Tarih: 01.11.2022 14:38
Serkan Göksu: "Dünya Kupası’nı Arjantin kazanır ve kupayı Messi kaldırırsa hoşuma gider"
Ümraniyespor’un başarılı futbolcusu Serkan Göksu, Dünya Kupası’nda favorisinin Arjantin olduğunu söyleyerek, "Kupayı Messi kaldırırsa hoşuma gider" dedi.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) TamSaha dergisinin 216. sayısı yayımlandı. Derginin Kasım ayı sayısında Ümraniyespor’un deniyimli orta saha oyuncusu Serkan Göksu’nun röportajı da yer alıyor. Galatasaray altyapısında yetişen, Altınordu’da 4 sezon geçiren ve Ümraniyespor’u Süper Lig’e taşıyan kadronun kilit oyuncularından birisi olaran Göksu, "Her takımın gerçekten oyun planı var. Herkes plana sadık oynuyor ve bir takım skoru bulduğunda artık o maçı çevirmek hiç de kolay olmuyor" dedi.
Serkan Göksu röportajı şu şekilde:
Süper Lig’de bu sezon en fazla süre alan yerli oyunculardan birisin. 16 Mayıs 1993’te İstanbul’da doğduğunu biliyoruz ve seni daha yakından tanımak istiyoruz. Futbola başlamadan önce nasıl bir çocukluk geçirdin? Çocukluk yıllarını bize anlatabilir misin?
O yıllarda çok arkadaş canlısı birisiydim. O dönemlerde neredeyse sokaktan eve hiç girmezdik. Arkadaşlarımızla bol bol oyunlar oynardık. Çoğunlukla da futbol oynamayı tercih ederdik. Çok güzel dönemlerdi. O günleri özlüyorum.
Aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban ve varsa kardeşlerin ne işle meşgul oluyorlar?
Babam bankadan memur emeklisi. Annem ise ev hanımı. Bir ablam var, lojistik şirketinde çalışıyor.
Ailende senden başka sporla uğraşan birileri var mı?
Babam çok istemiş ama o dönemin şartlarında dedem izin vermemiş. O da erken yaşta işe girmek zorunda kalmış. Ablam ise sporla hiç uğraşmamış.
Ailen futbolcu olmanı istiyor muydu? Sana futbolcu olman konusunda destek oldular mı?
Babam, dedemin tam aksine benim futbolcu olabilmem için her türlü fedakârlığı yaptı. Arabasını bana verir, kendisi işine metrobüsle giderdi. "Sen yorulma oğlum, antrenmana arabayla git" derdi. Bütün imkânlarını benim futbolcu olmam için seferber etti diyebilirim. Üzerimde çok emeği vardır.
Eğitim hayatından bahsedebilir misin? Futbolla okulu bir arada yürütebildin mi?
Yürütmeye çalıştım ama gerçekten çok zor oldu. Arkadaşlarım spor okullarına gidiyordu. Ben Ticaret Lisesi’ne yazıldım. Sabahları okula gidiyor, okuldan çıkar çıkmaz antrenmana koşturuyordum. Gerçekten zor bir süreçti ama başardım. Liseyi iyi bir noktada bitirdim. Üniversite sınavında da yüksekokul kazandım ve bir dönem gittim. Fakat profesyonel olduktan sonra üniversiteye gitmek çok zor hâle gelmişti. O yüzden futbola ağırlık verdim.
Sendeki futbol yeteneğini ilk kim keşfetti ve bir kulübün kapısından içeri soktu?
Başta da söylediğim gibi sürekli sokakta top oynardım. Babam da bu sırada benim yetenekli olduğumu görmüş. Bir gün, "Gel bakalım, futbol oynamaya gidiyoruz" dedi ve beni Galatasaray’ın seçmelerine götürdü. O sırada 8 yaşındaydım. Elli kişinin arasında top oynadık. Kimin seçtiğini bilmiyorum ama o seçmelerde Galatasaray’ın altyapısında lisanslı futbolcu olarak başlamış oldum.
Bize biraz Galatasaray’daki altyapı eğitiminden ve bu eğitimin sana neler kazandırdığından söz eder misin?
