Dr. Fahrettin Şanal


 Ne anneler, babalar ve kardeşler varmış!

 Ne anneler, babalar ve kardeşler varmış!


Şükürler olsun ki, bir Kurban Bayramını daha, sağlıkla kutlamak nasip oldu. İnşallah, herkese de nasip olmuştur. Yazıma böyle başladım diye, benden eski bayramlarla ilgili güzelleme beklemeyin. Gerçekten de bazı televizyon programlarında veya gazetelerde eski bayramlara özlemi görürüz. Gerçi sadece özlem değil eski dönemlerin şartları gereği çekilen sıkıntılar da dile getirilir.

Ben şahsen eskiye özleme karşıyım. Eskiyi özlem boş iş. Olmayacak duaya amin demek gibi bir şey! Gerçekçi olmalıyız. Geçmiş iyi veya kötü yaşandı bitti. Artık günümüze ve geleceğe bakmalıyız. Geçmişten sadece ders almalıyız. Durun size geçmişten hepimizin ders çıkaracağı bayram anekdotları anlatayım. Burada benim görevim nakilcilik. Ben anlatan arkadaşların (!) hatıralarını aktaracağım.

Bayram öncesi ve sonrası arkadaşlarla sohbet ettik. Tabi ben dururmuyum hemen notlar aldım. Onların memleketlerini bile ima etmeden ibretlik hatıralarını bu haftaki yazımda aktarmaya çalışacağım. Öncelikle şunu belirteyim bu hatıralarını paylaşacağım arkadaşlar Konyalı değiller. Konyada çalışan, başka şehirlerden gelmiş, bazıları da emekli olmuş ve Konya’ya yerleşmiş arkadaşlar.

Onların hikayelerini tırnak içerisinde anlatıyorum. Birinci arkadaşın ağzından anlatayım. ---“Bizim bayramlarımız bayram değildi. İster Ramazan ister Kurban bayramı olsun bizim evde mutlaka kavga olurdu. Evde olmasa komşularla kavga ederdik. Hem de eften püften sebeplerle. Yok sizin tavuk bizim bahçeye geçti, olmadı sizin ağacın dalları bizden tarafa sarkıyor gibi bahanelerle mutlaka bir kavga çıkardı. Sanki mübarek bayram günü değil, mübarek kavga günü yaşardık! Evdeki kavga mutlaka anne babamız arasında yaşanırdı. Eğer onlar kavga etmezse ben hariç kardeşler mutlaka kavga çıkarırlardı.” Abo, dedim kendi kendime! Ne aileler varmış.

Hemen ikinci arkadaşın hatıralarına geçelim. O da çok dertliydi. Onun derdi de başkaymış! Şimdi de onun ağzından anlatayım.

---“Bizim bayramlarımız güzel geçerdi. Ben genel aile gidişatına takılmazdım. Kimseye de eyvallah etmezdim. Mesela burdan (Konyadan) bizim memleket yaklaşık 500Km uzakta. Arabamız yokken otobüsle, arabamız olduktan sonra arabamızla, sanki Allah kanunu gibi her bayram mutlaka memlekete giderdim. Neymiş, kurbanı babamızın evinde kesecekmişim.

Babam ölmeden bir kaç sene önce bu kuralı değiştirdim. Neden? Babam bir gün dedi ki, kardeşleriyin kurbanlarını ben alıyordum. O zaman kendi kendime düşündüm. Yahu ben 500 km uzaktan geliyorum, bana kurbanlık almıyor. Ama, babam, bedava alt katta oturan, ekmek babamdan su anamdan yaşayan kardeşimin kurbanlığını alıyor. Karı koca öğretmen kardeşimin de kurbanlığını alıyor. Hatta diğerlerinin de! Bana gelince ben kendim alıyorum. Allaha şükür ben babama bile eyvallah etmedim. Öteki biraderler mi? Onları bana sormayın. Hayal gücünüzü ve irfanınızı kullanın!

