“Savaşlarda en hassas grup ebeveynsiz çocuklardır”
Savaşın, yıkıcı sonuçlarının uzun yıllar boyunca gözlemlendiği kitlesel bir travma olduğunu ifade eden Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Sevcan Karakoç, savaşın çocuklar üzerindeki etkilerinden bahsetti. Karakoç, “Çocuklar erişkinlere göre daha fazla ve farklı şekilde zarar görürler. Savaşın uzun dönemdeki olumsuz etkileri içerisinde de en hassas grubun içinde ebeveynsiz çocuklar yer alıyor” dedi.
Savaş sırasında ebeveyn kaybı, ebeveynden ayrılık, sürekli kontrol altında tutulma, yoğun korku, savaş nedenli zorunlu göç, göç sürecindeki kayıplar ve şiddet, bu tüm olaylara tanıklık ve savaşın sonuna dair bilinmezliğin çocuklarda anksiyete gibi psikolojik hasarlar bıraktığını belirten Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Sevcan Karakoç, savaşların sadece siyasi boyutta değil global bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınması gerektiğini ifade ederek, “Dünyada herhangi bir ülkede gerçekleşen savaş öncelikle o ülkeyi de içeren bir alandan başlayıp komşulara yayılarak ve hiçbir coğrafi veya kültürel bağlantısı olmayan ülkeleri de kapsayan genişlikte olumsuz etkilere neden oluyor” dedi.
Ruh sağlığı bakımından savaşın travmatik sonuçlarının olmaması için öncelikle birincil (primer) korumanın olmasını sağlamak gerekli diyen Doç. Dr. Karakoç, “Aslında savaş ortamı oluşturulmaması ruh sağlığı açısından en gerekli ve en koruyucu aşamadır. Ancak eğer bir savaş hali varsa bu durumda ikincil (sekonder) koruma gündeme gelir. Bu da savaş sırasında olabilecek yıkıcı etkilerini en aza indirmektir. Üçüncül koruma ise bitmiş bir savaşın ardından geride kalanların rehabilitasyonu içerir. Mevcut bilimsel literatür savaştan etkilenenleri içeren ikincil ve üçüncül korumaya yönelik yayınları içermektedir, oysa birincil korumaya yönelik hem bilimsel hem de toplum temelli çalışmalar kısıtlıdır. Savaşların durdurulması yol açtığı zararlar göz önünde bulundurulduğunda olmazsa olmazdır ancak savaşların hiç oluşmamasını sağlamak için nelerin yapılmalı gerekli bu konu eksiktir” ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Karakoç konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Psikotravmatolojik açıdan savaştan büyük-küçük herkes negatif yönde etkilenirken; çocuklar hem büyüme-gelişme çağında oldukları, hem de sürekli ilgi ve gözetim ihtiyacı taşıdıkları ve kendilerini savunamayacak yaşta oldukları için erişkinlere göre daha fazla ve farklı şekilde zarar görürler. Savaş sırasında ebeveyn kaybı, ebeveynden ayrılık, sürekli kontrol altında tutulma, yoğun korku, savaş nedenli zorunlu göç, göç sürecindeki kayıplar ve şiddet, bu tüm olaylara tanıklık ve savaşın sonuna dair bilinmezlik ve yoğun anksiyete çocukların en sık deneyimledikleridir. Çocuk asker olmaları ve savaş esiri olmaları gibi durumlar ise ayrı bir başlıkta değerlendirilebilir. Savaş sırasında gözetimsiz kaldıklarında zorunlu olarak mülteci kamplarına yerleştirilme, devlet yetimhanelerine geçiş, güvenli olduğu düşünülen akrabalarına gönderilme gibi durumlar ise çocuğun temel bağlanma figüründen ayrılmasına ve mevcut güvensiz ortamda daha da kaygılı olmasına yol açar.”
“En hassas grup zorla başka yerlere yerleştirilen ebeveynsiz çocuklar”
Savaş yaşayan ebeveyne sahip olmanın bile çocuklarda duygusal ve davranışsal sorunları artırdığını belirten Doğuş Üniversitesi Öğr. Üyesi Çocuk ve Ergen Psikiyaristi Doç. Dr. Sevcan Karakoç, “Özellikle travma sonrası stres bozukluğu yaşayan veteranların erkek çocuklarında daha fazla yıkıcı davranış bozukları bildirilmiştir. Savaşın uzun dönemdeki olumsuz etkileri içerisinde de en hassas grubun çocuk askerler, savaşta tecavüze uğramış çocuklar ve zorla başka yerlere yerleştirilen ebeveynsiz çocuklar olduğu bildirilmiştir.
Doğal afetlere göre savaş ve terörizm gibi kitlesel şiddet yaşamış çocukların erişkin yaşta daha fazla topluma yönelik şiddet içeren davranışlar sergilediklerini söyleyen Karakoç, “Dissosiyatif bozukluklara sahip oldukları, alkol-madde bağımlılıkları geliştirdikleri gösterilmiştir. Savaş sırasında “savaş-kaç” refleksi yerine “donakalma” tepkisi gösterenlerin (peritravmatik disosiyasyon); kayıp yaşantılarına şahit olmanın, olay sırasında “koku-görüntü-ses” gibi duyusal uyaranlara yoğun şekilde maruz kalmanın daha çok travma sonrası stres bozukluğu gelişimi ile ilişkili olduğu bildirilmiştir” dedi.