Galatasaray’a çok küçük yaşta girdim. Bu benim için gerçekten çok büyük bir avantaj oldu. Çok iyi hocalarla çalıştım. İsim vermek gerekirse Burak Dilmen, Erkan Ültanır, Mehmet Ünver ve rahmetli Zafer Koç’la çalıştım. Gerçekten pozisyon alma ve basit oynama gibi konularda onlara çok şey borçluyum. Sadece saha içinde değil, saha dışındaki karakterimin şekillenmesinde de bana çok şey kattılar. Galatasaray altyapısında iyi bir eğitim aldığımı düşünüyorum.
Futbola orta saha oyuncusu olarak mı başladın?
Evet. Başladığımda klasik bir ön liberoydum. Fakat daha sonra 8 numara oynamaya başladım. Şimdi Ümraniyespor’da Recep hocayla birlikte sağbek pozisyonunda oynuyorum.
Futbola başladığın dönemlerde beğendiğin futbolcular var mıydı?
Eski Milan kadrosunu izlemek çok keyifliydi. O dönemde özellikle Kaka hayranıydım. Kaka olsun, Pirlo olsun, Milan maçlarını kaçırmazdım. İkisini de çok beğeniyordum.
İlk profesyonel imzanı attığın gün neler hissettiğini bizimle paylaşabilir misin?
O dönemlerde altyapılarda bugünkü gibi düzeni bir lig yapısı yoktu. Bazı sezonlarda ara gruplar oluyordu. Bu da genç ve gelişmek isteyen futbolcular adına olumsuz bir durumdu. Hocalarımızın yönlendirmesiyle üç-dört arkadaş Batı Trakya’da futbol oynamaya gittik. Sonra geri döndük. Galatasaray’ın PAF takımında oynarken o zamanın 2. Lig kulüplerinden Bayrampaşaspor’dan teklif geldi. Çok heyecanlanmıştım. Henüz 18 yaşındaydım ve nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyordum. Galatasaray’daki hocalarım ve yöneticilerimle konuşup fikir aldım. Onların yönlendirmesiyle Bayrampaşa’ya gittim. Bu sırada Galatasaray’la da 3 yıllık profesyonel sözleşme imzalamıştım. Bana, "Git ve kendini güzelce geliştir. Ondan sonra en iyi şekilde buraya geri dönersin" dediler. Bayrampaşa’ya devre arasında kiralık gitmiştim. Dört aylık dönem benim açımdan oldukça başarılı geçti. Sezon bittiğinde de beni isteyen birçok kulüp vardı. Ben Malatyaspor’u tercih ettim. Bir sezon orada da kiralık olarak oynadıktan sonra Altınordu’dan teklif aldım. Galatasaray da bu sırada benim için kararsız kalmıştı. Bunun üzerine Altınordu’nun teklifini kabul edip bonservisimle birlikte Altınordu’ya gittim.
Galatasaray uzun süre senden vazgeçmemiş ve kiralık gittiğin kulüplerde pişmeni beklemiş Bu kiralık gidiş gelişlerde neler yaşadın?
Büyük takımlarda altyapıdan yukarıya çıkmak kolay değil. Zaman zaman altyapıdan oyuncuların A takıma çıkabildiğini görüyoruz ama o dönemde Galatasaray’ın gerçekten çok iyi bir kadrosu vardı. Selçuk İnan’lı, Sneijder’li, Drogba’lı kadro gerçekten de çok kaliteliydi. O kadronun içinde süre alabilmek oldukça zordu. O yüzden ben de daha fazla süre alıp oynayabileceğim ve kendimi geliştirebileceğim takımlara kiralık gitmeyi tercih ettim.
Galatasaray’dan bonservisinle birlikte altyapısı güçlü bir başka kulübe, Altınordu’ya gidiyorsun. Altınordu bir proje takımı ve farklı bir anlayışla yönetiliyor. Orada yaşadıklarından ve Altınordu günlerinin sana kattıklarından söz eder misin?
Dediğiniz gibi Altınordu yarışmacıdan ziyade biraz daha eğitici bir kulüp. Orada gerçekten çok iyi futbolcularla oynadım. Cengiz Ünder ve Çağlar Söyüncü ile çok uzun süre vakit geçirme fırsatım da oldu. Açıkçası orada her gün yeni bir şey öğreniyorsunuz. Futbolda kesinlikle kendinizi geliştirmeniz lâzım. Futbol gelişime açık bir spor. Gerçekten çok iyi futbolcularla birlikte oynama fırsatı buldum.
Altınordu’dan Ümraniyespor’a transferin nasıl gerçekleşti. Bu tercihinin sebepleri neydi?
