Sağlam kurgu, yalın ve içtenlikli dil ve anlatım.Türkiye'nin çok çok önemli bir "toplumsal-siyasal sorununu" tüm boyutlarıyla, sorumlu bir "etik" ve yüksek bir "estetik" çaba ile yansıtan Geçmemiş Zaman’ın edebiyatımızda kalıcı bir yapıt olacağı kuşkusuzdur.
Bir “Doğu Anadolu Romanı” dır, elimizdeki eser.
Taşrada üst düzey görevlerde bulunmuş olan İsa Küçük’ün Geçmemiş Zaman isimli yapıtı, “barış süreci” ve “terörizm”konularını romanlaştırmıştır. Olaylar 2010’lu yıllarda geçmektedir.Baş kahraman Doktor Nur, astsubay baba ve köy ebesi annenin çocuğudur.
Olay örgüsü şöyledir;
Doktor Nur, doğu’da, “terör bölgesi”bir ilçedegörev yapmaktadır. Esenköy’de bazı evlerin çığ altında kaldığı, ölü ve yaralılar olduğu haberi gelir, Vali helikopter ile gelip, kaymakam, savcı, jandarma komutanı, doktor, sağlık memuru birlikte gidilecek adli muayene ve denetleme yapılacaktır.
Görev sonrasında doktor, savcı ve memurlar köy binasına geçerler.Bina sahipleri devlet yetkililerini çaya davet etmiştir. Ev, silahlı bir grup tarafından basılır ve olaylar çok gerilimli olarak gelişir.Güvenlik kuvvetleri gelip içerideki görevlileri ve köylüleri kurtarmak, silahlı grubu da göz altına alıp mahkemeye teslim etmek ister.
Zaman Felsefesi…
Nur, tıp okumak üzere İstanbul’a doğru otobüsle giderken;“…geçmişimden uzaklaşıyor…gelecek önümdeydi… bu yolculuğa güzel bir gelecek için çıkıyordum. İnsana geçmişi mi yoksa geleceği mi daha yakın…” gibi iç düşüncelerle ve zaman ile hesaplaşmaktadır(s.51).
Doktor Nur helikopter ile çığ düşen Doğu köyüne göreve giderken aşağıya bakar. Düşüncelere dalar. Sonsuz bir kar beyazlığı toprağı kaplamıştır. Beyazlık insanı yalnızlığa çağırmaktadır, anıların peşinde koşmaktadır, kendini unutup kendini bulma serüveni olarak algılıyor bu yaşam koşusunu, kendisinin veda edilen mi, aradığı bir kişilik mi olduğu konusunda kararsızdır(s.55).
Zamanın içindeki devinimler, yani “hızın birim zamandaki değişimi” konusunda sayfa yetmiş iki’de yine bir “zaman felsefesi” vardır.“Şimdi bu hız, yaşamı anlamsızlaştırdı”..(s.72)
Doğu’da zaman kavramı nedir, felsefi özü nasıl konuşulur?
Coğrafya ile zaman algısı iyi betimlenmiştir (s.107). Kitap; “geniş zaman, geçmiş zaman, miş’li geçmiş zaman, di’li geçmiş zaman, geçmemiş zaman” diye beş ana bölüme ayrılmıştır.“Gelecek zaman” bölümü eksik kalmış” diyebilirsiniz, ama o da sayfa 136’da çok öz ve kısa biçimde,“…Şimdi yeni ilkemiz; “yaşamak, mutlu, özgür ve gönenç içinde bir bütün olarak yaşamak” olmalı. Başka kurtuluş yok”, diyen Doktor Nur’un iç sesinde özetlenmiştir…
Gelişmelerin en dramatik kısmı son bölümdedir.Kitaba adını da veren “geçmemiş zaman” acaba Nur’un İhsan’dan önce Tunç’a olan sevgisinin mi geçmediğini imliyor?Yoksa emperyalizmin “böl ve yönet” politikalarının henüz bitmediğini, bir ülkede eğer sosyal yapının da bir ölçüde imkan vermesi ile buna fırsat verildiğini mi işaret ediyor?Ya da, baskı altında tutuldukları köy evindeki tutsaklıktan, kurtuluşa kadar geçen sürenin “geçmeyen ağırlığı” mı?Belki de bu son cümle kafamızı açıyor; sayfa 132’de Nur diyor ki, “…geçmeyen zaman aniden hızlandı…”
“Barış süreci” denilen döneme de eleştirel göndermeler var sayfa 132’de.Körlerin izlediği gerçek bir tiyatro benzetmesi… “Tiyatro,” alegorik olarak romanın bazı sayfalarında tekrarlanmaktadır.Türkiye’de bazı olaylar, süreçler, kavram veya olgular sanki bir “oyun”, bir mizansen midir?Ama ne olursa olsun insanlık tarihinde “zamanı geçmeyen” tek şeyin, barış, özgürlük, eşitlik ve insan sevgisinin olduğunu öne sürebiliriz.Bu kısımda, doğuda, dağlardan gelip, devlet görevlilerinin bulunduğu bir mekanı basan silahlı bir grubun “ikna süreci”, çok başarılı bir biçimde verilmiştir.
Doktor Nur’un silahlı grubun lideri Tunç’a “…birşeyleri konuşabilmemiz için önce yaşamak gerek, ölmek ne kurtuluş ne de çare, çare yaşamak, birlikte yaşamak ve konuşarak başarmak…” diye ısrarla söylemesi de grubun Devlet yetkililerine teslim olmasında etkili olmuştur.(s.193).
