ADANA - Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, dünyada son 20 yılda en az 1 milyar 650 milyon insanın selden, 1 milyar 430 milyon insanın da kuraklıktan etkilendiğini belirterek "Eğer tedbir alınmazsa 2050 yılında iklim değişikliği ile birlikte dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sinin sel riski ile karşı karşıya kalacağı, nüfusun yarısının ise susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği öngörülüyor." dedi.
Pakdemirli, kentteki programları kapsamında ilk olarak Adana Valisi Süleyman Elban'ı ziyaret etti. Valilik Ek Hizmet Binası tarihi Adana Kız Lisesi'nde Vali Elban ile bir araya gelen Bakan Pakdemirli, basına kapalı görüşme gerçekleştirdi.
Daha sonra Çukurova Üniversitesi Mithat Özsan Amfisi'nde düzenlenen İklim Değişikliklerinin Bitkisel Üretime Etkileri Toplantısı'na katılan Pakdemirli, burada yaptığı konuşmada, iklim değişikliğinin dünya gündeminin en önemli konularının başında geldiğini söyledi. Sorumluluk alanları iklim şartlarından en çok etkilenen Bakanlık olarak iklim değişikliğinin bitkisel üretime bölgesel ve ulusal boyuttaki etkisini belirlemek için çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Pakdemirli, şöyle devam etti:
"Bu amaçla küresel ısınmanın tarımsal üretime etkisini azaltmak için 'Bitkisel Üretim Sektöründe İklim Değişikliğinin Etkisi ve Değerlendirilmesi' konulu bölge toplantılarımızın 5'incisi bugün Adana'da gerçekleştiriyoruz. Toplantımızın Çukurova'nın merkezinde ve en önemlisi de içerisinde köklü bir ziraat fakültesi barındıran Çukurova Üniversitesinde yapılmasından dolayı ayrı bir memnuniyet duyduğumu da ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle toplantımızın ülkemize ve sektörümüze hayırlar getirmesini diliyorum."
Pekdemirli, "Bitkisel Üretim Sektöründe İklim Değişikliğinin Etkisi ve Değerlendirilmesi" toplantılarının ilkini Trakya Bölgesini kapsayacak şekilde Tekirdağ'da, ikincisini, Güneydoğu Anadolu Bölgesi için Şanlıurfa'da, üçüncü ve dördüncü toplantıyı da Doğu Anadolu Bölgesi için Malatya ve Van illerinde gerçekleştirdiklerini anlattı. Ayrıca, 15 gün önce iklim değişikliği ve tarım konusunda, tarımsal kuraklıktan etkilenen 41 ilden gelen katılımcılarla İzmir’de bir çalıştay düzenlediklerini ifade eden Pakdemirli, böylece hem yerelde hem de ülke genelinde küresel ısınma ve iklim değişikliğinin eklilerini çok boyutlu olarak masaya yatırdıklarını aktardı. Bu toplantılara Bakanlık birimleri, ilgili sivil toplum kuruluşu temsilcileri, sektör temsilcileri, akademisyenler ve çiftçilerin katıldığını belirten Pakdemirli, geniş tabanlı katılım sayesinde sürecin tüm yönleriyle ele alındığı, değerli bilgi alışverişleri ve önemli tartışmaların yapıldığı oldukça verimli toplantılar düzenlediklerini söyledi.
Pakdemirli, bu toplantıdan sonra da Marmara, Karadeniz ve Ege bölge toplantılarını yaparak elde edilen sonuçlar doğrultusunda ülkesel nihai toplantılarını gerçekleştirmeyi planladıklarını anlattı.
Son yüzyılda, dünyada nüfus artışı, sanayileşme, plansız kentleşme ve endüstriyel tarımın yükselişiyle ekosistem ve doğal kaynaklar üzerindeki baskının da giderek arttığına işaret eden Pakdemirli, şunları söyledi:
"Bu yoğun üretim sürecinin çevreye ve atmosfere verdiği tahribatla küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini artık ciddi boyutlarda hissediyoruz. Fosil yakıtların sanayide kullanımı, enerji üretimi, tarım ve ulaşım gibi faaliyetler nedeniyle atmosferdeki sera gazı, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Sera gazındaki bu artış, doğrudan atmosfer sıcaklığının artışına neden oluyor. IPCC 6'ıncı Değerlendirme Raporu'na göre, Sanayi Devrimi'nden bugüne, yani yaklaşık 200 yıldır, dünya ortalama sıcaklığı 1,1 derece arttı. Son 10 yıl ise tüm zamanların en sıcak dönemi oldu. IPCC raporu 1,5 derece sınırına 20 yıl içinde ulaşılacağını, hatta aşılacağını öngörüyor. Artık, hem küresel ısınmanın daha ileri boyutlara ulaşmasını önleyecek hem de mevcutta olası etkilerini azaltacak tedbirleri almak zorundayız."
Pakdemirli, küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle artık, kuvvetli fırtınalara, aşırı yağışa, yoğun sıcak hava dalgalarına ve uzun kuraklıklara daha sık şahit olunduğunun altını çizdi.