Altınordu’da dört sezon forma giydim. Aslında eğitici bir kulüp için biraz fazla oynadığımı düşünüyorum. Orada da çok güzel yıllarım geçti. Çok başarılı, çok güzel maçlar çıkardık takım olarak. Dört yıl sonunda kontratım bitmişti ve kendime yeni bir yol çizmek istedim. O sırada eşim de hamileydi. Ailem İstanbul’da yaşadığı için geri dönmek istedim ve Ümraniye ile görüştüm. Takım kısa bir süre önce 1. Lig’e yükselmişti. Bana projelerinden bahsettiler. Açıkçası benim de hoşuma gitti ve denemeye karar verdim. Çok da sıcak karşılanmıştım ve imzayı attım.
Ümraniyespor geçtiğimiz sezon tarihinde ilk kez Süper Lig’e yükseldi. Bir ilçe takımının bu başarısının arkasındaki hikayeyi özetler misin?
Aslında yükseliş hikayemiz geçen sezondan değil, önceki sezonun ortasında Recep Uçar hocamızın takımın başına geçmesinden sonra başlıyor. Gerçekten de Recep foca geldikten sonra çok olumlu bir ivme yakaladık. Recep hoca geldiğinde çok az puanımız vardı. Alt sıralarda yer alıyorduk. Fakat ondan sonra inanılmaz bir çıkış yaptık ve play-off’u kıl payı kaçırdık. Sezon sonunda birçok oyuncunun kontratı bitmişti. İyi de teklifler alıyorduk. Fakat arkadaşlarımızla konuşup takımda kalmaya karar verdik. Çünkü hepimiz önümüzdeki sezonda bu takımın şampiyon olacağını biliyorduk. Recep hoca bizi teker teker çağırdı ve planlarından bahsetti, "Çocuklar burada kalın, çok başarılı işler yapacağız. Bundan eminim" dedi. Gerçekten de çok iyi bir kadro kuruldu. Yani hem çok iyi çalıştık hem de takımda harika bir arkadaşlık ortamı vardı. Belki biraz abarttığım düşünülebilir ama çok rahat şampiyon olduk. Başından sonuna kadar hiç zorlanmadan kolay bir şampiyonluk oldu.
Süper Lig’de ilk defa forma giyiyorsun. Uzun süre 1. Lig’de oynamış bir oyuncu olarak iki ligin arasındaki farkları anlatır mısın?
Süper Lig’de bir kere her takımın gerçekten oyun planı var. Savunma planları var. Herkes plana sadık oynuyor ve bireysel olarak alt lige göre tabii ki daha güçlü ve yetenekli futbolcular var. Yani bir takım skoru bulduğunda artık o maçı çevirmek hiç de kolay olmuyor. Aradaki farklar bunlar diyebilirim.
Ümraniyespor lige deplasmanda iyi bir oyun sergileyerek Fenerbahçe beraberliği ile başladı. Fakat ardından gelen tek farklı mağlubiyetlerle ligde beklediği çıkışı yaşamadı. Ortada iyi bir takım oyunu var ancak sonuç alınamıyor. Bu durumu nasıl açıklamak gerekiyor?
Öncelikle gerçekten iyi çalışıyoruz. Rakipleri çok iyi analiz ediyoruz. İki gün boyunca hücumunu ve savunmasını farklı farklı analiz ediyoruz. Belki biraz bizim beceriksizliğimiz. Dediğiniz gibi tek farklı skorlarla mağlup oluyoruz. Galibiyeti kaçırdığımız çok maç oldu. Oyun ve istatistik olarak baktığınız zaman kesinlikle ezilmiyoruz. Geriye çekilip kapanan bir futbol oynamıyoruz. Topla oynama, gol beklentisi, gol pozisyonları gibi istatistiklerde rakiplerimizden üstünüz. Ama bir yerde bunun kırılacağını ve en yakın zamanda bu problemi aşacağımızı düşünüyorum.
Teknik direktörünüz Recep Uçar, ligdeki birçok teknik adam gibi Abdullah Avcı’nın tedrisatından geçmiş bir isim. Takım oyununa ve oyunun kenardan sıkı kontrolüne inanan bir yapısı var. Bize biraz Recep hocadan, oyun anlayışından ve oyuncu ilişkilerinden söz eder misin?
Recep hoca bir kere hem saha içinde hem saha dışında çok planlı. Onun bir lafı var; "Saha dışında düzeni olmayanın saha içinde de düzeni olmaz" diye. Her zaman planlar üzerinden gitmeyi seviyor. Futbolcularından savunma olsun, hücum olsun, taçlar olsun, kornerler olsun her zaman oyun planına sadık kalınmasını bekler. Yani oyunu her türlü formasyona çevirebilen, bunu saha içinde bizlere çok iyi anlatabilen bir teknik adam.
Bir orta saha oyuncususun ama bu sezon seni savunmanın sağında izliyoruz. Bu görevlendirmenin sebebi nedir? Recep Uçar sende sağ bek olman konusunda nasıl bir ışık görmüş olmalı?.. Sen kendini hangi bölgede daha iyi ifade ettiğini düşünüyorsun?
Geçen sezon sağ beklerimizden birisi cezalı, diğeri sakattı. Hoca o maçta beni denedi. İyi bir maç geçirdim ve rahat kazandık. İki hafta sonra bu defa sanırım iki sağ bekimiz de sakatlanmıştı ve yine ben oynadım. Bu sefer bir de gol attım. Herhalde hocanın aklında bunlar kaldı. Bir de hoca genelde beki içeri sokarak oynatmayı seviyor. Kamplarda ve hazırlık maçlarında değişik formasyonlar deniyor. Bunları baya çalıştık ve iyi de geçti. Ben de elimden geldiğince hocanın planları içerisinde oynamaya gayret gösteriyorum. Benim tercihim tabii ki orta saha. Yıllarca orada oynadım ve orta sahada daha rahat ediyorum. Ama artık bir futbolcunun her yerde oynaması gerektiğine inanıyorum. Çünkü yıllardır oynuyoruz ve nerede ne yapılması gerektiğini biliyoruz. Hocamın verdiği sağ bek görevini de en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum.
Uzun yıllar orta sahada oynamış bir oyuncu olarak sağ bek oynamanın zorlukları neler?
Orta saha daha mücadeleye dayalı ve her zaman oyunun içindesiniz. Koşu temponuz sprinte dayalı değil ama sürekli bir temponun içindesiniz. Sağ bekte ise birebirleri çok iyi oynaman gerekiyor. Ligimizde de gerçekten birebirleri çok iyi oynayan futbolcular var. Her zaman yüksek hıza ulaşmanız gerekiyor. Orta sahaya nazaran hata kabul etmeyen bir yer.
Başta da ifade ettiğimiz gibi devamlılığı yüksek bir oyuncusun. Futbola odaklı kalabilmek için neler yapıyorsun?
Futbola odaklı kalabilmek ve uzun yıllar oynayabilmek için olmazsa olmaz iki şey iyi dinlenme ve iyi beslenme. Performans sporu yapıyoruz. Bu ikisine dikkat ettikten sonra zaten ekstra antrenman yapacaksınız. Bunları yapan bir oyuncu bence uzun yıllar futbolun içinde kalabilir.
Futbola birlikte başladığın arkadaşlarının birçoğu bugün oyunun dışında kaldı. Seni onlardan ayıran ve bu noktaya taşıyan farkların nelerdi?
Evet, arkadaşlarımla buluşuyorum. Hala ilişkilerimizi koparmadık. Altyapıyla profesyonellik arasında ince bir çizgi var. Altyapıda herkes sizinle yaşıt ve çok büyük sorumluluklarınız yok. Ama profesyonellik farklı. Benim şansım, her gittiğim takımda beni tutan ve beğenen hocalarla çalıştım. Oynadığımda da iyi performans sergiledim ki bana fırsat tanımaya devam ettiler. Sanırım burada sıkı çalışma ve bunun yanında da biraz şans faktörü işin içine giriyor. Yetenek zaten işin olmazsa olması. Ama doğru zamanda, doğru yerde olmak lazım.
Ligimizde seni en çok zorlayan forvet oyuncusu ya da oyuncuları kimler?
Trabzonspor maçında oynadığım zaman Trezeguet’yi çok beğenmiştim. Çünkü hem basit oynuyor hem de nerede ne yapacağını bilemiyorsunuz. O gün iyi bir maç çıkardı. Onun golüyle mağlup olduk. Valencia çok iyi bir sprinter. Her an her şeyi yapabiliyor. Aklımda kalanlar bu iki futbolcu.
Süper Lig’de oynayan oyuncular arasında en çok hangilerini beğeniyorsun?
