Tarih: 05.08.2021 13:15

Prof: Sarıkaya: "Sosyal medyadaki dezenformasyon yangın savaşçılarının motivasyonunu bozuyor"

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye’nin, tarihin en büyük orman yangınlarıyla mücadele ettiğine dikkat çeken Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuzhan Sarıkaya, sosyal medyadaki bilgi kirliliğinin bu büyük savaşa zarar verdiğini, ekiplerin motivasyonunu bozduğunu söyledi. Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ebubekir Gündoğdu ise, bu boyuttaki bir orman yangınını söndürmenin bütün dünya bir araya gelse bile çok zor bir ihtimal olduğunu savundu.
Sarıkaya, yaptığı açıklamada, "Yangınlar geçmişte Türkiye’de hep oldu. Bundan sonr ada olmaya devam edecek. Yangın sıklıkları artarak devam edecek. Bu doğal bir süreç, fakat son 8 gündür devam eden bu yangınlar sadece Türkiye’nin bir problemi olarak devam etmiyor. İtalya’da aynı anda başlayan 300 tane yangın devam ediyor. Amerika bir aydır devam eden yangınlar var. Sibirya’da son bir haftada 1,8 milyon hektar orman alanı yandı. Türkiye’deki ormanlık alanımız 22.9 milyon hektar, yani Türkiye’nin ormanlık alanının yüzde 10‘u kadar alan Sibirya’da yandı. Küresel ısınma yangınlarda doğrudan etkili. 40 - 45 derecelik sıcaklıklar ve düşük nem, zaten yanıcı maddeyi çok kolay yanar hâle getirmektedir. Kürsel ısınma artık bir problem olarak karşımızda duruyor. Şu ân orman yangınlarında çok ekstrem bir durum yaşıyoruz. Türkiye’deki en büyük yangın, alan olarak 2008 yılında Serik Taşal’da oldu. Burada yaklaşık 17 bin hektar orman alanı yanmıştı. Mevcut yangınlarda Manavgat yangını şu an için bu yangını geçmiş durumda. Dolayısıyla Türkiye’nin en büyük yangını hâline gelecek. Serik yangınına yakın olarak Muğla ve Marmaris’te de yangınlar devam ediyor. Ülkemiz şu ânda hiç karşılaşmadığı bir yangın yoğunluğu ve mücadele yoğunluğuyla karşı karşıya. Türkiye’de daha önce aynı ânda başlayıp bu kadar büyük bir alana etki eden bir yangın görülmemişti" dedi.

"2 bin dereceye ulaşan sıcaklık yangın hortumlarına, alev türbülanslarına sebep oluyor"
Sarıkaya, özellikle sosyal medyada çok ciddi bir dezenformasyon olduğuna işaret ederek, "Orman yangınını hayatında görmemiş, orman ateşini bilmeyen kişiler, maalesef yangınlarla ilgili ve yörelerde yangınlarla mücadele eden kişiler hakkında olumsuz sözler sarf ediyor. Şu ân bir savaştayız. Yangınlarla savaşıyoruz ve savaş devam ediyor. Bundan dolayı herkesin sağduyulu olması lazım. Birlik olmak lazım. Eksikler olabilir, hatalar olabilir, ama şu yangın bir sönsün, bu mücadeleyi bir tamamlayalım, ondan sonra eksiklikleri, yanlışlıkları, oturur, hep beraber, üniversiteler olarak, devlet kurumları olarak, sivil toplum kuruluşları olarak değerlendirmeye alırız. Şu ân biraz sağduyuya ihtiyacımız var. Orman yangınları kapalı mekân yangınları gibi değil. Çok değişik ekolojik olayların yaşandığını bilmemiz gerekiyor. Çok yüksek sıcaklık dereceleri, yangın türbülansları, yangın sırasında oluşan hortumlar var. Buradaki yanan materyal, yangın hortumları ile atmosferin üst katmanlarına kadar çıkıp, kilometrelerce ileride bir başka alana düşüp tekrar yangın başlatabilir. Bazen 2 bin dereceyi aşan sıcaklıkla karşılaşabiliyorsunuz. Kozalakların patlayarak yangının ilerlemesi gibi" diye bilgi verdi.