Sonradan niye kurban bayramında babam gile gitmediğimi anlatmayı unutttum. Her zaman olduğu gibi kurban bayramından önce memlekete gittim. Hemen babamla en küçük beleşçi kardeşime de kurbanlık alınan besiciye gittik. Babam orda bana “kardeşin de burdan aldı. Şu kadar para ödedi” dedi. Adama ben uzaktan geliyorum. En az bir depo benzin yakıyorum vesaire falan desem de babam kardeşin de bu fiyata aldı deyip duruyor. Neyse küçük bir pazarlıkla kurbanlığımı aldım.

Akşam oldu. Hayatı beleş olan kardeşim babam gile geldi. Abi kurbanlığın hayırlı olsun kaça aldın dedi. Ben fiyatı söyledim. Senin kurbanlıkla aynı dedim. Ben almadım ki!Babam aldı. “Baba, benim Kurbanlığı kaça aldın?” diye sormaz mı? Aklına düştükçe Umreye giden, Hacca gitmiş, beş vakit abdestli namazlı babam kıp kırmızı mı desem, mos mor mu desem, bir şekle döndü!

Ben, ne mi yaptım? Bağrıma taş bastım o kurbanı memlekette kestim. Ama bir daha da babamın evinde, memlekette kesmedim!” Aboo ki abo! Ne babalar ve kardeşler varmış! Üçüncü arkadaşın anlattıklarını da aktarayım mı?

Bu sefer de, üçüncü arkadaşın ağzından anlatayım.

 ---“Beni hiç sormayın. Ben tek maaşlı çalışan birisiyim. Eşim çalışmıyor. Üç çocuğum var. Benim memleketteki ailem, yani anne babam, kardeşlerim beni Almancı gibi görürlerdi. Hani Almanyada çalışan Türk işciler var ya, beni onlar gibi görürlerdi. Hâlâ da öyle görüyorlar. Mutlaka babam elma bahçesinden umduğu kazancı elde edemediğini anlatır. Annem elime bakar hediye getirdim mi, getirmedim mi, diye? Ama kendisi mi? Haberli gelmemize rağmen, evde nedense biz gelince yemek olmazdı! Eşim onca yoldan gelmemize rağmen yemek hazırlardı! Babamın başka sızlanmalarını da anlatayım. Elma bahçesinin haricinde her sene nedense 100 dönümlük tarladan da yeterli mahsül alamazdı! Fakat benim memleketteki kardeşlerim, doğru düzgün işi olmayanın bile üç beş evi vardı! Babam hâlâ bana sende para vardır. Kardeşlerine para gönder, der dururdu. Ha bu arada benim babam da Hacıydı. Bilmem kaçıncı umre seyahatı da vardı.” Bu defa Adanalı gibi Aboo değil de, Konyalı gibi Anoo diyesim geldi. Ne analar, babalar varmış!

Şimdi bu anlatılar üzerine bazı okuyucular anlatılanlardan “Hacı, Umreci, Abdestli Namazlı” ifadelerini yazmasaydın diyenler çıkacaktır. Ama anlatılanlara sadık kalmak istedim. Bir de bu tür Sosyal Sorumluluk gerektiren, hatta genel anarşiye sebep olabilecek durumları göz önüne sermek gerektiği düşüncesindeyim. Elbette bu anlatılanları genelliyemeyiz. Sadece toplumsal bir gerçekliği ortaya koydum. Bunu da, tabi ki, arkadaşların anlattıkları hatıraları ve düşünceleri üzerinden yaptım.

Yazımı rahmetlik babannemin namaz sonrası duasıyla bitireyim. “Allahım hayırlı evlat, hayırlı devlet, hayırlı anne baba ver.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  • Cuma 22.8 ° / 12.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 22.7 ° / 11.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazar 22.8 ° / 9.6 ° Güneşli