- "Bugün dünyada yaklaşık 1 milyon tür yok olma riski altında"
Son 50 yılda sel, fırtına, kuraklık gibi doğal afetlerin sayısının 5 kat arttığına dikkati çeken Pakdemirli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dünya'da son 20 yılda en az 1 milyar 650 milyon insan selden, 1 milyar 430 milyon insan da kuraklıktan etkilendi. Eğer tedbir alınmazsa 2050 yılında iklim değişikliği ile birlikte dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sinin sel riski ile karşı karşıya kalacağı, nüfusun yarısının ise susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği öngörülüyor. İklim değişikliği yeryüzündeki tüm ekosistemi ve tüm canlıları olumsuz etkilemekte. İklim değişikliği ve habitatın tahribatından dolayı bugün dünyada yaklaşık 1 milyon tür yok olma riski altında. Küresel ısınmanın en fazla darbe vuracağı sektörlerin başında tarım ve gıda geliyor. Tarımsal üretimde ise iklim değişikliğinin etkisiyle 2050'ye kadar verimde yüzde 10 ile 25 arasında bir düşüş bekleniyor. Evet, tablo çok da iyiye gitmiyor. Bu tablo ve yaşanan bütün bu olumsuzluklar da gösteriyor ki bizler, iklimden daha hızlı değişmek zorundayız."
Türkiye'nin de içinde yer aldığı Akdeniz havzasının, sıcak hava dalgalarına en fazla maruz kalmakla birlikte kuraklık riski fazla olan bölgelerin başında geldiğini vurgulayan Pakdemirli, bu durumun bazı bölgelerde aşırı yağış ve sel afeti, bazı bölgelerde kuraklık ve bazı bölgelerde de büyük orman yangınları olarak karşılarına çıktığını dile getirdi.
- "Su stresi çeken ülkeler grubundayız"
Temmuz ayının dünyada son 142 yılın en sıcak ayı olarak tarihe geçtiğini bildiren Pakdemirli, şöyle konuştu:
"Ülkemizde son 2 yılda toplam 5 büyük orman yangını yaşanmışken 28 Temmuz ile 13 Ağustos tarihleri arasında, toplam 17 günde 16 büyük orman yangınıyla mücadele etmek durumunda kaldık. Bu afetlerin yanı sıra iklim değişikliği su döngüsünü de olumsuz etkiliyor. Son dönemde sel afeti yaşadığımız Bartın, Kastamonu ve Sinop illerimizde yıllık ortalama yağış metrekareye toplam 500 ile 800 kilogram arasında iken 10-13 Ağustos tarihleri arasında, yani 4 günde, bu illerimiz yıllık yağışın yüzde 40 ila 70'inden daha fazla yağış aldı. Diğer taraftan meteorolojik ve tarımsal kuraklık riskimiz de giderek artıyor. Kişi başına düşen su miktarı bakımından, su stresi çeken ülkeler grubundayız. Suyumuzun dörtte üçünü kullanan tarım, bu süreçten en fazla etkilenecek sektörlerin başında geliyor. Türkiye'de 2021 yılı ilk 8 ayında ortalama sıcaklık 15,7 derece olarak gerçekleşmiştir. Bu değer uzun yıllar ortalamasının 1,7 derece üzerindedir. Yine bu yılın ilk 8 ayında ise yağış miktarımızda uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 6, tarımsal üretim sezonuna göre yüzde 21'lik bir azalma gerçekleşti. İklim değişikliğinin etkisiyle kuraklığın sıklık, süre ve şiddetinde artış meydana gelmesi beklenmektedir. Daha önce her 10 yılda bir yaşanan kuraklıklar da bundan sonra 5-6 yılda bir karşımıza çıkacak. O sebeple tarım, orman ve su alanında iklim değişikliğinin etkilerini azaltacak tedbirleri almak, küresel ısınmayı azaltacak üretim yöntemlerine geçmek ve doğal kaynakları verimli kullanmak, artık bir tercih değil, bir zorunluluk haline gelmiştir. Tarımı dönüştürüp, ormanı güçlendirip, suyun verimli kullanımını sağlayarak, değişen iklim koşullarına hazır olacağız."
Pakdemirli, ayrıca iklim değişikliğinin ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinin tarım ve gıda piyasalarını önemli ölçüde etkilediğini söyledi. Başta gübre, yem ve enerji olmak üzere birçok emtiada dünya fiyatlarının artış gösterdiğini anlatan Pakdemirli, "Biz tarımsal ürünlerdeki bu artışları, yurt içi ve yurt dışı piyasaları Bakanlık olarak faaliyete geçirdiğimiz 'Ürün Masaları' vasıtasıyla üretimin her anını yakından takip ediyoruz. Politikalarımızı bu birimden çıkacak değerlendirme raporlarına göre oluşturuyoruz. Bundan dolayı üreticilerimiz, maliyetlerindeki artıştan endişe etmesin, gönüllerini ferah tutsunlar. Tohumu toprakla buluşturmaya devam etsinler." dedi.
