Bakan Soylu’dan "demokrasi" vurgusu
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Darbe yapanların emekli olup kenara çekilip itibar gördüğü dönem kapatılmıştır. Toplumunun hangi kesiminden olursa olsun darbecilere sırtını dayayarak toplumun iradesine parmak sallamamanın tehdit etmenin demokrasi dışı ayar vermenin de elbette bir karşılığı olacaktır" dedi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen “Darbelerle Mücadele Yöntemleri Sempozyumu”na katıldı. Programda konuşan Soylu, Türkiye tarihinde yaşanan darbelere ve darbe girişimlerine yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Sadece doğal afetlerin değil, insani afetlerin de kendini tekrar etmeye çalıştığını söyleyen Soylu, “104 emekli amiral bir bildiri yayınladılar. Fırsat kolluyorlar. Hala bunu hayal edenler var. Hala bunu birilerini yapmasını bekleyenler var. İçeriden dışarıdan destekleyenler var. Hem isteyenler, hem destekleyeneler belki de altını çizmek gerekir bunu açıkça ifade ediyorlar” diye konuştu.
Dünyada son yıllarda küresel gelişmişlik ile ters orantılı olarak kontrol edilemeyen alanların büyüdüğünü belirten Soylu, “Tıbbın çok gelişmiş olduğunu düşünüyorduk. Tüm dünyanın virüs salgınına nasıl çaresiz kaldığını hep beraber gördük. Almanya’da sel felaketi oydu. 190 kişi hayatını kaybetti. Afet anını afet sonrasını yönetmede yaşanan kablo tüm Avrupa’da tartışma konusu oldu. Amerika ve Kanada yangınları birkaç ay sürdü. Doğal afetlerin yanı sıra politik afetlerde de ciddi ölçüde bilinçli küresel bir kontroldışılık yaşıyoruz. Geçen yıl burada Afganistan’daki ABD’den bahsetmiştik. Bundan sonra atılacak muhtemel adımları da konuşmuştuk. Oysa kısa süre önce ABD’nin 20 yıllık Afganistan operasyonunun nasıl sonuçlandığını, sonucunun nasıl bir hüsranla karşı karşıya kaldığını tüm dünya ile birlikte seyrettik” şeklinde konuştu.
ABD’de sokaklarında uyuşturucu bağımlılarının medyada yayınlanan görüntülerini hatırlatan Soylu, “Uyuşturucudan zombi olmuş yerlerde sürünün sefillik içindeki insanların acınası görüntüleri tartışmalar yol açtı. Bu bölgenin tamamen uyuşturucuya ayrıldığı, bilinci olarak insanları oraya yönlendirildiği, örtülü bir devlet politikası olarak oraya terk edildiklerini öğreniyoruz. Çünkü çözemiyorlar. Belki de çözmeyi ekonomik bulmuyorlar. Oysa bu ülke önemli dış politika uzmanlarından birinin kitabında anlatıldığına göre ABD 1945’den bugüne kadar 71 ülkede seçimlere müdahale, ülke liderlerine suikast, darbe, halk hareketleri gibi eylemlerin bir veya birkaçını gerçekleştirmiştir. Dünyanın her yerine politika üretebilirken kendi ülkesinde bir mahallede kontrolü kaybedebiliyor. Tıpkı başkanlık değişimi sırasında meclis binasının işgali gibi. Bir kontrolsüzlük ve istikrarsızlık ortamını oluşturup onun üzerinden bir egemenlik dayatıyorlardı. Bu istikrarsızlık ortamı özellikle yüzyılımızı vesayetin ve darbelerin zeminini hazırladı. Bu zemin üzerinden tüm sorunlarını doğuya yıkmaya çalışan batının 11 Eylül’den sonra İslam dünyası üzerinde doğuyu ötekileştirip, sonra bir savaş kıtasına çevirmesi batının kendi içinde ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını körükledi. Ürettiği istikrarsızlık göçü körükledi. Adalete, eğitime, istihdama, sağlığa, suya, enerjiye ve huzura erişmede yoksulluk dünyadaki göç hareketlerini önümüze getirdi. Hiçbirimiz 20 yy sonlarında böyle büyük göç hareketleri bekliyor değildik. Bunu batının yüzyıllarca sürdürdüğü sömürgecilik mantığından ayırmamak gerekir. Ekonomik egemenlik ambargolarından ayırmamak gerekir. Ürettikleri istikrarsızlık göçü körükledi ve şimdi kendi topraklarında göçmenlerle ırkçılığın çatışması tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Sentetik uyuşturucuyu da bir araç olarak gördüler. Aynı şekilde batılı ülkelerin yaptığı müdahaleler radikalizmi körükledi ve bu silah küresel terörizm olarak kendilerine döndü. Batı medeniye evrensel bir cennet oluşturamadığı gibi kendi sınırlarına sığdırdığı sanal cenneti de kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Doğuya yıktığı sorunları il kez ortağı ve muhatabı haline geldi” ifadelerini kullandı.
