Osmaniye?ye bayramlarda, tatilde ne zaman gelsem mutlaka Toprakkale, Erzin, Aslanpınarı demez gezerim. Gezerken değişmez refakatçim büyük oğlum Mesut her zaman arabanın ön koltuğundadır. Bir gelişimizde onu almadan o zaman İlk Öğretimde Okuyan diğer Oğlum Uğur ile Toprakkale?ye doğru gezmeye çıktık. Gezerken ben Dedem Musa kâ dan, emmilerden, diğer akrabalardan bahsettim. Aslında esas köyümüz eski Akyar da bizimkilere ?Ölüyü Düşürüp? dövüşenler dendiğini anlattım. Hatta birbirleriyle de ?tavuk kaçtı, köpek geçti? gibi çok basit meselelerden kavgalar çıktığına çocukken şahit olduğumu söyledim. O zaman İlköğretimde okuyan oğlumun cevabı;?Baba Büyük Hun İmparatorluğu ?Niçin yıkıldı?? sanıyorsun? Kardeş kavgasından yıkıldı!? oldu. Hemen lafı çevirdim. ?Oğlum benim dediğim kavgalar dedemin evinde İdare ışığının, Gaz lambasının, At arabasının olduğu, çoğu insanların Çarık giydiği yıllardaydı! Artık yok!?dedim. Dedim ama kendim bile inanmadım! Neden mi?Bu anlatacaklarım sosyal gerçekler. Türkiye?nin herhangi bir yerinde de görülebilinir. Mesela ta Eğitim Enstitüsünden bir arkadaşımla İngiltere?de aynı üniversite de karşılaştığımda, babasını, annesini sormuştum. Hatta kardeşlerini de tanıyordum. İç Anadolu bölgesinden olan arkadaşım anne-babası ve kardeşleriyle görüşmediğini söylemişti. Anne-baba ve kardeşlerinin haksızlık, adaletsizlik yaptıklarını söylüyordu. Kendisi İmam Hatip çıkışlı olduğu için hareketinin dinen de yanlış olduğunu bilmesi gerektiğini söyledim. Bana anne-babasının hacca gittiklerini, ama ?Dinimizce çocuklarınıza karşı, sevgide bile adaletli olunuz? düsturunu yerine getirmediklerini söyledi. Hatta umrelere veya hacca giderken bile Helallaşmadıklarını, görüşmediklerini söyledi. Şaşırmıştım!Benzeri bir olayın zannediyorum Erzin taraflarında da olduğunu duymuştum. Baba hacca ve umrelere gidiyor ama çocukları arasında ayırım yapıyor. Mesela koskoca Portakal Bahçesini satıyor, bir çocuğunun hesabına tüm parayı yatırıyor. Diğer ağabey kızıyor, ?eğer o Hacıysa, haşa, ben??. Düşünebiliyor musunuz? Küçük bir yerde kardeşler birbirleriyle görüşmüyorlar. Hatta bazıları anne-babalarını bile ziyaret etmiyorlar. ?Niçin?? diye sorduğunuzda ise cevap hazır. ?Annem diğer çocuklarını DOĞURMUŞ, bizleri ise affedersiniz sanki helaya? gibi davranıyor.? cevabını veriyorlardı. CEHALET! Çok abartıyorlar diye düşünmüştüm!Son yıllarda ise başka bir olaya şahit oluyorum. Bu sefer bacanak kardeşler anne-baba dayanışması ile diğer kardeşleri dışlıyorlar. Bir taraftan BİRLİK BERABERLİK lafları ediyorlar, hatta toplantılar yapıyorlar, ama AĞABEYLER birlik beraberlik toplantılarında yok! Birlik yemeklerine katılan eş, dost, akrabaları ise, yahu arkadaş kendi ağabeyleriyle birlik beraberlik sağlayamayan nasıl geniş bir camiada birlik sağlayacak demiyorlar! Sülalelerinin en akıllı okumuş EMMİSİ (!) bile kendi damatları, oğlu torunları ile birliğini muhafaza ederken, abisine, yengesine en basiti yeğenlerine siz ne yapıyorsunuz demiyor! Hâlbuki Ölümlü Dünya! Ne ilginç değil mi? Allah ıslah etsin!Bunları görünce daha önce bir yazımda kullandığım, Ataol Behramoğlu?nun şu dizesi aklıma geliyor. ?Öğrendim ki... Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.?Eminim bu tip sosyal olayları duyunca sizler de Hz. Mevlana?nın şu sözünü hatırlıyorsunuzdur; ?Ne insanlar gördüm üstünde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde insan yok!?