Tarih: 12.12.2021 16:14

Doç. Dr. Elvin Yıldırım: "Dizilerden değil de kitaplardan asıl tarihimizi öğrenmeliyiz"

Facebook Twitter Linked-in

İlk Türk Kadını Mitingi etkinlikleri kapsamında düzenlenen panelde konuşan İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elvin Yıldırım, sosyal medyada ve dizilerde Türk tarihinin gerçek bir şekilde yansıtılmadığını belirterek, Türk tarihinin dizi veya sosyal medyadan değil kitaplardan öğrenilmesi gerektiğini söyledi.
Kastamonu’da 10 Aralık İlk Türk Kadın Mitingi etkinlikleri kapsamında “Tarihte Türk Kadını” konulu panel düzenlendi. Kastamonu Valiliği, Kastamonu Belediyesi, Kastamonu Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü ile Kastamonu 10 Aralık Kadın Platformu Derneği işbirliğinde Halk Eğitim Merkezinde düzenlenen panelde konuşan İstanbul Aydın Üniversitesi Tarih Doktoru Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elvin Yıldırım, sosyal medya ve dizilerin Türk tarihini gerçek bir şekilde yansıtmadığını belirterek, Türk tarihinin dizi veya sosyal medya yerine kitaplardan öğrenilmesi gerektiğine dikkat çekti. “Eski Türklerde Kadın” başlıklı bir konuşma yapan Doç. Dr. Yıldırım, haberlere konu olan kadınların Türk kadınını yansıtmadığını söyledi. Yıldırım, “Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından Kastamonu işgale uğramamasına rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm Türkiye’de Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin kurulması ve işgallerin protesto edilmesi emrinden sonra Kastamonu’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin şubesinin kurulduğunu biliyoruz. 10 Aralık 1919 yılında da Türk tarihinde belki de ilk kez bir kadın mitinginin işgalleri protesto için gerçekleştirildiğine de tarih şahit oldu. O zaman bu protestolarda görev almış, belki de savaşa gitmiş, Milli Mücadele’ye destek olmuş, şehit olmuş bütün analarımızı da burada saygı ve rahmetle anıyoruz. Bu gelenek, 93 Harbi’nde başlayan bir gelenek. Türk kadınının yurt tutunduğumuz bu son toprakları düşmana teslim etmemek için canını ortaya koyacak şekilde mücadele verdiğini biliyoruz. Son zamanlarda sosyal medyada, haberlerde gördüğümüz üzücü haberin Türk kadınını yansıtmadığını aslında hepimiz biliyoruz. Bunlar olmasını asla kabul etmediğimiz haberler. Fakat biz tarihteki Türk kadınına baktığımız zaman onun faziletlerini, ne gibi özelliklerinin var olduğunu aslında Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinde ’Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ sözünde görebiliyoruz. Tarihe baktığımız zaman bizde bir tarih şuurunun oluşması için atalarımızı ve analarımızı çok iyi tanınmamız ve onların geçmişte yaptıkları hatalar, doğrular ve kahramanlıkları bilmemiz gerekir. Aslında tarihi bir ders olarak değil de hayatın içerisinde geçmişten ders alarak bize geleceğe ışık tutmasından da hayatımızın içerisine tamamen katmamız gerektiğini düşünüyorum. Dizilerden değil de kitaplardan asıl tarihimizi öğrenecek fırsatı buluruz. Biz tarihimizi çok yakın bir geçmişimize kadar Batılı oryantalistlerin yazdıkları eserlerden öğreniyorduk. Bu eserlerde biz Türk’ün barbar, hayvancılıkla uğraşan, başıboş gezen yığınlar, yağmacı bir topluluk olarak tarih içinde anlatıldığını görüyoruz. Bunu söyleyen Batılılar Ortaçağ’ın ve Yeniçağ’ın başlarına kadar kendi kadınlarına, özellikle 50 yaş üst kadınlara ’cadı’ gözüyle bakıyorlardı. Üzerine basarak ezilmesi gereken bir haşere muamelesi yapıyorlardı. Bizi eleştiren, medeniyet dairesi içerisine sokmayan Batı toplumu kendi kadınına sırf bir doğurganlık özelliği var olduğu için cadı yaftası yapıştırıyordu ve kadınların cadılığını ispat etmek için elini ve kolunu çiziyor, kanatıyordu. Acaba kendi kendilerini iyileştirebilecek mi diye deneyler yapıyordu, mahkemelerde yargılıyorlardı. Bunları tabii ki de filmlerden izlemiyoruz, tarihi kayıtları var. Ortaçağ Avrupa’sı bize böyle bir portre çiziyor" dedi.

“Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla birlikte Kastamonu’da da destek mitingleri düzenlenmiştir”
Kastamonu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Serhat Yılmaz ise, Milli Mücadele döneminde İstiklal Yolu’nun işlevini ve bu dönemde gazetelerin ve yapılan mitinglerin önemini anlattı. Yılmaz, “Kastamonu tarihi bir memleket, hem vilayet anlamında hem de Katip Çelebi’nin Türkmen kaidesi dediği bir vilayet bu vilayet. Milli Mücadele döneminde vilayeti öne çıkaran bazı hususlar oluyor. İşgale uğramaması, Anadolu’ya geçiş için İnebolu Hattı’nın bir kapı vazifesini görmesi yani Anadolu’nun dışa açılan kapısının buradan olması. İstiklal Yolu diyoruz, İstiklal Yolu dememizin sebebi de bu tarihi yolu değerli kılan emniyetli oluşudur. Emniyetli oluşu iki şekilde izah edilebilir. Birincisi burada yaşayan Türk milletinin devlete olan güven ve bağlılığını kaybetmemiş olması ve isyanların olmaması ve ciddi bir asayiş problemi ile karşılaşmamış olması. Yolun tarihi güzergahının lojistik ve ikmale elverişli olması ile Ankara’ya yakın olması. Tabii durum böyle olunca Kastamonu, Anadolu’ya geçenlerin ilk uğradığı yer oluyor. İnebolu’dan Kürecik ve Kalecik Hattı üzerinden Ankara’ya geçilmesine İstiklal Yolu diyoruz. Biliyorsunuz ki Ankara’dan İzmir’e kadar ulaşan yol da Zafer Yolu oldu. İstiklal ve Zafer Yolu’nun belki bir bütün olarak değerlendirmek gerekebilir. İstanbul’dan Anadolu’ya geçenler buradan geçiyorlar. Lojistik, silah ve cephaneler resmi, gayriresmi usullerle buradan geçiyor. Elçilik heyetleri buradan geçiyor. Her bir heyet buralardan geçerken hem konferanslar veriyor hem de vilayetlerin tenvir edilmesine katkıda bulunuyor hem de Milli Mücadele’nin Milli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin teşkilatlanmasına yardımcı oluyor hem de dünyadan, İstanbul’dan da haberler veriyor. Tabii bütün bunların yapılabilmesi için kamuoyu oluşturulması gerekir. Bu kamuoyunu oluşturacak o günün medyası, basınımız 15 Haziran 1919 tarihinde Açıksöz Gazetemiz yayına başlıyor. Temsil heyetinin oluşmadığı, kongrelerin daha başlamadığı bir dönemde bu gazetenin ortaya çıkması gazeteye ayrı bir değer katıyor. Şartların zor olduğu bir dönemde Hüsnü Açıksöz ve arkadaşları tarafını belli ediyor ve Açıksöz Gazetesi’ni çıkartıyorlar. Dolayısıyla memleketin tenvir konusunda faaliyet yürütmek için Mustafa Kemal Paşa’nın da 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan hemen sonra Havza’ya geçince Anadolu’ya gönderdiği beyannamelerde veya genelgelerde sesimizin duyurulmasını, mitinglerin tertip edilmesi ve İtilaf Devletleri’nin temsilcilerine protesto telgrafları çekilmesi temennisi var. Bunu ilk başlatan vilayetlerden birisi Kastamonu. 13 tane miting yapılmış, 13 tane mitingin hepsi de değerli. Kastamonu ilk mitingi 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalinin hemen ertesi günü Saman Pazarı dediğimiz, Nasrullah Camii’ne sırtımızı verdiğimiz zaman Kasaplar Çarşı’sının olduğu muhitte büyük bir miting yapılmış ve İzmir’in işgali telin edilmiş. Kastamonu işgale uğramamış ama Maraş’ın işgalinden sonra yine Kastamonu’da miting yapılmış, Adana işgal edilmiş miting yapılmış; hatta İzmir’in işgalinden İzmir’in geri alınmasına kadar işgalin seneyi devriyelerinde mitingler yapılmış. Mitinglerin bir tanesi de var ki bizim bugün bir araya gelmemize vesile olan 10 Aralık ilk Türk kadın mitingi. Bu mitingin özelliği nedir? Mitingi düzenleyenler, katılanlar ve konuşmacılar hanımlardır ve mitingin düzenlendiği yer hanımlara aittir. Onun için hakikaten duygulanmamak elde değil. Planlansa bile böyle bir mitingin yapılması zor. Muhatabı olan ve protesto ettikleri kimseler de İtilaf Devletleri’nin başkanlarının eşleri. Dolayısıyla bu miting, tarihe ilk Türk kadın mitingi olarak geçen miting. Mitingin basında ayrı bir yeri var. Mitingin konuşma metinlerini biz bugün Açıksöz ve Kastamonu Gazetesi’nden öğreniyoruz. Mitingde konuşma yapan Zekiye Hanım’ın tam konuşma metnini, çekilen protesto telgraflarının tam metinlerinin hepsi o gün gazetede yayımlandığı için vilayetin Açıksöz hem de Kastamonu Gazetesi’nin neşriyatta olmasından faydalanıyoruz. Bir tarihçiyim, dolayısıyla bunun değerini çok iyi bilenlerden birisiyim. Vilayetin yakın dönem tarihi için göremediğimiz, bilemediğimiz ve bulamadığımız haber ve bilgileri en iyi öğrendiğimiz yer bu gazetelerdir” diye konuştu.

“Meşrutiyet dönemindeki reformlar Cumhuriyet zeminini oluşturmuştur”
İzmir Ekonomi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Elçin Yılmaz da, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türk Kadını”nı anlattı. Yılmaz, "Osmanlı Devleti’nde toplum yapısı bildiğimiz şekilde teokratik yapıdadır. Yani dini kurallara göre düzenlenmiş bir devlet ve toplum yapısı var. Bu durum, kadının da toplumdaki yerini belirlemiş bir durum. Osmanlı Devleti’nde kadınlar erkeğin maddi bağımlılığı altında yaşamını sürdürüyor. Örnek vermiş olursak Başbakanlık Osmanlı arşivindeki bazı belgelerden yola çıkarak edindiğim bilgilere göre İstanbul’da bir kadın kocası bile olsa ne sokakta ne de arabada gezebiliyor veya kadın kocası ile bir toplantıda birlikte bulunamıyor. Tramvaylarda, vapurlarda erkekler ile kadınların bölümü bir perde ile ayrılıyor. Kadınlar yanlarında kocaları bile olsa geç saatlerde dışarıda olmalarına izin verilmiyor. Tiyatrolarda kadın rolleri erkekler tarafından oynanabiliyor. Bir dönem kadınların tiyatroya gitmesine izin verilse dahi bu belli günlerle sınırlandırılıyor. Dolayısıyla tüm bu yasaklar nedeniyle 20. yy’da kadının dış görünüşü de bu esaslara göre belirlenmiş durumda. Bugün bile bu durumlar gibi benzer durumları yaşıyoruz. Örnek vermiş olursak doğuda halen kız çocuklarını okula göndermeyen aileler oluyor. Düşünün ki 1700’lü, 1800’lü yıllarda tabii ki o dönemki zihniyet bu şekilde. Her ne kadar öğretim zorunluluğu konmuş olsa da kız öğrenciler okul hayatından uzak bir yaşam sürdürüyorlar. Özellikle Meşrutiyet dönemi kız öğrencilerin öğrenimi açısından çok önemli. Mesela bu dönemde kız öğretmen okulları açılıyor. Rüştiye dediğimiz ortaokula daha fazla kız öğrenci gitmeye başlıyor. Çünkü bir bakıyorlar ortaokuldan sonra yükseköğretim görme fırsatları var. Albulhamid döneminde kurulan özellikle ’Kız Öğretmen Okulları’ Mustafa Kemal Atatürk’e daha sonra gerçekleştireceği reformlarda öğretmen neslinin yetiştirilmesini sağlıyor. Tarihte hep bir neden sonuç ilişkisi var. Tanzimat Dönemi’ni eleştirebiliriz, her ne kadar Tanzimat Dönemi’ni eleştirsek de belki Tanzimat dönemi gerçekleşmeseydi reformları konuşamayacaktık. Meşrutiyet’i kendi içerisinde eleştirebiliriz ama Meşrutiyet dönemindeki reformlar Cumhuriyet zeminini oluşturmuştur. Hep bu şekilde bakmakta fayda vardır. Özellikle Meşrutiyet döneminde 44’e yakın kadın dergisi çıkartılmaya başlanmış. Kadınlar kendi sorunlarını ve haklarını burada tartışmaya başlayacaklar. Bu anlamda da Meşrutiyet dönemi gerçekten de çok önemli. 1. Dünya Savaşı’nda erkekler cepheye gittiği için kadınlar savaşlarda faaliyet gösterdikleri için onlardan boşalan yerlere mecburen kadınlar hayata atılmak zorunda kalıyor. Hatta İtfaiye Örgütü gibi bir örgüt kurarak kadınlar sokakları temizlemekle görevlendiriliyorlar. 1917 yılında çok önemli bir aile kararnamesi ile evlilik yasal bir çerçeveye bağlandı, kadın rızasına bağlı olarak tek eşlilik, boşanma hakkı kadına tanındı. 1919’da yürürlükten kaldırıldı" şeklinde konuştu.
Panelde Uğur Deniz Sökmen de ilk Cumhuriyet kadını Perihan Balcı’yı anlattı.



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —