HABER MERKEZİ - Bir zamanlar Yaşar Kemal romanlarında Çukurova?yı sefaleti, ağa baskısı, ırgat çilesi, açlığı, susuzluğu, kavurucu sarı sıcağı, sivri sineği, sıtması, tozu, bulanık ve içilmez suları ile meşhur etmişti. Yeşilçam ve Bab-ı Ali basını ise Adana?yı hâlâ ?Tosun Paşa?sı ve Adana Kebabı ile tanır. Oysa ki Adana ve Çukurova?nın çok daha başka şeyleri de vardır. Çukurova?nın en başta kendine özgü uzun, çalkantılı ve renkli bir tarihi, başka hiç bir yerde görülmeyen doğa ve arkeoloji güzellikleri var, hem de ovalara ve Toroslar?a sığmayacak kadar pek çok. İşte araştırmaları, kazıları, gezileri, uğraşıları ve şahsî ilgileri nedeniyle bölgeyi ve bölge tarihini birinci elden kaynaklarıyla çok iyi tanıyan biri dilbilgini ve tarihçi, diğeri arkeolog iki bilim insanı Münih Üniversitesi Eski Anadolu Dilleri ve Hititoloji Bölümü Başkanı Prof. Ahmet Ünal ile Çukurova Üniversitesi?nden Arkeoloji Bölüm Başkanı Y. Doç. Dr. K. Serdar Girginer tarafından kalem alınan ve yeni basılan ?Kilikya-Çukurova. İlk Çağlardan Osmanlılar Dönemi?ne Kadar Kilikya?da Tarihî Coğrafya, Tarih ve Arkeoloji? (İstanbul Homer Kitabevi, 628 s., ISBN-13:978-9944-483-14-1, www.homerbooks.com, 0 212 249 59 02, 0 212 292 42 79) kitabı bir ilk ve dünyada bir başka benzeri olmayan Çukurova?nın bu bilinmeyen yüzüne bakıyor. Kitap; coğrafyası, tarihi, arkeolojisi, ekonomisi, kültürü, efsaneleri, dinleri, tıbbı ve şifalı otlarıyla bölgenin geçmişini okuyucunun ayaklarına kadar taşıyor. Çukurova deyince aklınıza sakın Osmaniye?nin ayrılmasıyla daha da küçülen sadece Adana?nın yeknesak ovası gelmesin. Çukurova?da kurulan eski devletlerin gücü ve büyüklüğü bugünkünden farklıdır; siyasî ve politik ortama göre zaman zaman genişleyen, ta Mersin, Antalya, Karaman, Konya, Niğde, Kayseri, Osmaniye, Kahramanmaraş, Gaziantep ve Hatay/Antakya?ya kadar yayılan sınırları vardır. Onun için kitapta tüm bu bölgelerin tarihi de anlatılmıştır. Yayıldığı coğrafi alan kadar buradan gelip geçen yerli ve yabancı kavimler mozaiği de çok zengindir. Kilikya?nın Araplar, Selçuklular, Ramazanoğulları ve Osmanlılar dönemindeki tarihi bizim ihtisas alanımız dışında olduğundan bu konulara yer verilmemiştir. Zaten bu dönem en başta Türk bilim adamları tarafından yeterince işlenmiş ve Kilikya?nın bu dönemdeki tarihi, sağlam temeller üzerine oturtulmuştur. Böylece Kilikya tarihi ve kültürünün yapısı ve üniversal tarih içinde tuttuğu yer çok daha açık bir şekilde anlaşılıyor.Eğer tarih bir tiyatroysa (ki mecazî anlamda öyledir), coğrafya da o olayların mekânıdır, yani geçtiği yerdir, sahnedir. Başlayın ta Taş devrinden Osmanlılara kadar Çukurova?da sergilenen, oynanan oyunları seyretmeye. İstemediğiniz bölümleri atlayın. Bölgeden o kadar çok kavim gelmiş geçmiş, o kadar çok olay cereyan etmiş ki, yeknesaklık asla yok; sıkılmadan okuyor, ibretle