Mahir Ünal: “Bizimle bugün mücadele edenler geriye dönüp bakarsanız bu milletin iradesiyle kavga edenlerdir”
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Tanıtım ve Medya Başkanı Mahir Ünal, bir takım ziyaretlerde bulunmak üzere Kars’a geldi.
Ünal, AK Parti Kars İl Başkanlığı’nda partililerle bir araya geldi. Burada gazetecilere açıklamalarda bulunan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Tanıtım ve Medya Başkanı Mahir Ünal, “Şimdi diyorlar ki; ‘bu kaymakamlar, valiler militan. Neden Cumhurbaşkanından emir alıyorlar diyorlar, Peki kimden emir alacak. Şimdi bunlar başka yerden emir almaya alışık oldukları için, şimdi millet iradesini sandıkta siyaset kurumuna emanet ediyor, milletin iradesiyle de devleti yönetiyoruz. Öyle mi? Ama bunlar bunu kabul etmiyorlar. Bunu niye kabul etmiyorlar, bunlar eski sistemi istiyorlar, eski sisteme dönelim diyorlar. Güçlendirilmiş parlamenter sistem, bu deprem güçlendirmesi gibi bir şey herhalde, oldukça hasarlı olduğu için, anladığım kadarıyla deprem güçlendirmesi gibi bir şey yapacaklar. Şimdi güçlendirilmiş sistemde neyi kastettiklerini anlamıyoruz. Niye anlamıyoruz? Kardeşlerim bunlar bize ‘Cumhurbaşkanı seçtirmeyeceğiz size’ dediler mi? Dediler. Bir Genelkurmay Başkanı ‘sözde değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz’ dedi hatırlıyorsanız, şimdi ’sözde Cumhurbaşkanı’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu ile o gün sözde Cumhurbaşkanı diyen vesayetçi aklın söyledikleri aynıdır. Niye? Çünkü vesayetçi aklın değerlerini, ilkelerini kabul etmeyen, milletin değerleri ve ilkeleriyle hareket eden her kurum, her yapı bunlara göre nedir? Sözdedir. Peki bunlar size ‘Cumhurbaşkanı seçtirmeyeceğiz’ dediklerinde biz halk oylamasına gittik mi? Gittik. Halk oylamasında yüzde 69.1 ile bu millet ‘Cumhurbaşkanımı ben seçeceğim’ dedi mi? Dedi. O gün parlamenter sistem bitti arkadaşlar. Bu parlamenter sistem ne zaman değişti? Bu parlamenter sistem 2007’de halk oylamasıyla değişti. 2007’de bu millet ‘Cumhurbaşkanımı ben seçeceğim’ dediğinde parlamenter sistem değişti. Biz ne yaptık? 2014 yılında bu millet ilk Cumhurbaşkanını seçti Recep Tayyip Erdoğan’ı, fakat ne yapılması gerekiyordu? Bir siyasal uyum oluşturulması gerekiyordu, sistem uyumu olması gerekiyordu. Seçilmiş Cumhurbaşkanı, sistem parlamenter sistem. O yüzden tekrar halk oylamasına gittik ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getirdik. Peki bunlar şimdi Cumhurbaşkanına sözde diyerek 2007’deki halk oylamasını ne yapmış oluyorlar? Milletin yüzde 70 ile onayladığı halk oylamasını yok sayıyorlar, 2016’yı yok sayıyorlar, 2018’i yok sayıyorlar. Yok saydıkları ne aslında? Millet iradesi. İşte kardeşlerim millet iradesi dediğimiz şey siyaset kurumunun bizatihi aracılık ettiği sandıktan alıp devlet yönetimine taşıdığı şeydir. Benim iradem, senin iraden, 83 milyon vatandaşın iradesidir bu. Ben size soruyorum iradesine sahip çıkmayan özgür olabilir mi? İradesi olmayan bir insana özgür diyebilir miyiz? İradesi olmayan kişiye biz ne diyoruz? Vesayet altında diyoruz. Bunlar bu milletin iradesini vesayet altına almaya, kendilerini de bu millete vasi tayin etmeye çalışıyorlar. Kavga bunun kavgası, AK Parti’nin verdiği kavga, Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti’nin kavgası değil. Biz Recep Tayyip Erdoğan ile beraber, AK Parti ile beraber bu milletin kavgasını veriyoruz. Bu kavga, bu milletin iradesine sahip çıkma kavgasıdır” dedi.
“Bizimle bugün mücadele edenler geriye dönüp bakarsanız bu milletin iradesiyle kavga edenlerdir”
"2002 yılından bu yana bizimle kavga ediyorlar, bizimle kavga edenlere bakın; 28 Şubat’ı alkışlayanlar, 27 Nisan el muhtırasını alkışlayanlar bizimle kavga ediyorlar" diyen Ünal, “2003 yılında ‘genç subaylar rahatsız’ manşetini atanlar, bunlar ‘ordu göreve’ pankartı çekenler, bunlar 2007 yılında ‘TSK’nın karşısında saygıyla eğiliyoruz’ dediler, niye biliyor musunuz? Ordu darbe yapsın diye. O ordu darbe yapmayıp, o ordu milletin şerefini, onurunu, haysiyetini Libya’da, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Azerbaycan’da koruduğu zaman ‘bunlar satılmış ordu’ dediler. Bizimle bugün mücadele edenler geriye dönüp bakarsanız bu milletin iradesiyle kavga edenlerdir. Gezi’de mesele ağaç değildi, bunu hepimiz biliyoruz. 17-25 Aralık’ta mesele yolsuzluk değil, yolsuzluk kılıfıyla emniyet ve yargı darbesini yapmaktı. MİT tırları operasyonuyla ‘Türkiye’yi Lahey’de yargılatamaz mıyız’ diye düşündüler. Bunun planını yaptılar. Bugün AK Parti’ye en çok saldıran gazetecilerden bir tanesi o gün ne dedi biliyor musunuz? ‘Bizim başaramadığımızı Fethullah ve ekibi başardı’ dedi. Devletin FETÖ yapılanması terör örgütü ilan edip, mücadele etmesine ‘sivil darbe’ dediler. Tıpkı 20 Temmuz’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin FETÖ’cülerle mücadele etmek için Olağanüstü Hal kararı almasına ‘sivil darbe’ dedikleri gibi. Şimdi de Boğaziçi Üniversitesi’nde mesele Rektör değil, bunlar her seferinde sandıkla gelen, demokratik yollarla gelen, seçimle gelen, millet iradesini temsil eden yapıların meşruiyetine inanmadılar. Dolayısıyla mesele nedir diye soracak olursanız? Mesele, kendi irademize, millet iradesine sahip çıkma meselesidir. Bu millet o sandıkta bize bu yetkiyi, hükümet olma yetkisini kendi güvenliğini sağlama, kendi huzurunu sağlama, kendi geçimini sağlama, Türkiye’nin refahını arttırma ve Türkiye’yi büyütmek için o yetkiyi bize verdi. Bin kişi protesto eylemi yaptı diye 26 milyon kişinin iradesi sorgulanamaz. Bin kişi protesto eylemi yapıyor diye 26 milyon kişinin reyi iradesi sorgulanıyorsa, bunun adı demokrasi değil, bunun adı anarşizm arayışıdır. Biz milletin bize verdiği iradeyi Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz gecesi söylediği gibi ölümüne, ölümüne muhafaza edeceğiz. Eğer birileri sokaktan, huzursuzluktan, medet umuyorsa birileri bu ülkede geçmişte tezgahladıkları oyunları tekrar tezgahlamayı düşünüyorlarsa bu millet her şeyin farkında, bu millet kendi iradesinin de, kendi kararının da artık kendisine ait olduğunun farkında” diye konuştu.
