"Montrö Karadeniz’in bir savaş alanı olmasını engelliyor"
Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezinin düzenlediği "Rusya-Ukrayna Çatışması ve Karadeniz’in Güvenliği” panelinde akademisyenler, Montrö Boğazlar Sözleşmesini, çatışmanın gidişatını ve diğer ülkelere etkilerini konuştu.
Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Işıl Özkan’ın moderatörlüğündeki "Rusya-Ukrayna Çatışması ve Karadeniz’in Güvenliği” çevrim içi paneline; İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni, Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sertaç Başeren, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mitat Çelikpala, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Bahadır Bumin Özarslan katıldı.
Prof. Dr. Işıl Özkan, "Bu bir sınır savaşı mı yoksa enerji savaşı mı, çok açık değil" dedi. Özkan, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi hiçbir şey yapmıyor, sadece Rusya’yı veto ediyor. NATO da bir şey yapamıyor. Batı ve Amerika ekonomik ambargo getiriyor. Savaş iyi bir şey değil, insanlığa karşı suç olduğu belli, siviller öldürülüyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi var; ancak şu anda o da bir şey yapamıyor. Ortada hem insanlığa karşı bir suç var hem de bunun sonucu olarak bir göç olgusu var. Enerji ve ekonomik etkilerini biz dahil birçok millet çekecek. Bu durum bana küreselleşmenin sonu gibi geliyor" diye konuştu.
Montrö’nün önemi
Montrö Boğazlar Sözleşmesinin maddelerini günümüze yorumlayan Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sertaç Başeren, "Montrö’nün Karadeniz’in savaş alanı olmasını önleme istikametinde birtakım katkıları var. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçişine getirilen sınırlandırma ve bu gemilerin Akdeniz’de bulunuşuna getirilen bir sınırlandırma var. Bu şekilde kıyısı olmayan devletlerin Karadeniz’de güç bulundurmasının önüne geçiliyor. Gemilerin sınırlı miktarda olması ve Karadeniz’de sınırlı kalış süresi, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin buraya ciddi şekilde güç projeksiyonu yapmasına engel olmakta. Bu da Karadeniz’in bir savaş alanına dönüşmemesi için katkıdır. Savaşan devletlerin savaş gemileri boğazdan geçemez bu açık ve net. Karadeniz’e kıyısı olsun ya da olmasın limanlarına ulaşmak için boğazlardan geçmek durumunda olan gemilerin boğazdan geçme imkânı var. Karadeniz’de limanı bulunan Rus savaş gemilerinin boğazdan geçmesi mümkün; ama dışarı çıkmaları mümkün olmayacaktır" dedi.
Doğu Akdeniz gazı
Enerji konusunda bir kriz çıkabileceğini de aktaran Prof. Dr. Başeren, "Avrupa’nın ve bizim Rusya’ya bir enerji bağımlılığımız var; ama Rusya’nın da bir enerji bağımlılığı var. Konuya böyle baktığımız zaman enerji akımının etkilenmeyeceği düşünülebilir. Bu noktaya geleceği öngörülseydi, hiç başlamazdı. Doğu Akdeniz’de toplamda 10 trilyon metreküp kadar gaz rezervi var. Bu miktar Rus gazına alternatif oluşturamaz; ancak Amerika, Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya gitmesini istiyordu. İşte bu, gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya çıkarılmasının önünü açabilir" diye konuştu.
"Ukrayna’yı Belaruslaştırma çabası"
Rus dış politikasını uluslararası ilişkiler bağlamında anlatan Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mitat Çelikpala ise “Rusya’nın beklediği tarafsızlık değil, Ukrayna’nın Rusya’nın nüfuz alanında kalmış olduğunu kabul etmesini, Batı’yla ya da NATO’yla ilişkisi olmamasını, silahsızlandırılmasını istiyor. Federal Ukrayna’yı oluşturacak bir anayasa yazılsın istiyorlar. Bu bir tür Ukrayna’yı Belaruslaştırma çabası. Tamamen Rusya’ya bağlı, batıyla hiçbir şekilde ilişki kurmayacak bir statüye taşımak. Büyük bir güç politikası uygulanıyor. Rusya’nın büyük bir güç olarak, arka bahçesi diyebileceğimiz yakın çevresindeki gücünü yeniden tesis etmesi için bir düzenlemeye gitmek bu. Büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Rusya’nın imajında yaralanmalar olmaya başladı. Batı dünyası hızlı bir şekilde tepki gösterdi. AB ve NATO canlanmaya başladı. NATO yeniden birlik ve bütünlüğünün sağlanacağı ve gerekliliğinin tartışılmadığı bir döneme döndü. Avrupa ve Atlantik dünyası hızlı bir ekonomik savaşa döndü. Enerji kayıplarının artmasıyla bu daha da artacak. Ekonomik alandaki sınırlandırılmalar, yaptırım olmaktan çıkıp Rusya toplumunun üzerinde bir baskı oluşturmaya başladı. Önümüzdeki dönem Rusya buna dayanabilecek mi, bunu sorgulayacağız” dedi.
"Ateşkes olsa bile uzun soluklu bir rekabet başlayacak"
Yakın gelecekteki süreci ve çatışmanın Türkiye’ye etkisini yorumlayan Prof. Dr. Çelikpala, “Kısa sürede bir ateşkes ve barış anlaşması işi normalleştirecek bir uzlaşı olsa bile uzun süreli bir rekabeti başlatacak. Gerginliğin uzun süre devam edeceğini düşünüyorum. Türkiye’ye de yansımaları olacak. Türkiye ile Rusya’nın ticareti hızlı bir şekilde durmaya başladı. Önümüzdeki dönemde biraz daha sarsılacak ve Türk ekonomisinde büyük etki oluşturacak; ama asıl sorun güvenlik alanında. Rusya’yla Karadeniz kıyıdaşlarının hiçbiri bir araya gelmek istemiyor. Türkiye’nin Rusya’yla dostane ilişkileri bölgesel güvenliği sağlamaya yetmiyor. Bunu tartışmaya başlayacağız. İstemediğimiz yönde birtakım kararları almak durumunda kalacağız. Taraf olmak gerekecek” şeklinde konuştu.
Ülkesinden göç eden Ukraynalı sayısının 2 milyona yaklaştığını belirten İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni de, ABD Başkanı Biden’ın göreve gelmesinden sonra Rusya ile Ukrayna ilişkilerinde değişimden bahsederek, “Avrupa, Rusya için ‘Rusya bize petrol ve gaz satıyor, faydalanıyoruz. Zaten kapitalist oldu, herhalde çatışma çıkacak hali yok. Bir sorunumuz olmayacak’ diyordu. İstila etmeyeceklerini düşünüyorlardı. Olaylar 3 ay içinde gelişti. Asker yığmalar, karşılıklı laf söylemeler başladı. Şu anda Güneydoğu Asya’dan başlayarak Türkiye hattından geçen bir göç hattı var. Buna Ukraynalılar da eklendi. Avrupalı gördükleri için Ukraynalılara iyi davranıyorlar, ancak bu askeri harcamalar milliyetçiliği başlatacak” şeklinde konuştu.