ANKARA - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınanlara ilişkin, "Bu davada suçlu bulunacak olanlar, hukuk kuralları içinde bunun sonuçlarına elbette kutlanacaktır. Ancak, düşünceleri ne olursa olsun hiç kimse hüküm giymeden suçlu ilan edilemez, suçlu olduğuna dair imalar ve bağlantılar kurulamaz. Bu yaklaşım hem ahlaki değildir, hem de hukuki bir değer taşımamaktadır" dedi. Bahçeli, soruşturma safhasını bir siyasal intikam olarak görmenin ve bunun için medyayı alet etmenin kabul edemeyecekleri bir anlayış olduğunu belirterek, "Davayla ilgili soruşturma ve kovuşturma sürecinin uzun sürmesi, toplum üzerinde tedirginlik yaratacak, adalet ve hukuka olan inanç zedelenecektir" uyarısında bulundu. Bahçeli, ekonomide yaşanılacak her olumsuzluğun, önlem almada geciken, krizi küçümseyen ve `teğet geçecek` sözleriyle avunan Başbakan Erdoğan ve hükümete ait olacağını savundu. MHP lideri Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, adına Ergenekon denilen davanın, varsa demokrasi üzerindeki gölgesini ortadan kaldıracak, sorumlularını bulup ortaya çıkartacak adil yargılanma sürecinin ciddiye alınması gereken bir gelişme olduğunu kaydetti. Milliyetçi Hareket`in olan bitenin farkında ve şuurunda olduğunu anlatan Bahçeli, süreci dikkatle ve sükunetle takip ettiklerini vurguladı. Bahçeli, yaşananların kendileri için sürpriz olmadığının, parti teşkilatı ve yöneticilerine, alınacak tedbirler ve dikkat edilmesi gereken hususlara yönelik olarak geçtiğimiz yıllardan beri çeşitli aralıklarla yayınladıkları genelgelerde görüleceğini ifade etti. Milliyetçi Hareket Partisi`nin, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasi ve insan hakları gibi vazgeçilmez ilkelerini savunan bir siyaset çizgisinin temsilcisi olduğunu belirten Bahçeli, adaletin, günlük hesaplardan bağımsız, insanlığın binlerce yıllık mücadelesi sonucunda ulaştığı, geçmiş tecrübelerden süzüp olgunlaştırılan bir değer sistemi olduğunu söyledi. Yaşadığımız coğrafyada, millet olarak var olmamızın en temel gereklerinden birisinin de adalete olan güven duygusu ile sağlanacağını kaydeden Bahçeli, "Hukukun korunup, kollanması başta siyasi sorumluluk taşıyan hükümet olmak üzere, herkesin en temel görevi olmalıdır. Bize göre adalet, gerçek anlamıyla mülkün temelidir. Hukuki süreçler üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmayan partimiz, davanın sonucunu beklemek ve yüce adalete güvenmek durumundadır. Esasen süren yargısal bir süreç hakkında, hukukuyönlendirme ve etkileme anlamına gelebilecek bir düşünce ihsasının dahi doğru ve kabul edilebilir olmayacağı tartışılmaz bir gerçektir. Her şey hukukun belirlediği çerçevede yürütülmeli, herkes hukuk içinde hareket etme zorunluluğunda olunduğunu hatırlamalıdır. Hukukun bağımsızlığının kaybolduğu, adalete olan güvenin azaldığı bir sosyal zeminde, temel hak ve özgürlüklerin varlığından da söz etmek mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, hukukun güvenirliğine gölge düşürmemek, yargı bağımsızlığını sürdürebilmek için kurum ve kişiler kendilerine düşen özen ve sağduyuyu azami olarak göstermelidirler" diye konuştu. Bu süreçte adaletin gecikmeden tecelli etmesi ve adil yargılama hakkına titizlikle uygun davranılmasının hukuk devletinin vazgeçilmez bir gereği olduğunun altını çizen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Mahkeme safahatı çok sayıda tutuklu şahıs ile devam etmektedir. Bu konu yasal ve meşrudur. Söylenecek söz yoktur. Ancak gelişmeler açılan davaya ilişkin iddianamenin bile yeni eklentilerle aylarca bitirilemeyeceğini işaret etmektedir. Davayla ilgili