Birilerinin Biden’in iç politikaya dönük sarf ettiği cümlelerden umutlandığına dikkat çeken Ünal, “Şimdi bunlar niye umutlandılar biliyorsunuz değil mi? Biliyorsunuz Biden, seçim çalışmaları sırasında iç politikaya dönük bir cümle sarf etti. Şimdi o bunları çok umutlandırdı. Bunlar AK Parti karşıtı, Erdoğan karşıtı kim olursa onunla birlikte olma konusunda çok istekliler. AK Parti karşıtı herkesle birlikte oldular, YPG AK Parti karşıtı mı birlikte oldular. Macron AK Parti’ye saldırıyor, Türkiye’ye mi saldırıyor, birlikte oldular. Şimdi bize diyorlar ki, ‘HDP ile geçmişte beraber oldunuz.’ Biz HDP ile ittifak yapmadık. Biz sahada HDP ile göğüs göğse mücadele ettik. Ama HDP’ye dedik ki, ‘terörle arana mesafe koy.’ ‘Demokratik siyasetten yana tavır al.’ ‘Demokratik siyasette silah olmaz, şiddet olmaz, terör olmaz’ dedik. Ama siz HDP ile seçim ittifakı yaptınız. Bir kere olsun da HDP’ye ’terörle arana mesafe koy’ demediniz. Biz terörü bitirmek için mücadele ettik. Sizse bugün teröristlere kontenjan ayırıyorsunuz belediyelerde, bir gün olsun dönüp HDP’ye demediniz ki, ‘terörle arana mesafe koy’ demediniz. Bunlar şimdi demokrasi diyorlar ya demokraside bunlar İsviçre’yi, Danimarka’yı, Almanya’yı, Fransa’yı örnek alıyorlar ya, İsviçre geçen gün bir yasal düzenleme gerçekleştirdi. Protesto eylemleri terör eylemi sayılacak diye, Danimarka’da başbakanın posteri yakıldı diye 3 kişi tutuklandı. Fransa anayasayı koruma kanunu başlığı adı altında aldığı tedbirleri gitsinler bir görsünler. Almanya’nın bu konuda yaptıklarına baksınlar. Kongre baskını sırasında Amerika’da kongre baskınını gerçekleştirenlere 500 bin dolar bağışlayan kişi otel odasında ölü bulundu. İntihar ettiğini söylediler. Onlar hainlerini yaşatmazlar, başka ülkelerin hainlerini desteklerler. Kendi hainlerini de yaşatmazlar” şeklinde konuştu.
Mahir Ünal, daha sonra özetle şunları söyledi:
“Şimdi bunlar amaçları demokrasi olsa millet iradesine saygı duyarlar. Demokratik siyaset olsa, terörle aralarına mesafe koyarlar. Bir il başkanı gidip üniversitede öğrencileri koordine ediyor. Whatssap gruplarından polise nasıl direnç gösterecekler. Nasıl koordine olacaklar. Nasıl kendi aralarında ihtiyaçlarını karşılayacaklar. Bunun planını yapıyorlarsa, bu artık bir siyasi partinin il başkanı değildir. Orada Müslümanların inançlarına yapılan hakarete sessiz kalacaksınız. Bu hakarete ses çıkaran öğrencileri fişleyip, uluslararası üniversitelere bunların kabulü gerçekleşmesin diye öğrencileri fişleyip isimlerini bildireceksiniz. Sonra buna tepki gösterildiğinde rektörlüğü abluka altına alacaksınız ve sonra yasanın gereği olarak polis kamu düzenini sağlamak adına ’evlerinize lütfen herhangi bir şiddete mahal vermeden dağılın’ dediğinde de ’katil polis’ diye bağıracaksınız. Pandemiden dolayı polis memuru sosyal mesafeyi korumak adına aşağı dağılın dediğinde, o cümleyi alıp, aşağı bakın dedi deyip aşağı bakmayacağız diye ortalığı birbirine katacaksınız. Kusura bakmayın, bu ülkenin huzuru, bu ülkenin refahı, hele hele pandemi döneminde, yani bugün bütün dünya küresel bir salgınla boğuşurken, ekonomik daralmayla boğuşurken, salgından kaynaklanan insanı sorunlar derinleşirken ve Türkiye salgın sürecini dünyada en iyi yöneten 5 ülkeden biriyken siz bu ülkenin huzurunu bozmaya kalkışacaksınız. Bunu da demokrasi adına, barış adına, özgürlük adına yapacaksınız. Buna izin vermeyiz. Boğaziçi Üniversitesi bizim çok seçkin bir üniversitemizdir. 150-200 öğrencinin ki, bunların ilk gözaltına alınan 17 öğrenciden, 16 tanesi 2 tanesi MDKB üyesiydi. Ve öğrenci değillerdi. Orayı karıştıranlar Boğaziçi Üniversitesinin öğrencileri midir? Yoksa dışarıdan gelenler midir? Buna iyi bakmak lazım, dolayısıyla kimse Boğaziçi Üniversitesinin adını kirletmeye kalkışmasın ve Boğaziçi Üniversitesi üzerinden de birileri bu ülkede huzursuzluk oluştururuz, hani bunlar Gezi’de diyorlardı ya, bu ülkenin solcuları da bir garip, yazı yazıyorlardı, biraz daha direnin 24 saatte NATO müdahale edecek diye, böyle bir kafaları da vardı bunların, Avrupa müdahale edecekmiş, NATO müdahale edecekmiş, o dönemde bunlar zannediyorlar ki, meşru olmayan ya da yasal olmayan şeyler yapmanın bir hak olduğunu zannediyorlar. Evet kötü örnek misal gösterilmez. Fakat bir şeyi de söylemeden geçemeyeceğim. Bu ülkede inançlarından dolayı öğrenciler üniversiteye alınmazken, Kemal Kılıçdaroğlu ne diyordu biliyor musunuz. ‘Devletin kuralları var. Devletin kuralları var’ diyordu. Yani devletin kurallarını bir yasak üzerinden savunuyorlardı. Peki bugün yasa dışı eylemler yapılırken, niye sayın Kemal Kılıçdaroğlu devletin kuralları var demiyorsun. Çünkü o günkü devlet bunların isteklerine uygun hareket ediyordu. Bugünkü devlet ise milletin çıkarlarını koruduğu için işlerine gelmiyor. Tıpkı ‘ordu göreve’ pankartı açtıklarında ordu siyasete müdahale etsin diye, ‘ordumuzun karşısında saygıyla eğiliyoruz’ diyenler. Bugün ordu Azerbaycan’da, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de kahramanlık gösterirken, ‘satılmış ordu dedikleriydi’ kusura bakmasınlar. Bu millet kurumlarıyla, devletiyle, milletiyle artık bütünleşmiştir. Artık devlet milletin devletidir. Gelsinler sandıktan sandıkta millet ne karar verirse 2023’te buyursunlar. Bakın İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi millet onlara verdi. Verdi de verdiğine bin pişman, bugün İzmir’in halini gördünüz. İstanbul’un halini görüyor musunuz? Millete bunlara iktidar verir mi? Millet önce yerel yönetimde bakarak, yerel yönetimde başarılı olursa ne yapar, iktidara taşır. Şimdi millet bunlara yerel yönetimde birkaç tane şehir verdi. Geçen gün açıklama yapıyorlar diyorlar ki yüzde 35 CHP’nin alımlarda, yüzde 15 İyi Parti’nin, yüzde 15 diğerlerinin yani HDP’nin ya siz nereyi paylaştırıyorsunuz? Bu miller size oy verirken kendi aranızda buraları paylaşın diye mi verdi. 15 Temmuz gazisini işten atıp, yerine PKK sempatizanını işe alın diye mi verdi.”
Ünal, daha sonra partililerle basına kapalı olarak bir araya geldi. Ünal, geceyi Kars’ta geçirecek.