Tuna Artun: “Osmanlı İmparatorluğu’nda kimya ve felsefe birbiriyle ilişkiliydi”
Tuna Artun: “Osmanlı İmparatorluğu’nda kimya ve felsefe birbiriyle ilişkiliydi”
Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Öteki Buluşmalar 2021 dizisi kapsamında Cumhur Bekar ve Cevat Sucu’nun moderatörlüğünde Rutgers Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Tuna Artun’u ağırladı. Online bir platform üzerinden gerçekleştirilen programda “Zigetvar’ın Türbedarı: Hicri Binyılın Arifesinde İlm-i Huruf ve İlm-i Kimya” başlıklı konuşmasında Artun, konuyla ilgili değerlendirmelerini izleyenlerin dikkatine sundu.
“Osmanlı İmparatorluğu’nda kimya ve felsefe birbiriyle ilişkiliydi”
Çalışmaları hakkında bilgiler vererek konuşmasına başlayan Tuna Artun, simya kavramının Türkiye’deki ve Osmanlıdaki literatürüne değindi. Aynı zaman dilimleri içerisinde simya ve kimyanın arasındaki farkı açıklayarak sözlerine devam eden Artun, “İslam’ın bu konu başlıklarındaki etkisini görebilmek son derece mümkün. Osmanlı İmparatorluğu’nda kimya ve felsefe birbiriyle ilişkiliydi. Yeni mekteplerin kurulmasıyla kimya alanında gelişim söz konusu oldu. Sayısal hesapların kimyevi deneylerde kullanılması Osmanlı döneminde mevcuttu” diye konuştu.
Osmanlı’da İslam’ın kimyayı etkilediğinden söz eden Artun, “Osmanlı’da haram kimya denilen bir durum var. İslami açıdan zararlı görülen kimyanın aldatıcı olarak nitelendirilmesi ve ona kötü gözle bakılması bu kavramın ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Aslına bakılırsa dinin etkili olduğu kimya, simya olarak nitelendirilebilir. Osmanlı’da özellikle Mısır’ın başını çektiği Orta Doğu uleması bu konularda İstanbul ve Anadolu’daki bilimle entegre olamamıştır. Osmanlı’nın imparatorluk olması bütün imparatorluk coğrafyasına ulaşmaya çalışması maalesef bu konuda pek fazla işe yaramamıştır” diye konuştu.
“Müellif-i Cedid ilm-i kimya çalışmaları için en önemli kaynaktır”
Mutasavvıfların kimya ile ilişkisine de değinen Artun, “İnsan-ı kâmil olma yolunda insanın değişime gitmesi tasavvufta bir imge olarak kullanılmaktadır. Öyle ki edindiğimiz bilgilerde mutasavvıfların kimya ile uğraştıkları bilinmektedir. Bu konu derinlemesine inceleme gerektiren bir başlık. İnsan kimyasının değişime uğrama durumu imgesel bir durum olarak gözükse de gerçek anlamda kimyayla ilişkili olup olmadığı halen tartışılan bir konu” ifadelerinde bulundu.
Osmanlı’daki ulemanın kimya ve simya çalışmaları arasındaki nasıl gördükleri ve bu konularda ne tür çalışmalar yürüttükleri hakkında bilgilere yer veren Artun, Müellif-i cedîd külliyatına da değindi. Artun, İhsan Fazlıoğlu’nun çalışmasını zikrederek bu külliyatta altmıştan fazla eserden olduğunu belirtti. Tuna Artun sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Osmanlı coğrafyası düşünüldüğünde bu külliyattan daha önemlisi yok. Osmanlı’da ilm-i kimya çalışmaları için en önemli kaynaktır, 17.-19. yüzyıllar için ilk bakılması gereken eserlerdir. Bu döneme kadar gelen tüm İslam dünyasındaki kimya çalışmalarının hem özeti hem de kanımca belli bir noktaya taşınmasıdır.”
Külliyatın Arapça, Farsça ve Türkçe eserlerden teşekkül ettiğinin altını çizen Artun, külliyattaki “kayıp eserleri” ve külliyatın yazma kataloglarını açıkladı ve kodikolojik çalışmaların önemini vurguladı.
“Yazmalara Düşülen Notlar, Müzmin Duygular: Osmanlı Uleması ve Hissi Dünyası” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.