Az önce bahsettiğim iki oyuncu dışında bir de Galatasaray’da Mertens’in oyuna girdikten sonra maçı nasıl değiştirdiğine şahitlik etmiştim. Futbolda yapılması gereken, istenilen şeyleri yapıyor. Basit gözüküyor ama topu bir anda terse çevirebiliyor. Top gelmeden önce ilk dokunuşu ve çevre kontrolü çok iyi. Saha içerisinde bunları fark ettim. Kaliteli bir oyuncu.
Ümraniyespor taraftarı hakkında neler söyleyebilirsin? Onlarla nasıl bir ilişkin var?
200-300 kişilik kemik bir taraftar grubumuz var. Sağ olsunlar, her maçımıza geliyorlar ve daima olumlu şekilde destekliyorlar. Bundan sonra sayının artacağını, 200-300 kişinin 2 bin-3 bin kişi olacağını düşünüyorum. Biz de onları mahcup etmemek için bütün gücümüzle galibiyet için çaba sarf etmeyi sürdüreceğiz.
Türkiye’de birçok stadyumu görme fırsatın oldu. Yeni stadyumlar hakkında neler söylersin?
Yeni stadyumlar bize gerçekten futbolcu olduğumuzu hissettiriyor. Çok güzeller. Hem saha içi hem de soyunma odaları gerçekten en kaliteli şekilde yapılmış. Yalnız bazı yeni statların zeminleri sert oluyor. Zeminle alakalı problemler yaşayabiliyoruz.
Futboldaki hedeflerini anlatabilir misin?
Süper Lig’i biraz geç yakaladım. Şu anda 29 yaşındayım. Yani bu yaştan sonra da artık tecrübeli bir futbolcuyum. İyi dinlenip, iyi beslenip, iyi uyuyup, çok iyi antrenmanlar yapıp uzun süre Süper Lig’de forma giymek istiyorum. Hedefim Süper Lig’de kalmak diyebilirim. Süper Lig’de iyi futbol oynayıp, iyi maçlar çıkartarak adımdan söz ettirmek istiyorum.
Dünya Kupası başlamak üzere. Favori takımın hangisi? Bu kupaya hangi oyuncuların damga vuracağını düşünüyorsun?
Messi’yi izlemek çok keyifli. Onun da son Dünya Kupası olacağını düşünüyorum. Arjantin kazanırsa ve kupa da Messi’nin ellerinde kalkarsa hoşuma gider açıkçası.
Hayatta yaşadığın pişmanlıklar ya da "İyi ki yapmışım" dediklerin neler?
İyi ki futbolcu olmuşum. İyi ki Galatasaray’ın kapısından içeriye girip futbol oynamışım. Çünkü insanın sevdiği işi yapması en güzel şey. İyi ki evlenmişim. İyi ki çocuğum var. Onunla vakit geçirmek çok hoşuma gidiyor. Bunları söyleyebilirim. Hayatımda bir pişmanlığım yok ama mutlaka bir cevap vermem gerekirse Altınordu’da dört sezon kalmak yerine yarışmacı bir takıma daha erken geçebilirdim.
Futbol dışında, İstanbul’dan ve İstanbul’daki hayatından bahsedebilir misin?
Evliyim ve bir çocuğum var. Onunla vakit geçirmeyi, oyun oynamayı çok seviyorum. Yeni yerleri gezmeyi çok seviyorum. İstanbul çok kozmopolit bir şehir. Ailelerimiz burada olduğu için onlarla vakit geçiriyorum. Arkadaşlarımla da ailece bir araya gelip sohbet etmeyi seviyorum.
En sevdiğin yemekler neler?
Ben dönerciyim. Döner yemeyi çok seviyorum. Kebap yemeyi de öyle. Etçiyim yani. Yaş ilerledikçe sebze de sevmeye başladım. Baklagiller de hoşuma gidiyor.
Hobilerin neler? Fobilerin var mı?
Satranç oynamayı çok seviyorum. Küçüklüğümden beri oynarım. Futbol bittikten sonra belki bu işi profesyonel olarak yapmak istiyorum. Çok hoşuma gidiyor. Dediğim gibi yeni yerler gezmeyi çok seviyorum. Güzel yemek yemek hoşuma gidiyor. Onun dışında ne film ve dizi izlemekten hoşlanıyorum. Fobilerim ise haşareler. Onlara dokunamam.
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —