BİNİCİLERİNİ YİTİRMİŞ ATLAR, KOŞUDA…

BİNİCİLERİNİ YİTİRMİŞ ATLAR, KOŞUDA…

Şair İsa Küçük’ün dördüncü kitabı: Başka Şeylerin Şiirleri. Kitap mitolojik efsaneyle merhaba diyor okura. Kitabın sonuna kadar efsane verilip arkasından şiirler aktarılıyor.

SAVAŞ ÜNLÜ Eski Valimiz İsa Küçük şiir kitabı ile ilgili bir yazı kaleme aldı. 

Şair İsa Küçük’ün dördüncü kitabı: Başka Şeylerin Şiirleri. Kitap mitolojik efsaneyle merhaba diyor okura. Kitabın sonuna kadar efsane verilip arkasından şiirler aktarılıyor. Evrenin, dünyanın, insanın varoluşunun efsanesidir. Yabancı olmadığımız konular, ancak bunu şiirlere bağlamak bir usta işidir. Şair bunu her bölümde çok da güzel başarmış. Ortaya destansı özellikleriyle bir eser çıkmış. Bölüm başlıkları ayrı olsa da geçmişten günümüze insandır anlatılan. Acılarıyla, hüzünleriyle, direnişiyle, karşı koyuşuyla insan…

                Şair, İkiz Kulelerin vurulması ile başlıyor şiirine. Karşıdır ölüme, öldürmeye. “İnsan nasıl öldürebilir insanı?” (sayfa10). Şiirin devamında yok olan güzel değerler ve ona hayıflanma var. Barıştan yoksun, sevgiden yoksun bir dünya tablosu çizer dizeleriyle. Yabancı olmadığımız kavramlardır hepsi de. (sayfa 11). Mitolojik bir açıklama, arkasından şiire devam. Aklın uyanması, sorunların son bulmasıdır şaire göre. Katılmamak elde değil. Güzel, yerinde bir soru ile okuyucuyu şiire dahil ediyor: “Yalan mı gerçeğe ulaştırır bizi, doğru mu?” sahi hangisi, sormadan yapamıyorsunuz. Bir yanıt arama kendiliğinden oluşuyor kafanızda.

                Umut hesapsız uzaktı, gerçek mi doğru mu? Sorunlardan bunalan insanlığın bir yol araması: “Kaçış kapısı var mı dünyanın?” (sayfa17) Sorular sürüyor dizelerde. Sorular ki gün yüzü görmemiş çoğu: “Gözün dili mi etkin, sözün dili mi?” (sayfa 20). Her dize kağıda yazılmamış da betona kazınmış sanki. “Her zamanki dünya güzel/ Renkler gökkuşağı/ Atlar/ Binicisini çoktan yitirmiş nalsız koşuda…” (sayfa 23) Küreselleşme adı verilen vahşi kapitalizm bir dizede ancak bu kadar güzel anlatılır: “Markalar, bayrakların yerini almıştır.” (sayfa 23) daha sonraki sayfalarda bu dizeye şu dize eklenir: “Ağıtlar marşların…” Bu dizenin altında “-Bir zeytini bölüşmüştük-“  Tatlı bir anıdır artık düşlerde, anılar mahzeninde paylaşmak, bölüşmek. Bencilleşen insan bunlara yabancıdır, çok yabancı.

                İnsanlığın kalıcı olmasından yanadır şair, onca acıya, onca gözyaşına karşın, uyarısını yapmadan edemez dizelerinde: “Dünyayı terk etmesi/ sakıncalıdır insanlığın” (sayfa 29) İnsanlık tarihinin gelişimini anlatmış. İnsan yaratılmış, efsaneden hareketle açıklamayla verilmiş. İnsanın var olmasıyla hemen “benlik” savaşları başlamış. Fazla uzağa gitmeden yakın çevre, yaşanılan yer Ankara’dan küçük bir kesit. Sevgiyi yok etmiş önce insan. Bu, geçmişten günümüze uzamış gelmiş. Acıdır ki var olmak için başkasını yok et, yargısı bir yudum suya kadar indirgemiş insan: “Can için bir yudum su veren olmamıştır/ Ağlayalım…” (sayfa34) Bu dizeye sığdırılmış binlerce yıllık serüven.   