soruşturma ve kovuşturma sürecinin uzun sürmesi toplum üzerinde tedirginlik yaratacak, adalet ve hukuka olan inanç zedelenecektir. Geciken adaletin, adalet olamayacağı gerçeğinden hareketle davanın en kısa sürede sonuçlanması mutlak bir zorunluluk olarak karşımızdadır. Bu konuda değerli hukuk adamlarına bir telkin ve baskı yapılamayacağı da ortadadır. Bu nedenle, davanın genişleyen kapsamı ve derinleşen hukuki boyut ve anlamı dikkate alındığında dar bir hukukçu kadrosu ile çözülemeyecek boyutlara yükselmiş olması, mahkeme heyetinin ilave tedbirlerle ve kadrolarla usulü çerçevesinde desteklenmesini zorunlu kılmaktadır. Zira, birlikte yaşamanın teminatı olan adalete güvenin zayıflaması, hukukun sonuçlarına yönelik şüpheler olarak karşımıza çıkma tehlikesini artırmıştır. Dava kapsamında dönem dönem gözaltına alınan şahısların arasında hukukçular, üniversite öğretim elemanları, Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet ve basın mensupları, ticaret adamları ve siyasetçiler vardır. Bu davada suçlu bulunacak olanlar, hukuk kuralları içinde bunun sonuçlarına elbette katlanacaktır. Ancak, düşünceleri ne olursa olsun hiç kimse hüküm giymeden suçlu ilan edilemez, suçlu olduğuna dair imalar ve bağlantılar kurulamaz. Bu yaklaşım hem ahlaki değildir, hem de hukuki bir değer taşımamaktadır. 3 Temmuz 2008 tarihinde konuya ilişkin yaptığımız açıklamada `görevi, mevkii ve adresi belli olan şahısların adalete intikal şekilleri ve yöntemleri ile bunların medyada yer alma ve yorumlanma biçimlerinin tartışmaya açık` olduğunu belirtmiştik. Bugün de aynı düşüncede olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Yakın siyasi tarihimizde, tahkikat komisyonlarının yol açtığı siyasal ve toplumsal facialar, bir amaca yönelik oluşturulan mahkemeler, `sizi buraya koyan kuvvet bunu istiyor` sözleriyle süren yargılamaların yapıldığı dönemlerin acı hatıraları sıcaklığını korumaktadır. Ne var ki, geçmişte ülkemizde Bagşbakanlık yapmış olanların bile yaşamış olduklarını bildiğimiz kötü muameleler, bugün yapılanları haklı çıkaramayacağı gibi, elbette ki onlara yapılanları da masum hale getirmeyecektir.Türkiye`de dikkat ve özenle muhafaza edilmesi gereken ve hepimizin varlığına fazlasıyla muhtaç olduğumuz adaletin, siyasal mülahazalara konu edilmeye çalışılması çok ciddi sorunlara kapı aralayacaktır. Bu itibarla, soruşturma safhasını bir siyasal intikam olarak görmek ve bunun için medyayı alet etmek en az dava konusu kadar tehlikeli bir yaklaşım ve kabul edemeyeceğimiz bir anlayışın işaretidir. Ergenekon adı verilen dava kapsamında gözaltına alınan ve yargılaması devam eden şahısların bir bölümü Türk Silahlı Kuvvetlerinin emekli ve muvazzaf mensuplarından oluşmaktadır. Ülke savunmasında ve terörle mücadelede en önemli görevi üstlenmiş olan bu kurumun rejim karşıtı gizli ve karanlık işlerle ilintili olduğuna dair kamuoyunda uyandırılmak istenen kanaatler dikkatlerden kaçmamıştır. Hangi kurum ve kuruluş mensubu olarsa olsun, suç işleyenlerin tespiti ve cezalandırılması ayrı bir konudur, bu suça iştirak ettiği iddiası ile bütün bir kurumun, Türk Silahlı Kuvvetlerinin zan ve itham altında bırakılması farklı bir konudur. Terör örgütü ile kahramanca mücadeleyle geçen yılların ardından, binlerce şehit ve gazi vermiş ve bugün bu mücadeleyi başarı ile sürdürmeye çalışan Türk Ordusunun, karalama kampanyaları karşısında zayıf ve korumasız bırakılması bir yönetim zafiyetidir. Bizim anlayışımıza göre cumhuriyet ve demokrasi, birbirlerini tamamlayan değerler manzumesidir. Bir bütünün ayrılmaz parçaları olan bu temel değerler tıpkı eşitlik ve hürriyet ilişkisinde olduğu gibi, birbirlerinin can yoldaşı ve teminatıdır.Cumhuriyet olmadan demokrasinin yaşayıp gelişmesi mümkün değildir. Demokrasiden mahrum bir Cumhuriyet idaresinin tasavvur edilemeyeceği de bir gerçektir. Bu bakımdan, Cumhuriyetin korunması için demokratik kurallardan sapılması, ya da demokrasiyi koruma adına istibdat arayışlarına girilmesi hem Cumhuriyetin hem de demokratik rejimin sonunu hazırlayacaktır. Türkiye, Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte yaşatmaya ve yüceltmeye mecburdur." MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin, adaletin ve meşruiyetin herkese lazım olduğuna yürekten inandığını belirterek, Milliyetçi Hareket`in yıllardan beri bunu savunduğunu, bunun arkasında durduğunu, yıllar öncesinde yaşadığı adli mağduriyetleri not ederek yeni bir sürecin başlatılmasını savunduğunu vurguladı. Türkiye`nin bu sancılı süreci, eski hataları tekrarlamadan toplumsal sağduyusunun rehberliğinde mutlaka aşması gerektiğini savunan Bahçeli, "Siyaset yapma ve hükümet etme anlayışlarının pozitif yönde değişeceği yeni bir dönem başlamalıdır. Şimdi herkes, başlamasını temenni ettiğimiz bu yeni döneme samimi katkılarda bulunmaya hazır olmalıdır. Aksi halde gerilim ve çatışmaların sürmesi ve intikam çığlıklarının devamı halinde, demokratik rejimin ve hukuk devletinin geleceğinin kararacağını söylemek ve bugünün bile aranacağını öngörmek kehanet olmayacaktır" şeklinde konuştu. Bahçeli, altı yılı aşkın süredir iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi`nin, geleneksel kriz üreten siyaset çarkının içine düştüğünü ve kurumları cepheleştirerek, değerleri çatıştırarak kamplaşmış bir toplumsal yapının körükleyicisi olduğunu öne sürdü. MHP lideri, Filistin`de Müslümanların maruz kaldığı insanlık dışı saldırılar karşısında, Türk toplumunun ortaya koyduğu haklı tepki ve infial ile Başbakan Erdoğan ve hükümetinin sergilediği iki yüzlü ve içten pazarlıkçı yaklaşımlar arasındaki derin uçurumun gözden kaçmadığını söyledi. Bahçeli, "Gazze saldırılarından beş gün önce İsrail Başbakanı ile yaptığı ve resmi tutanağı bulunmayan beş saatlik görüşmede neler konuşulduğuna hala açıklık getirmeyen Başbakan, sözden öteye geçmeyen hamasi konuşmalarla durumu idare etmeye çalışmaktadır" dedi. Başta otomotiv olmak üzere, Türkiye`de kurulu bulunan önemli şirketlerin işçi çıkarmaları, iş durdurmaları ve bu eğilimin gittikçe artmasının önümüzde çok zorlu bir sürecin bulunduğuna işaret ettiğine dikkati çeken Devlet Bahçeli, şunları söyledi: "Ekonomide yaşanılacak her olumsuzluk ise, önlem almada geciken, krizi küçümseyen ve teğet geçecek sözleriyle avunan Başbakan Erdoğan ve hükümetine ait olacaktır. Sofrasındaki ekmeği küçülen, alışverişi azalan, kirasını ödeyemeyen, çocuğunu okutamayan, aziz vatandaşlarımızın sorunlarını biliyor ve bunların güçlü, adil bir hükümetin mevcudiyeti ile çözüleceğine inanıyoruz. Girilen ekonomik türbülanstan çıkış yolu öncelikle kararlı ve güçlü bir siyasi iradenin varlığıdır. Her konuda olduğu gibi ekonomide de toplumun tümünü kuşatan ve üretimi önceliğine alan politikalarla sorunların çözüleceği ortadadır. Konuşmama son verirken hükümete bir çağrıda bulunmak istiyorum: Ekonominin gerçek sorunlarını ötelemek için sanal gündem icat ve imal etmeyi artık bir kenara bırakınız. Vatandaşlarımızın dayanılmayacak hale gelen geçim zorluklarını, değerler alanına taşıyarak siyasetin çarkları arasında öğütmeyiniz. Ülkemizin ve vatandaşımızın gerçek gündemi ile yüzleşiniz. Çözemeyecekseniz, bir kez olsun siyasi erdem gösterip başarısızlığınızı itiraf ediniz."