Her darbenin sonrasında darbeyi örgütleyenlerin kontrol edemediği bir güç olduğunu belirten Soylu, “Her darbeden sonra darbe yanlısı cephe seçimi kaybetti. 1960 darbesi oldu. 1965 te Adalet Partisi tek başına iktidara geldi. 1969‘da tek başına yine iktidar oldu. 80 darbesi oldu. Rahmetli Özal’ı istemediler. Darbenin lideri çıkıp kendi kurdurduğu partiye oy verilmesi gerektiğini millete dayattı. Milletin sağ duyusu kendilerine benzeyenlerden oluşan bir siyasal organizasyonu tercih etti. 1983 te Anavatan tek başına iktidara geldi. 28 Şubat aslında Anadolu sermayesi, büyüyen Türkiye’nin, kendi değerleri ile yürüyüşünün önünü kesebilmek, bir vesayet sistemini hakim kılabilmek, Türkiye’nin tarihsel sürecini unutturmak, benliğini, kimliğini, milliyetini, inancını unutturmak için üretildi. Ama 2002’de tam da bunları düşünenlerin planlamalarının dışında bir sonucu halk oluşturdu. 17-25 Aralık oldu. Bir tasfiye süreci olacağı tahmin edildi. Yolsuzluklar üzerinde güya bir itibar kaybı beklendi. Tam tersi bu milletin hafızası bu fotoğrafı tekrar iyi okuyup gereğini yerine getirdi. 1960 darbesinden başlayan süreçle Türkiye vesayet rejimine esir edinmek istenmiştir. 1971 muhtırası bunun tahkimatıdır, 1980 darbesi tahkimatıdır, 28 Şubat tahkimatıdır” şeklinde konuştu.
“Darbeciler boş durmuyorlar bu doğru ama halk ve halk adına siyaset yapan, demokrasiyi savunanlar da boş durmuyorlar” diyen Soylu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gereğini yerine getirmek için cesaretleri de var, akılları da var, millete dayalı bir meşruiyet zeminleri de var. Bin yıl diye planlanan 28 şubat 10 yıl bile sürmedi. Hepimizi korkutmuş ürkütmüşlerdi. Biz bin yıldır bu coğrafya kendi temel değerlerimizle yaşıyoruz. Bize dediler ki sizi beğenmiyoruz siz kimsiniz. Millet bunu da yırttı attı. Dolayısıyla demokrasi dışı siyaset mühendisliği ne Ortadoğu’da ne Türkiye içerisinde tutabildiğini söylemek mümkün değildir. Başarısız olsa da her darbe girişiminin ülkemize milletimize insanımıza büyük bir maliyeti olmuştur. Güçlü Türkiye coğrafyasına huzur ve istikrar veren bir ülkedir. Ayakları yere sağlam basan güçlü Türkiye dünyaya ve haksızlıklara meydan okuma kabiliyeti olan ülkedir. Güney Kore kişi başı gelir sayısı 1959 yılında 60 dolar. Türkiye’nin kişi başı gelir seviyesi 583 dolar. Bunu uzun yılar 3 bin dolar üzerine çıkarmak için çabaladık. Güney Kore bugün 30 bin dolar seviyesinde. Biz 10 bin doları 21. Yüzyılda gördük. Her darbe girişiminin dolayısıyla maliyeti olmuştur. Gezi olaylarında Türkiye’nin kişi başı geliri 11 bin dolar civarındaydı Türkiye’de faiz yüzde 4 idi. En büyük projeler yapıldı yapılıyordu. O ve 17 - 25 Aralıktan sonra Türkiye mevcudunu koruyabilmek, alt yapısını tahkim edebilmek için yeni bir ray seçti. Diğer teşebbüsleri bastırıldı ama ciddi maliyetlere katlandı”
"Darbe yapanların emekli olup kenara çekilip itibar gördüğü dönem kapatılmıştır"
Demokrasiyi korumanın önemli olduğuna vurgu yapan Bakan Soylu, "Türkiye’nin 21 yy’ın başından itibaren sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile ortaya koyduğu mücadelenin temel felsefesi vesayet mücadelesi olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız meseleyi doğru teşhis etmiştir. Geçmiş siyasetlerin karşı karşıya olduğu tüm süreçleri iyi analiz etmiştir. Bu teşhisi tedaviye dönüştürmüştür yeni sistem kurgulama üzerine milletle birlikte bunu sağlamaya çalışmıştır. Kol kırılır içinde yen içinde kalır anlayışını reddetmiştir. Darbe yapanların emekli olup kenara çekilip itibar gördüğü dönemde kapatılmıştır. Kimse kusura bakmasın demokrasiyi korumakla darbe yapanların hatırını korumak arasında tercih yapacaksak bizim tercihimiz demokrasiyi korumak olmalıdır hem de sonuna kadar. Toplumunun hangi kesiminden olursa olsun darbecilere sırtını dayayarak toplumun iradesine parmak sallamamanın tehdit etmenin demokrasi dışı ayar vermenin de elbette bir karşılığı olacaktır" ifadelerini kullandı.
104 amiral bildirisini hatırlatan Bakan Soylu, "Darbe esas itibariyle işin ikinci aşamasıdır. Birinci aşama vesayettir. Türkiye de vesayet zemini üzerine kurgulanmıştır. Darbeler vesayetin araçlarıdır. 104 amiral bildirisi, bunun vuku bulmuş olması, bazı zihinlerde vesayetin nasıl bir virüs gibi yerleştiğinin göstergesidir. Darbeler ve oluşturduğu vesayet, istikrarsızlığa açık ortam üretir. Buna karşı demokrasi ve sivil aktörlerin yapacağı en önemli tedbir fay hatlarının ve oluşabilecek risklerin tedbirini önceden almaktır. Darbe ve vesayet sistemlerinin oluşturmak istediği iklimle hem zihni hem fiili mücadeleyi aralıksız devam ettirmek gerekir" diye konuştu.