seyrediyor, kendinizi güzel ve akıcı bir dille anlatılan olayların seline kaptırıyorsunuz. Yazılı metinden hoşlanmayanlar veya okuduklarını görselleştirmek isteyenler için kitabın her sayfasına serpiştirilmiş çok sayıda renkli resim, harita ve çizimler hemen yardıma koşmaktadır. Bir bölümü okurken, daha sonraki bölümlerde anlatılacak olayları merak etmeye başlıyorsunuz. Seviniyorsunuz, ama üzüldüğünüz anlar da oluyor. Taş Devri insanı, onun yaşadığı mağara ve fosseptik çukurlar arasındaki ilişkiler ne, öğreniyorsunuz. Evet bu güzelim mağaralardan birisinin foseptik çukuru olarak kullanıldığını, Çukurova?nın o güzelim av hayvanları ve yırtıcı aslan ve kaplanlarının, geyiklerinin ve kuşların, hattâ balıkların zalim avcıların kurşunlarının kurbanı olduklarını, ormanlarının yakıldığını, güzelim sahilleri ve naranciye bahçelerinin betondan apartman ormanlarıyla doldurulduğunu okuyunca, tarihteki Çukurova bu değilmiş meğer diyor, başınızı kaldırıp çevreye bakınca da hayıflanıyorsunuz. Zaten tarih yazıcılığının bir görevi de bu değil mi? Dün ne idim, bugün neyim diye, ona kendi çirkin resmini aynada göstermek değil mi? İşte bu kitap bunu çok güzel bir şekilde yapıyor, günümüz Çukurova?sının bir zamanlar ne olduğunu, bugün niçin bu hallere düştüğünü, tarihî olaylar zinciri içinde açıklıyor. Yoksa Makedonyalı İskender, Persepolis?li Darius?u İskenderun Körfezi?nin oralarda yenmiş, Adana?lı pamuk tüccarının, Yumurtalık?taki balıkçının, Silifke?li çilek üreticisinin nesine ki bu? Ama kitapta her kesimden insanı ilgilendirecek, düşünmeye sevk edecek konular var. Çok geniş kapsamlı içerik ve dizin sayesinde okuyucu hızlı bir şekilde istediği bilgiye anında ulaşabiliyor. Şimdiye kadar bu kitaba benzeyen bir yayın sadece Çukurova tarihine dönük olarak değil, ülkemizin hiçbir bölgesinde bu kadar geniş kapsamla yazılmamıştır. Okurken, ava çıkan mağara devri insanlarının nidalarını, Hitit savaş arabalarının tekerlek seslerini, Puduhepa ile Hattusili?nin konuşmalarını, aynı kraliçenin uykusundaki sayıklamalarını, ?bir bıçak sırtı gibi göklere yükselen Amanos? Dağlarını aşan Asur?lu askerlerin kılıç seslerini, İskender?in Darius?a meydan okumasını, Kommana-Şar?lı rahiplerin ilâhilerini, Misis?te yaşayan Arap tüccarları bir gecede kılıçtan geçirip Ceyhan nehrini kana bulayan bağnaz Bizanslıların çılgın naralarını tüm netliğiyle duyacak ve irkileceksiniz.628 sayfa olan kitabın basılması için Mersin Büyükşehir Belediyesi, Adana Büyükşehir Belediyesi, Seyhan Belediyesi, Ceyhan Belediyesi, Tarsus Belediyesi, Çukurova Üniversitesi, Mersin Valiliği, Adana Sanayi Odası, Halil Avcı, ÇUKTOB ve Zaimoğlu Oteli, A. Bülent Tüzün, Otel İnci, Berdan Tekstil, Adana Rotary Kulübü ve Bilgin Kış sponsor olmuşlardır, kendilerine verdikleri bu kültür hizmeti dolayısıyla sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.