İnsanların dağa çıkmasının ardında ailesel ve sosyal nedenlerin olduğunu görüyoruz romanda.
Köy evinde Savcı ile Silahlı adam Tunç arasındaki konuşmanın bir yerinde(s.183);“Bütün bunlar emperyalizmin oyunu, sakın bu oyuna gelmeyin” diyor Savcı, federasyon sözünü duyunca..Devamında, bürokratik kadroların bu bölgeye atandığında bölgenin sorunları ve çözüm yolları gibi konularda yeterli eğitim almadıkları vurgulanıyor.Bu, çok yerinde bir bürokrasi eleştirisidir.
Çığ düşen köye gitmeye hazırlanırken Vali, jandarma komutanı odasında, kaymakam, Dr. Nur ve diğer görevlilere daha önce kaymakamlık yaptığı Ege ilçelerinden birindeki anılarından söz eder.Orada, yani Ege’de de toprak ağalığının varlığını vurgular, vaktiyle 1940’lı yıllarda gündeme gelen “çiftçiyi topraklandırma kanunu” ile bu sorunun aşılması gerektiğini anımsatır. (s.23)
Ekonomi-Politik
Tarihsel bir gerçek olarak Aydın’ın en büyük toprak sahiplerinden Adnan Menderes bu komisyonun başkanıydı.Dolayısıyla kanun gerektiği gibi uygulanmadı.Kaymakam kalkınmacıdır. Konuyu Valiliğe bildirir. Yanıt gelmez, kaymakam kararlıdır, raporunu(sorun ve çözüm olarak) Ankara’ya Başbakanlığa ulaştırır. Sonuç çıkmaz. Reddedilir.Zamanın Bakanına göre, “…Güneydoğu ayağa kalkar…” diyerek bu reform önerisi reddedilmiştir (s.73).
Yatılı ilk öğretim okullarının eğitimdeki eşitsizliği gidermedeki rolü, Doğu ve Güneydoğu öğrencileri için yeni uygulamalar, Cumhuriyet eğitiminin işlevleri, terörün insan kaynağının nasıl kesileceği, gibi konular sayfa 104 ve 105’te çok öz biçimde verilmiştir.Doğuda kırsal yaşamın zorlukları, geçmişte getirilen çözüm önerileri, “köykent”, “tarım kent” önerileri, çözüm olabilseydi, çığdan-terörden ölümler durabilir miydi?(108). İşte roman, bu ekopolitik yönelimlerle bizi tartışmaya çağırıyor.Kaymakam yine bu sayfalardaki diyaloglarda gerçek laiklik konusuna vurgu yapar ve halen çok güncel olan dinin siyasete karıştırılıp alet edilmesi konusuna dikkat çeker.Dinin ve din adamlarının yönlendirilmesiyle emperyalizm arasındaki bağlantılara dikkat çekilir(s.35).
Psikoloji
Romanda sayfa 74 ve 75’te insanın nasıl rahatlayacağı, sorunları biriktirmenin sonuçlarını, yaratıcı bir yalnızlığın ne olduğu gibi bireysel psikolojinin konularına da bir değini bulunmaktadır. Sayfa 102’de, “yoğun acılar yaşamış insanların acılarını dışa atmadan rahatlamayacağını, durmayacağını biliyordum.”Sayfa 121 ve yakın sayfalarda “doğu insanı”nın ruhsal kimliği üzerine düşündüren saptamalar resmedilmektedir.
Sosyoloji
Kürtler ve Türkler; sadece etle tırnak değil, sesle nefes, aynı harflerin(K,R,T,Ü, Türk, Kürt,, K ve T harflerinin) yer değiştirmesi olsa bile, özü ve sözü değişmezdir.
Terörist Kekemenin örgüte katılması kaçırılan yavuklusunu alıp kaçmak (s.188), gerçek adı Mahsun, kod adları Tunç ve Erdal olan teröristin örgüte giriş sebebi, üniversiteyi kazanıp İstanbul’a gittiğinde kalacak yeri, yiyecek ekmeği olmayışı(s.162), Evdeki köylü kadınlardan Gülten bir dönem baba evindeki baskılardan yılıp örgüte katılmış, sonra da örgütteki korku ve katılıklardan bıkıp köyüne kaçarken Rıza’ya kanıp köy evinde kuma kalmış olması (sayfa 163) ve devamında siyaset sosyolojisi açısından ilginç saptamalar yapılmıştır: Romanda, Türk-İslam sentezinden, Berlin Duvarı çöküşüne, ikinci cumhuriyetten, siyasal islama, fiyaskoyla sonuçlanan akil adamlardan, Cumhuriyet’in tam bağımsızlık hedefi ve çağdaşlık ötesine ve emperyalistlerin“böl-yönet” politikalarına dek geniş bir alana değiniler bulunmaktadır.
Sonuç olarak, yazar İsa Küçük’ün Geçmemiş Zaman romanı; Türkiye’nin yakın tarihinde yaşadığı ve halen en önemli sorunlarından birini, çok yönlü, ekonomi politik-sosyal ve bürokratik boyutlarıyla, sağlam bir kurgu, sürükleyici bir dil ve anlatım ile işleyerek ortaya koymuştur.Toplumsal gelişimin edebiyata yansıtılması anlamında kalıcı bir yapıt olacağı kuşkusuzdur.
Yazı, Turnalar -Türk Dili, Edebiyat ve Kültür Dergisi’nden kısaltılarak alınmıştır.(2023, sayı 91.)
Hazırlayah; Dr. Halit Suiçmez