Memlekete niçin gidilir?

Memlekete niçin gidilir?

Geçen hafta memlekete gittik. Hafta sonu yeğenimiz evleniyordu. Yeğenimiz gelin gidecek diye Konya?dan Osmaniye?ye bir koşu gidelim dedik. Ne de olsa evlenen ilk yeğenimiz. Gerçi babamın torunlarından ilk bizim kızımız evlenmişti. Bu babamın evlenen ikinci torunuydu. Darısı diğer yeğenlerimize diyelim. Bu pek bencilce oldu. Dileğimizi genişletelim. Darısı evlenme çağındaki herkese dememiz daha uygun olur.

Hem kızın evlenmesi elden gitmesi demekte değildir. Hani bir söz vardır.  ?Kız evden gider, oğlan elden gider!? Ne güzel sözlerimiz var, değil mi?  Çocuk sahibi olmakla ilgili şu söze ne dersiniz? ?Bir çocuk garip olur, iki çocuk rakip olur, üç çocuk denge olur, dört çocuk bereket olur, beşten sonrası Allah Kerim.?

Hoş sözler değil mi? İşte burada sosyal medyada çok paylaşılan bir mizahi durum aklımıza geldi. Sizler de bilirsiniz. Ama tekrarlayalım. Bir adamın iki kızı var ise o SGK?lı sayılırmış Kızlar mutlaka anne-babalarına ihtiyarladıklarında bakarlarmış. Bir adamın bir kızı bir oğlu var ise o BAĞKUR?lu sayılırmış. Eninde sonunda kız anne-babasına bakarmış. Ama bir adamın iki oğlu var ise o adam Yeşil Kartlı sayılırmış. Onlara ancak huzurevinde devlet bakarmış!

Çok kötü bir mizah değildir umarız! Mizahı ve iyi düşüncelerimizi elden bırakamayız. İyi düşüncelerle sabah saat 10.00 gibi Konya?dan yola çıktık. Hava ve yollar çok güzeldi. Öğleden sonra 15.00?e doğru Adana?ya vardık. Çukurova Üniversitesinden iki akademisyenle buluştuk. Tipik Adanalılar. Çok kötü(!) bir huyları var. Hemen Seyhan Barajı kıyısındaki Sosyal Tesislere götürüler. Pardon sosyal tesis demeyelim de Kayıkhane dedikleri lokantaya götürürler.

Neyse yemek faslını bırakalım. Biz onlarla Aralık ayı içerisinde Dubai?ye gitmiştik. Bu sefer onların düzenlediği Kapadokya?da yapılacak olan Uluslararası Dil Öğretimi (LIF) Kongresine (4-7Mart 2015) katılacağız. Daha sonrasının da planlamasını yaptık. Bu yıl içerisinde büyük ihtimalle Japonya ve Polonya?da yapılacak Dil Öğretimi Kongrelerine birer sunumla katılmayı planladık.

Saat 17.00?ye yaklaşmıştı. Derken çok geç olmadan Çukurova Üniversitesinden ayrılıp Osmaniye?ye doğru hareket ettik. Akşam saat 18.00 gibi bizim Osmanköy?e affedersiniz Osmaniye?ye ulaştık. Nedense bu intibaımızı hep muhafaza ettik. Önümüzdeki Mart ayında Osmaniye?den ayrılalı 35 yıl olacak. Yani 1980 den beri ne zaman Osmaniye?ye gitsek yine geldik bizim Osmanköy?e diyoruz!

Bunu derken hiçbir Belediye Başkanımızı kötülemiyoruz. Hele mevcut Belediye başkanımıza hiçbir şey demiyoruz. Siz neredeyse Osmaniye nüfusuna yakın (belki de daha fazla)  Suriyeli Göçmenleri Osmaniye?ye getirirseniz olacağı budur! Osmaniye özellikle il olduktan sonra ayrı bir cazibe merkezi olmuştur. Bundan dolayı da henüz şehirleşme sancısı çeken bir kent görünümündedir.

Bizler Dünya Kenti (!) Konya?da yaşadığımız için Osmaniye bize köy gibi geliyor zannetmeyin. Dışarıdan sizlere öyle gelebilir. Ama dışı sizi içi bizi yakar. İsterseniz Konya konusuna başka zaman girelim. Girelim diyeceğiz ama palyatif ve cilalı tedbirlerin alındığı şehir içi ulaşım, her bahar lale için yapılan israf ve sürü halinde gezen başıboş köpekleri görmezden mi gelelim? Haydi gelelim!

Osmaniye ve Konya şehirleri ile ilgili konuları bir tarafa bırakalım. Yukarıda ne demiştik? Osmanköy?e saat 18.00 gibi ulaştık. Aslında Alpaslan Türkeş Caddesinde bulunan babamızın evine park ettik. Caddenin adına bakıp ta aldanmayın. Caddenin sadece adı büyük. Cadde adıyla müsemma değil! Yine duramadık! Araya laf kattık!

Babamızın evine gittiğimizde bizi sürprizler bekliyordu. Çoktandır görmediğimiz yeğenlerimizi gördük. Sadece onlar mı akrabayı taallukattan da birçok kimseyi görme fırsatını bulduk. Yazın büyük emmimizin cenazesine gitmiştik! Kışın ise düğüne! Şu işe bakın. Sılayı Rahim yapmamız ya cenazeye ya da düğüne kalmış!    



Güncel 25.10.2016 05:54:06 0