Son 3 senedir dövizdeki hareketten dolayı hızlı maliyet artışlarıyla karşılaştıklarını ifade eden Pakdemirli, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Elbette ciddi bir pandemi riskiyle karşı karşıyayız. Hala bu pandemiyle ilgili beklentiler dünyayı da terk etmiş değil. Yani ne zaman bu pandemiyle ilgili beklentiler dünyayı terk eder o zaman buradaki fiyat yapısının da daha rahatlayacağını düşünmemiz lazım. Bugün itibarıyla ciddi bir şekilde dünyadaki tüm emtialar artmış durumda bugün çiftçimizin maliyetinin arttığının da fevkalade farkındayız, onu da çok yakından izliyoruz. Bu konuyu da çiftçimizin açısından geçici bir maliyet artışı olarak da görmek gerektiğini düşünüyorum ancak geçici maliyet artışları ekim ve dikim sezonuna geldiğimiz dönemde çiftçinin maliyetine en azındaki bu sezondaki maliyetine yansıyacak. Bunun da çok ciddi bir şekilde farkındayız ancak son 3 senedir bakan olduğumdan beri bir söz verdim çiftçimize, dedim ki; 'maliyetler artabilir maliyetlerin artışına bakmayın ekmeye, dikmeye devam edin hasadınızı yapın hasadınızın sonunda sizleri zarar ettirmeyecek iyi fiyatlarla karşınıza çıkacağız'. En başta Sayın Cumhurbaşkanı'mızın desteği Rabb'imizin de yardımıyla bugüne kadar çiftçimize bu açıdan mahcup olmadık, inşallah bundan sonra da mahcup olmayacağız yani çiftçimizin bugün artan maliyetlerini hesaba katarak çiftçimize hasat öncesi iyi alım fiyatlarında TMO tarafından açıklayarak ciddi bir desteğimiz olacak. Çiftçimiz hiç endişe etmesin, ekmeye biçmeye devam etsin. Gayret çiftçimizden destek imkanlar doğrultusunda bizden bereket de Allah'tan ama bunun daha da bereketli olmasına çiftçimiz açısından daha da memnuniyet getirmesi konusunda biz çok ciddi bir çaba sarf edeceğiz o açıdan özellikle bu yeni ekim dikim sezonuna girdiğimizde de çiftçilerimize özellikle bu mesajı vermek istiyordum: 'Alın terleri karşılıksız kalmayacak, mahsulleri maliyetlerinin üzerinde değer bulacak.' Tarımsal destekler yanında, uyguladığımız alım fiyatları ile de her zaman çiftçimizin yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Üreticimizi koruyan, tüketicimizi kollayan politikalarımızı da kararlılıkla sürdüreceğiz."
"2050 yılındaki nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için bugünkünden yüzde 60 daha fazla üretmek, bu üretim için de yüzde 15 daha fazla su kullanmak zorundayız." diyen Pakdemirli, şunları kaydetti:
"Bu ihtiyaca, iklim değişikliğinin etkilerini de katarak hem politikalarımızı hem de sahadaki projelerimizi doğru planlamalı ve etkin şekilde uygulamalıyız. 2019 yılında 15 yıl aradan sonra yaptığımız 3. Tarım Orman Şurası'ndaki konular içerisinde iklim değişikliği, ana başlıklardan biri olarak yer alıyor. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın da hafta başında açıkladığı üzere, yeşil kalkınma devrimi hedefi çerçevesinde, iklim değişikliği konusunda tarihi bir adım atıyoruz. Paris Anlaşması onaylanmak üzere, yeni yasama yılının başlamasıyla Gazi Meclisimize sunulacaktır. İnşallah kasım ayında Glasgow'da yapılacak İklim Değişikliği Zirvesi'ne kadar onay süreci tamamlanmış olacak. Daha önce Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı'na uyum için eylem planını başlatmıştık. Şimdi de bunu Paris İklim Anlaşması'yla orta ve uzun vadeli hedef haline getiriyoruz. Bu kapsamda bizler de Tarım ve Orman Bakanlığı olarak, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya yönelik çalışmalarımızı daha da geliştirecek ve uzun vadeli planlarla daha da güçleneceğiz. Yine bu yüzyılın en kıymetli ve en stratejik meselelerinden olan suyumuzu daha detaylı incelemek, değerlendirmek ve sürdürülebilir bir yönetim anlayışı benimsemek maksadıyla 1. Su Şurası çalışmalarını mart ayında başlatmıştık. Şura komisyonlarının çalışmalarını neticelendirdik ve inşallah önümüzdeki hafta pazartesi günü şurayla ilgili detaylı bir bilgilendirme toplantısı düzenliyor olacağız. Tüm projelerimizde, kaynak verimliliği ve çevrenin korunması önceliğimizdir. Bu toplantı vesilesiyle iklim değişikliğine yönelik yürüttüğümüz bazı çalışmaları sizlerle paylaşmak istiyorum."
(Sürecek)