“İleri endoskopik uygulamalar erken teşhisle hayat kurtarıyor’’
Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Yaşar Çolak “İleri endeskopik uygulamalar; daha önceleri ameliyat ile yaptığımız birçok tedaviyi, daha az girişimsel müdahalede bulunarak endoskopik yöntemlerle yapılabilmemize imkanı sağlıyor” dedi.
Günümüzde tıp alanında yaşanan teknolojik gelişmeler birçok cerrahi uygulamayı kolaylaştırdığı gibi hastaların iyileşme sürecini de hızlandırıyor. Gastroenteroloji alanında oldukça önemli yer tutan cerrahi işlemler, yeni nesil teknolojiler sayesinde hastaların tedavisinde önemli rol oynuyor. Medicana Ataşehir Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Yaşar Çolak, “İleri endeskopik uygulamalar; daha önceleri ameliyat ile yaptığımız birçok tedaviyi, daha az girişimsel müdahalede bulunarak endoskopik yöntemlerle yapılabilmemize imkanı sağlıyor” diyerek yeni nesil endoskopik uygulamalar hakkında açıklamalarda bulundu.
“Kromoendoskopi yöntemi kanser teşhislerinde kullanılıyor’’
İleri endoskopik uygulamaların erken evre kanserlerin teşhisinde kullanıldığını belirten Prof. Dr. Yaşar Çolak, “Gastroenteroloji alanındaki ‘kromoendoskopi’ adı verilen yeni nesil kromoendoskopi yöntemi öncelikli olarak yüksek çözünürlüklü ileri teknolojiye sahip endoskopi cihazlarının ve bazı endoskopik boyaların kullanılmasıyla yapılmaktadır. Erken evre tümör ve kanserlerin saptanmasında, sınırlarının belirlenmesinde ve tedavi stratejilerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır” diye konuştu.
“İnce bağırsak hastalıkları için yutulabilir kapsül teknolojisi uygulanıyor’’
Kapsül endoskopi yönteminin avantajlarına değinen Prof. Dr. Çolak, ‘‘İçerisinde birden çok kamera bulunan şeffaf bir kapsülün ağız yoluyla yutulması ve bu sayede ağızdan anüse kadar tüm sindirim sistemin görüntülenebilmesini sağlayan Kapsül Endoskopi uygulaması günümüzde özellikle mide ve kalın bağırsak arasında kalan ince bağırsaklarla ilgili hastalıkların teşhisinde kullanılıyor. Kapsülün içerisindeki kameralar sürekli olarak görüntü almakta, bu görüntüler kaydedilmekte ve son yıllarda kullandığımız gelişmiş kapsüller sayesinde tüm sindirim sisteminin panaromik görüntüleri elde edilebilmektedir” ifadelerini kullandı.
“Lezyon ve poliplerde cerrahi uygulamalar şart değil’’
Endoskopi yönteminin avantajlarından da bahseden Prof. Dr. Çolak, “Sindirim sisteminde görülebilen küçük yapılı tümörleri polip olarak adlandırıyoruz. Poliplerin ve yüzeysel tümörlerin erken aşamasında çıkarılmasını sağlayan yöntem ise EMR yani endoskopik mukozal rezeksiyondur. EMR yönteminde sindirim sistemindeki polip ve yüzeysel tümörler gibi lezyonların altına madde enjekte edilerek kesilecek alanda bir yastıkçık oluşturulur ve lezyonlar elektrik akımıyla kesilerek çıkartılır. Daha derin ve daha büyük lezyonlarda ise ESD yöntemi uygulanmaktadır. Açılımı endoskopik submukozal diseksiyon olan bu yöntemde endoskopik cihazlarla büyük lezyonların altına girilerek özel bıçaklar yardımıyla lezyon alttan kesilerek çıkartılmaktadır” diye konuştu.
Prof. Dr. Çolak, “Bu yöntemler sayesinde özellikle daha önceleri ameliyatlarla çıkartılabilen birçok lezyon ve tümörün endoskopik yöntemlerle ameliyatsız olarak çıkartılması sağlanmaktadır” dedi.
“Karından yapılan biyopsiye alternatif endoskopik ultrasonografi’’
Endoskopik ultrasonografinin son yıllarda gastroenteroloji alanında kullanılan en önemli ileri endoskopik uygulamalardan biri olduğunu aktaran Prof. Dr. Çolak, yeni nesil endoskopik yöntemlerle ilgili olarak, “Endoskopi aletinin ucuna yerleştirilmiş özel bir ultrasonografi cihazı sayesinde yemek borusu, mide ve bağırsakların içerisinden ultrasonografi yapma imkanı sağlanmaktadır. Bu yöntem özellikle hastalıklara çok yakın bir alandan ultrasonografi yapılabilmekte ve çok yüksek duyarlılıkta görüntüler elde edilebilmektektedir. Bu sayede özellikle tümörlerin hangi katmanlardan kaynaklandığını bize göstermenin yanında tümörün tipi hakkında bilgi vererek tedavi planının oluşturulmasını sağlamaktadır. Bu yöntemin diğer bir önemli özelliği de gerek mide ve bağırsaklarda gerekse bu organların komşusu olan pankreas, karaciğer gibi organlardaki kitleler ile lenf bezlerinden biyopsi alma ve hastalıkların tanısını koyma imkanı tanımasıdır. Bu sayede; örneğin bir pankreas kitlesinden, önceden ameliyatla veya karın cildi delinerek alınmakta olan biyopsiler yerine, ağızdan mideye ulaşılarak, mide içerisinden çok ince bir iğne yardımı ile pankreastaki kitleye ulaşılmakta ve buradan alınan biyopsiler yine ağız yoluyla endoskopi aletinin içinden çıkartılmaktadır. Bu yöntem sadece gastroenteroloji alanında değil akciğer kanseri olgularının göğüs boşluğundaki lenf bezlerinin değerlendirilmesi ve gerekirse bu alandan biyopsiler alınarak akciğer kanseri tanısının konulmasında da kullanılmaktadır” açıklamalarında bulundu.
“Safra taşlarından ameliyatsız kurtuluş ERCP yöntemiyle mümkün’’
Endoskopik retrograd kolanjio pankreatikografi (ERCP) yönteminin özellikle safra ve pankreas kanallarına yönelik tanı ve tedaviler için kullanılmakta olan bir yöntem olduğunu bildiren Prof. Dr. Çolak, ERCP yönteminin, sıklıkla safra ve pankreas kanallarını tıkayan taşların çıkartılması, kanalların temizlenmesi, sarılığa yol açan tıkanıklıkların ve bu kanallarda olabilecek tümörlerin tedavilerinde kullanılan endoskopik bir uygulama olduğunun altını çizdi.
“Reflü hastalığında kesin tanı kolaylığı’’
Reflü hastalığının teşhisinde oldukça önemli bir yer tutan Ph Metre uygulaması ile yemek borusuna çıkan asit ve safra kaçağının değerlendirildiğini dile getiren Pof. Dr. Çolak, “Bu yöntemde yemek borusuna yerleştirilen sensörler ile 24 saat boyunca yemek borusundaki asit Ph değerleri ölçülmekte ve mide asitinin yemek borusuna kaçış düzeyi, miktarı, hangi saatlerde olduğu, yemek yeme veya yatar pozisyonla olan ilişkisi değerlendirilmektedir. Bu sayede gerçek reflü hastalığı tanısı konulmakta ve bu sonuçlara göre de reflü tedavi stratejileri belirlenmektedir” diye konuştu.
Başka bir uygulama olarak karşımıza çıkan manometrenin ise reflü hastalarındaki yemek borusu ve anüs basınçlarının ölçülmesi amacıyla kullanıldığını anlatan Prof. Dr. Çolak, “Özellikle reflü hastalarındaki gibi yemek borusu alt uç basınçlarının düşük olduğunun saptanmasında ya da yutma problemlerine yol açan yemek borusu hastalıklarında doğru tanısının koyularak uygun tedavilerin planlanmasına imkan vermektedir” dedi.
Son olarak stretta yöntemine değinen Prof. Dr. Çolak,“ Bu yöntem, reflü hastalığı tedavisinde yemek borusunun alt ucuna radyofrekans dalgalarının gönderilmesi suretiyle bu alanın daraltılması prensibine dayalı endoskopik bir yöntemdir” şeklinde konuştu.