                Çevremizdeki, dünyamızdaki tüm yıkımlara, zulümlere karşın aşkın bütün engelleri aşacağına inancı sonsuzdur. Sevgisizlik, ölümler, yıkımlar, insanı derinden etkiliyor. Bir genç kızın sorusu şiire damga vuruyor: “Ölülerin kardeşi olarak mı yaşayacağız bu dünyada?” (sayfa 39). Şair İsa Küçük, her şiirinde olduğu gibi yine duyarlı, yine acı içinde ama çaresiz: “Yıl on üç, Reyhanlı/ “Bahar” atladı üstümüze/ Yüreklerimiz tarihin en kalabalık mezarı/Sus/” Kapitalist düzen her acının çaresini parada görüyor. Dünya kapitalizminde her şey metadır, alınır satılır. Şiir şöyle biter: “Eskiden yaraya tuz basılırdı şimdi para.” (sayfa 48).

                Tezhip bölümü taşa kazındığı kadar yüreğe, belleklere kazınan dizelerle sonlanır: “Kaba gürültüye duyarsız/ Yüreklerinizle oynamayın/Sevgi çağımızın biricik yabancı dili/ Ölülerin yaşayanlardan fazla olduğu dünyada.” (sayfa 65) Dizeler kafanızda büyüyor, yankılanıyor. Çarpıyor yüreğinize, duvara çarpar gibi.

                Ebru bölümünde çiçeklerle anlatılmış yaşam. Her çiçeğin dili vardır diye boşuna söylenmemiş. Dostluğun, sevginin en doğal halidir çiçekler. Gül, karanfil, nergis, sümbül, lale, çiğdem, menekşe, zambak, papatya,şebboyla şiirlere başlamak. Sevgiye, aşka, sevgiliye bunlarla ulaşmak, insanın anlatamadığını çiçeklerle anlatmak, okunası şiirlerden oluşmuş bölüm.

                Hat bölümünde ağır yüklü şiirler, kısa ve derin… Ebru bölümünde anlatılan çiçekler değişik dizelerde çıkıyor karşımıza. Umut sürekli canlı, dizelerde de belirgin: “Güneşe çıkardığımız atlar/ Mavi kelebeğiniz olacaktı lavanta kanatlı/ Yağmur yağdı./” (sayfa 90) Uğur böceği umuttur, güzelliktir. Yaşama renk katar. Beklentilerimizi yükleriz küçücük böceğe. Ona da sesleniş var: “Unuttum sanma/Mutlu yaşa/ Sen yaşadıkça/ Hayat çıldırsın/” (sayfa 91) umut tükenmesin, sürsün, güzellik, mutluluk sürsün.

                Minyatür ve Hamiş bölümlerinde efsanelerle açıklamalar sürüyor. İroniler dize dize çarpıyor size. Yakın geçmiş anıları, yaşananlar, film şeridi gibi dizeler halinde akıp geçiyor. Vietnam’dan Şili’ye, Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Suriye’ye yaşananlar, kıyımlar, yıkımlar… Milenyumun başındayız, tarih, gelecek daha kötü olaylara mı gebe? Atlar başıboş koşuda mı gerçekten?

                Tarihin yazgısıdır acılar, yıkımlar, savaşlar ama yok olan insandır, insanlıktır. Kitapta başka şeylerin şiirleri gerçekten yazılmış. Barışa, sevgiye, dostluğa sevdalı bir yürekten de kuşkusuz bunlar dökülecekti. Kütüphanenizde bulunması gereken bir kitap. Her dize sabırla işlenmiş, emek, sabır işi dizeler, insan sevgisi koza örer gibi kitabı örmüş. Yüreğinize sağlık Isa Küçük demeden yapamıyor insan.



Yurt Dünya 11.12.2020 22:28:00 0