Prof. Dr. Gürer: “Tüm inmelerin yüzde 20’sini beyin kanamaları oluşturuyor”
MERSİN – Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Bora Gürer, tüm inmelerin yüzde 20’sini beyin kanamalarının oluşturduğunu söyledi. İnme sonrası ölümlerin yaklaşık yarısının nedeninin, tıbbi yan etkilerden oluştuğunu vurgulayan Gürer, “İnmeyi takip eden süreçte, hekim, hasta ve hasta yakınlarının beraber kararlar vererek bu komplikasyonları azaltmaya çalışmaları çok önemli bir süreç” dedi.
VM Medical Park Mersin Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Bora Gürer, beyin kanaması ve inmeye (felç) ilişkin açıklama yaparak, uyarılarda bulundu. Beyin kanamasında dikkat edilmesi gerekenler, belirtileri ve tedavi yöntemleriyle ilgili merak edilen konulara açıklık getiren Prof. Dr. Gürer, Türkiye’de her yıl yaklaşık 150 bin tıkayıcı ya da kanamalı inme vakası görüldüğü bilgisini verdi.
“Tüm inmelerin yüzde 20’sini beyin kanamaları oluşturuyor”
Beyni besleyen damarlardan birisinin veya birkaçının tıkanması sonucu oluşan inme tipine ‘tıkayıcı inme’ dendiğini belirten Gürer, beyin kanaması sonrası ortaya çıkan tabloya ise ‘kanamalı inme’ ismi verildiğini söyledi. Beyin kanamasının oluşumuna ilişkin bilgi veren Prof. Dr. Gürer, “Beyin kanaması, beyni besleyen kan damarlarının yırtılması veya kan sızdırması ile beyin dokusunun içinde veya etrafında kanama olması durumudur. Tüm inmelerin yüzde 20’sini beyin kanamaları oluşturuyor. Beyin kanamalarında, beyin dokusu üzerindeki hasar ani gelişir ve kanın etkisiyle giderek artar, ayrıca kanın etkisiyle beyin ödemi gelişir” diye konuştu.
“Tedavi, kanamanın nedenine göre değişiklik gösterir”
Beyin kanamasının tedavisinin, kanamanın nedenine göre değişiklik gösterdiğini kaydeden Gürer, “Beyin kanamasının tedavisi, yüksek kan basıncı, kan sulandırıcı ilaç kullanımı, kafa travması, beyin damar anevrizması ya da yumakçığı gibi kanamanın nedenine göre değişiklik göstermektedir. Beyin kanaması geçiren hasta yoğun bakımda yakın takibe alınmalıdır. Beyin kanaması geçiren hastada doğru tanı ve tedaviyi tespit etmek ve durumu kontrol altına almak çok önemlidir” ifadelerini kullandı.
Cerrahi tedavide ise kanamayı durdurma, oluşan pıhtıyı boşaltma veya aşırı derecede artmış kafaiçi basıncının azaltılması amacıyla cerrahi girişimler yapılabileceğine işaret eden Gürer, bu işlemlerin genellikle olaydan sonraki ilk 72 saat içinde gerçekleştirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
“İnme sonrası ölümlerin yaklaşık yarısının nedeni tıbbi yan etkiler”
Beyin kanamaları sonrasında inme oluşabildiğinin de altını çizen Gürer, inme geçirmiş kişilerin hayatlarının geri kalanında birçok tıbbi, psikolojik ve sosyal problemle karşı karşıya kaldıklarını söyledi. İnme sonrası ölümlerin yaklaşık yarısının nedeninin tıbbi yan etkiler olduğunu vurgulayan Gürer, “İnmeyi takip eden süreçte, hekim, hasta ve hasta yakınlarının beraber kararlar vererek bu komplikasyonları azaltmaya çalışmaları çok önemli bir süreci oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı.
Akciğer embolisi riskine dikkat
Beyin kanaması sonrasında akciğer embolisi riskine de değinen Gürer, “Bu risk faktörü; hareket edemeyen, felç olmuş hastalarda görülmekte ve her türlü hareket azlığı ve yatağa bağımlılık durumu riski arttırmaktadır. Bu riski azaltmak için hasta olabildiğince en hızlı sürede hareketli hale getirilmeli ve imkanlar nispetinde sık sık yatak dışında dolaştırılmalıdır” şeklinde konuştu.
“Yeterli beslenememe, uzun süreli engelliliğe neden olabilir”
İnme sonrası beslenmenin önemine de vurgu yapan Prof. Dr. Gürer, “Birçok hasta yeterli beslenememektedir. Yeterli beslenememe durumunda, hastanın iyileşme süreci olumsuz etkilenir ve uzun süreli engellilik durumu söz konusu olabilir. Bu nedenle bu hastaların beslenme durumları hastaneden çıkmadan detaylı bir şekilde incelenip, uygun beslenme programları belirlenmesi çok önemli” dedi.
“Hastaların yaklaşık yüzde 25’inde inme sonrası düşme görülmektedir”
İnme sonrası düşme risklerine de değinen Gürer, inme sonrası kas kuvvetinde zayıflama veya koordinasyon bozukluğu nedeniyle hastaların yürümekte zorlandıklarını dile getirdi. Gürer, “Hastanın aktivitesinin az olduğu ve yürüyemediği durumlarda, hastada kemik erimesi, damar tıkanıklığı, pıhtı oluşma ve kas gücünde ilerleyici kayıpların olma ihtimali artar. Tüm bu riskler, düşme sonrası kemik kırıklarının oluşmasına neden olur. Düşmeler, inmenin sık karşılaşılan risklerindendir ve hastaların yaklaşık yüzde 25’inde görülmektedir. Bu tarz durumlarda muhakkak doğru tanı ve tedavilerin uygulanması adına bir beyin ve sinir cerrahisi hekimi kontrolünde tedavilerinin yapılması gerekir” diye konuştu.