Ali TIRAŞ Yazıyor(alitirash@yahoo.com) Dün bir toplantıyı terk edip çıkarken, ?Tanrı hepimizi bu yalaka gazetecilerden korusun.? dedim kendi kendime. Bir gazeteci arkadaşımızın 40. yıl davetine katılmıştım dün akşam. 50?li yaşlarda bir arkadaşımız, kırkıncı yılını kutluyor, kırkıncı yıl onuruna da ?Osmaniye?nin altın iş adamlarına ve altın firmalarına ödül? vermek istiyordu. Yemekli toplantının amacı buydu. Öğretmen evinin alt katındaki lokanta hıncahınç dolmuştu, Belediye Başkanı, Vali Yardımcısı, AKP?li, CHP?li il ilçe yöneticileri, MHP?li ülkücüler, nedensebu partinin il ilçe yöneticileri yoktu. Gazeteci arkadaşımızın gazeteci konukları da, kendi gazeteciler derneğinin üyeleriydi, nedense, diğer üç gazeteci derneğinden kimse yoktu. 40. yılını kutlayan arkadaşımızın konuşmasından sonra, bir genç çıkıp ezberinden Kuran okudu. Mevlit töreni gibi bir de eller havada dua edildi. Sonra mevlit menüsü yenildi. Vali Yardımcısı, ?Sayın valim buyurun? diye davet edildi, arkasından Belediye Başkanı, AKP il başkanı çağrıldı, kürsüye çıkıp günün anlam ve önemini dile getiren konuşmalardan sonra, ?En büyük başkan bizim başkan?, ?En büyük işadamı bizim iş adamı? türünden konuşmalar yapıldı. Kimse bir şey anlamadı. Herkes birbirine bakındı durdu. En büyük gazeteci diye hitap edilen Gazeteciler Cemiyeti Derneği başkanı, salonun en büyüğüne ödülünü vermesi için çağrıldı. Kim kime ne dedi, hiçbir şey anlamadım, çünkü Arapça dua okunuyor gibiydi hala mistik bir sessizlik hakimdi salonda, arada sadece alkış sesleri duyuluyordu. Herkes birbirine soran gözlerle bakıyordu, kimdi bu altın adamlar, kim bu altın firmalar, diye, ama bu şehirde, çalışan, iş yapan, gerçekten böyle bir ödüle layık tek kişi yoktu salonda. Hani bu kentte yaşayanları, işadamlarını, gerçekten başarılı insanları tanımasam ben de inanacaktım bu yalana. Türkçe konuşup, bilmediğimiz bir dilde anlaşan bu gizemli kalabalıktan bunalıp kendimi dışarı attığımda, öyle bir rahatladım ki, işte o zaman, ?tanrı hepimizi bu yalakalardan kurtarsın bizi? dedim kendi kendime. Son yıllarda, herkes benim gibi, hele gençler isyan içindeler, okumuş, yeni kuşak genç girişimciler, Osmaniye?deki bu sinik yaşamdan çok rahatsızlar: ?Hangi kapıyı çalsak, nereye gitsek, bizden bir cemaata biat etmemiz isteniyor? şeklinde konuşuyor ama bunu kamuoyunda dillendiremiyorlar. Bu kentin ekonomideki teşvik olanaklarını bile değerlendiremeyen kentin yerlileri, dışarıdan gelip iş kuranlara imrenerek günlerini gün etmekle meşguller. Bu miskinlik ortamında da kent, layık olduğu şekilde yönetiliyor. Yalnız Osmaniye?deki gazeteciler değil, maşallah bu kentte kurum ve kuruluşlar da gazeteci, örneğin sanayi ve ticaret odasının öncülüğünde yıllardır malum gazeteler pazarlanıyor, kentte de, o tek tip gazetelere benzer gazeteler çıkıyor. Onların vereceği ödül de kendi aralarında olur elbette. 7 Ocak Gazeteciler Cemiyeti dışında her derneğin de birkaç günlük gazetesi, arada bir çıkardıkları boyalı dergileri var, hepsi de kopyala yapıştır tekniği ile çoğaltılıp çoğaltılıp temcit pilavı gibi halka gazete diye sunuluyor. Osmaniye?nin bayide satılan tek gazetesi bile yok. Yani çarşı enafı dışında kimse bayiden yerel gazete alıp okuyamıyor. Ulusal gazetelerin bölge ekleri de olmasa Osmaniye?de gazete yok. Osmaniyeli gazetesiz bir toplumda yaşıyor. Gazetesiz toplumda bir gazeteci, 50?li yaşlarında 40. yılını kutlayarakbaşarılı iş adamlarına ödül de veriyor. Tanrı hepinizi gazetecilerden korusun!