Ekosistemiz bozmamalıyız, kızılçam yangınlara genetiği alışık bir ağaç"
Türkiye’deki orman yangınlarının yüzde 90’ının insan kaynaklı olduğunu ifade eden Sarıkaya, "Sadece yüzde 10 kaynaklı doğal sebepler var, yıldırım düşmesi gibi. Bir başka konu, enerji nakil hatlarının bulunduğu alanda orman yangınlarının çıktığını görüyoruz. Yangın çıkmadan önce önleyici tedbirlerin alınması çok mühim. Bu önleyici tedbirlerde eğitim en önemli yeri tutuyor. Ormanı günü birlik kullanan veya turizm sezonunda orman alanında hareketliliğe sebep olan kişilerin ormanı nasıl kullanacağını çok iyi öğrenmesi lazım. Oradaki bir mangal ateşi, atılan bir sigara izmariti, bir kırık cam parçası orman yangınını çok kolay başlatır ve rüzgarla birlikte önüne geçilemez bir hâle getirebilir. Elektrik alanlarının altlarındaki orman alanlarının temiz bulundurulması lazım. Çünkü yaz aylarında gevşemeyle birlikte elektrik telleri bazen kopup, bazen de şelale yapıp, rüzgarın da etkisiyle orman yangınına sebep olabilir. Bir diğer konu ise, ormanların yangın sezonu öncesi temiz hâle getirilmesi. Yangın şeritleri vardır aslında. Akdeniz ve Ege’de uygulanan bir metottur. Emniyet şeridinde, ormanın hemen yanına dayanıklı türler tesis edilir. Servi gibi, sandal gibi, akça, zakkum gibi türler hem yangının hızını azaltır, hem de bir yandan rüzgar perdesi oluşturarak orman içerisinde yangın sirkülasyonunun hızlı bir şekilde yayılmasına mâni olur. Yanan yerlerdeki orman ekosistemi kızılçam ve maki türleri; kızılçam bizim aslî bir ağaç türümüz. Türkiye’de meşe türlerinden sonra ikinci sırada en yoğun yayılışı yapan ağaç türümüz. Kızılçam ağaçları orada var. Bu ağaçlar yanmaya alışık. Yangına karşı kendisini genetik olarak hazırlamış olan bir tür. Dolayısıyla 3 ayda oluşan kızılçam kozalaklarının içerisindeki tohumlar içerisinde 8 ay canlı kalabiliyor. Kalperleri kapalı durumda yüksek sıcaklıklarda bile canlı kalabiliyor. Yangın sonrası süreçte bu tohumlardan tekrar kızılçam fidanları gelişebiliyor. Maki florası da yeni sürgünler verip boy atabiliyor. Yapılması gereken, uygun görülen alanlarda kendi hâline bırakılması, uygun görülmeyen yerlerde de takviye gerekiyorsa ya fidan yoluyla ya da tohum yoluyla aslî olan kızılçam takviyesi yapılmalıdır. Sosyal mecralarda tartışılıyor, badem dikelim, zeytin dikelim gibi. Zeytin zaten yanan bir tür. Diğer meyve ağaçlarını da tutup oraya getirip dikerseniz, ormanın ekosistemini ortadan kaldırırsınız ve genetik kirliliğe yol açarsınız. Sonuçta oranın asli ağaçları kızılçam. Kızılçam ağaçları dün de yandı, bugün de yanıyor ve gelecekte de yanacak" şeklinde konuştu.

"Büyük yangınlar yerden söndürülür, havadan değil"
Sosyal medyada helikopter ve uçak tartışmaları olduğunu anlatan Sarıkaya, "Helikoptere uçağa olduğu kadar yer ekiplerine de ihtiyaç var. Evet havadan müdahale önemlidir, ama büyük yangınların en nihaî noktada söndürülmesi yer organizasyonları ile mümkündür. Yer ekiplerinin başarısı sayesinde büyük yangınlar nihayete erdirilir. Amfibik uçaklar 20 tona kadar su alabilir, bunları ancak sahil kesimlerinde kullanabilirsiniz. Fakat kırık arazi yapısında, topoğrafik vadi içlerinde bu uçakları kullanmak zor olacağından helikopterler ile müdahale yapılır. Orman Genel Müdürlüğü bu tür alanlarda orman içerisinde havuzlar oluşturmuştur. Helikopterler göle ya da denize ihtiyaç duymadan bu alanlardan su alıp yangına müdahale ederler" dedi.

"Sel ve fırtına ikazı gibi aşırı sıcaklarda halk orman yangınlarına karşı uyarılmalı"
Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ebubekir Gündoğdu ise, "Yapacağımız şu ân için kısmen yapıldı, orman içerisine vatandaşın giriş çıkışı engellendi. Özellikle kamp, piknik amaçlı orman alanına vatandaşı sokmamak lazım. Bunu tıpkı depremde yaptığımz gibi yapmalıyız veya selde meteorolojinin uyardığı gibi uyarmalıyız. Demeliyiz ki, önümüzdeki şu günlerde sıcaklık 40 derecenin üzerinde, nem yüzde 10’nun altında olacak. Kesinlikle ormanlara giriş çıkış yapmayın demeliyiz. En büyük tedbirimiz bu olmalı. Yangın uyarı planlarımız olmalı. Bunları günler öncesinden vatandaşlara duyurmalıyız. Demeliyiz ki, şu tarihlerde çok yüksek sıcaklık ve çok düşük nem beklentisi var, bu tarihler arasında orman alanlarına girmeyelim. Buna göre tedbir almalıyız" dedi.

Dünyaya çeşitli yerlerde çıkan ve 2 ay süren yangınlar olduğunu hatırlatan Gündoğdu, "Hiçbir yangın organizasyonu kusursuz değildir. Türkiye’deki yangına benzer yangınlar İtalya ve İspanya’da 100-200 noktada başladı ve hâlen sürüyor. Mutlaka organizasyonumuzu geliştirmeliyiz. Uçağımızı, helikopterimizi hazır etmeliyiz. Ama şunu da bilmeliyiz ki, bu boyuttaki bir orman yangınını söndürmek, bütün dünya bir araya gelse çok zor bir ihtimal. Karşı ateş uygulaması, büyük yangınları söndürmede başarıya ulaşan tek uygulama. Fakat kendi başına karşı ateş bir matematiksel hesaplama gerektiriyor. Gelen yangındaki rüzgarın şiddeti, ilerleme hızı ve sizin bu ilerleme hızına göre karşısında açacağınız, yanıcı maddeyi kaldıracağınız alana yangın ulaşana kadar karşı ateşi açabilmeniz lazım. Yangın oraya 10 dakikada gelecekse, karşı ateş yapma imkanınız yok zaten. Çok şiddetli rüzgârlar da aynı yöne esiyorsa, onun yetişemeyeceği bir alandan karşı ateş yakmaya başlarsınız. Ama şöyle de bir riski var, ânında rüzgâr yön değiştirdi diyelim, yani sürekli yön değiştiren rüzgârlarda uygulanabilecek bir metot değil. Ama tek hakim yönü olan rüzgârda, mesafesini ayarlayarak yapılacak bir metot" şeklinde konuştu.

"Doğayı tanıyan nesiller yetiştirmeliyiz"
"Biz Türk toplumu olarak eskiden doğa ile iç içe göçebe bir toplumduk. Doğayı bilirdik, doğada nasıl yaşanabileceğini bilirdik" diyen Gündoğdu, "Ama gelişen teknoloji, sanayileşme ve günümüz şartları derken, son 20-30 yılda bunları unuttuk. Doğada nasıl yaşayacağımızı, neler yapacağımızı bilmiyoruz. Bizim tekrar tabiata uygun insan modelini geliştirmemiz gerekiyor. Genellikle orman köylerinde, yangın çıkarmakla ilgili ihmallere pek rastlamıyoruz. Daha çok bu pandemi döneminin de etkisiyle ormanı ilk kez ya da birkaç kez kullanan, ama ormanı bilmeyen, o şartları tanımayan insanların etkisiyle bu yangınların çıktığını düşünüyoruz. Bundan önceki 2 yılda pandemi sebebiyle ormanlara giriş yasaktı. Pandemi döneminin bitmesiyle birlikte insan hareketliliği arttı. Yangın bölgesinde yaşayan biri için o bölgede yangının çıkması çok zor bir ihtimal olarak görülebilir. O sıcaklık ve nem oranın düşük olduğu bir bölgede maki topluluğunun arasına atılmış bir sigara, söndürülmüş bile olsa, bir müddet sonra tekrar ateş alıp kıvılcım çıkarır. Köylü ne yapar? Sigarının ucunu tükürükler, sonra da toprağa gömer. Şimdi biz bunun gibi ince ayrıntıları bilmeden ateş yakıyoruz. Ateşi suyla söndürüyoruz. Ateşi suyla söndürdükten sonra, o ateş bir süre sonra rüzgârla tekrar közlenir ve ateş çıkarmaya devam eder. Bu yörelerde ateş yaktığımız zaman mutlaka çukur açmalı ve ateşi oraya gömmemiz lazımdır. Pandemi olmasa bile küresel ısınma ile birlikte insanların doğayı daha çok kullanacağı da bir gerçek. Bunları düşünürsek daha çok yangın göreceğimiz kesin. Siz isterseniz buna 100 helikopterle müdahale edin, 150 uçak bulalım, bir orman yangınını çıktıktan sonra söndürmek çok zordur. Yangınların insan kaynaklı çıktığını da ele alırsak, en önemli tedbir, çıkmadan önce insanların bilinçlendirilmesidir. Son yangınlarda gördük ki, yangın artık ormanlık alandan yerleşim yerlerine, şehir merkezlerine çok hızlı gelebilmekte. Bununla ilgili organizasyonu arttırmak gerekir. Belediyelerin itfaiye ekiplerini, AFAD’ı, orman teşkilatının organizasyonuna ilave edip, şehirleri koruma üzerine yeni yangın organizasyonları da geliştirmek lazım. Ormanı, yanan bir yeri yangından sonra rehabilite etmek, kısmen de olsa yapılabilen bir şey, ama yanan bir canı yeniden geri getirmenin, turizmin bölgesinde o anları yaşayan bir turisti geri getirmenin bir yolu yok. Onun için yangın organizasyonumuzu da, şehirleri ve turizm bölgelerini korumaya yönelik geliştirmemiz gerekiyor. Özellikle yerleşim yerlerini ve turizm bölgelerini, tesislerini tehdit eden yangınlarda koruma bölgesi tavsiye ediyoruz. Oteller, tatil köyleri bir hat halinde, hemen yanında kara yolu var. Kara yolunun gerisinde orman alanı başlıyor. Dolayısıyla özellikle Akdeniz’de bu bölgelerde koruma zonu oluşturulması gerekiyor" diyerek sözlerine tamamladı.



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —