Tarih: 25.10.2016 05:58

"Türkiye bu krizinden güçlenerek çıkacaktır"

Facebook Twitter Linked-in

HATAY - Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, küresel krizin sadece bir ekonomi krizi değil aynı zamanda bir değerler sistemi krizi olduğunu belirtti. "Gerekli önlemleri en kısa sürede hayata geçirerek, bu bunalımdan daha güçlenmiş bir Türkiye olarak çıkacağımıza inancımız tamdır" ifadelerini kullanan Büyükekşi Başbakan Erdoğan`ın Davos`taki çıkışını da desteklediklerini vurgulayarak, "Tabi ki onu uluslararası arenada destekleyeceğiz ve tavrına sahip çıkacağız" diye konuştu. Hatay`ın İskenderun ilçesinde 2009 yılı Ocak ayı ihracat rakamlarının açıklandığı toplantıda konuşan TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, global krizi başı ve sonu olan bir süreç olarak değil bir tür sarmal olarak gördüklerini belirterek, "Dünya, krize neden olan etkenleri gördü ve büyük ölçüde tanımladı. Şimdi önlemlerini almaya çalışıyor. Sarmalın ortasından baktığımızda tüm çıplaklığı ile gözüken gerçek şudur; gelişmiş ülkelerin ekonomi yönetimine son 20 yıldır egemen olan paradigma çökmüştür. Varlık yönetiminin reel ekonominin yönetiminin önüne geçtiği, birikmiş sermeyenin kendini çoğaltma ve büyütme isteğinin kuralları belirlediği ve bunun için tüm değer sistemini aşındırdığı bir dönem çökmüştür. `Kazandıklarımla hiçbir şey yapmadan üretmeden çok daha fazla kazanacağım, finansal manüpülasyonlar ve suni değer artışları ile bir birim olan paramı 10 birime çıkartacağım` arzusunun dönemi uzunca bir süre bitmiştir. Ancak biterken tüm değerler ve değerler sistemini alt üst etmiş, tüketici güvenini dibe sürüklemiş ve ekonominin küçülmesine yol açacak bir daralmaya neden olarak bitmiştir" dedi. Üretimin, hayatın ve insani var oluşun temelini oluşturduğunu ifade eden Büyükekşi, "Tüm ülkeler üretimleri ve üretme enerjileri kadar büyüktür. Yüksek faiz reel sektörün yatırım iştahını iş yapma arzusunu ve tüm girişimcilik enerjisini bitirir. Yalnızca yüksek faiz değil aynı zamanda her türlü spekülatif değerlenme de aynı sonuca yol açar. Üretmeden kazanma arzusunun nihai sonucu her zaman yıkım ve ahlaki deformasyondur. Bunun topluma yansıması derin bir yozlaşmadır. Bu yalnızca girişimci için değil aynı zamanda ortalama vatandaş için de böyledir. Oturduğunuz evin müthiş bir değer kazandığını söyleyen bankacınız size zengin olduğunuz hissini uyandıracak seviyede kredi teklif ediyorsa sizi etrafınızdaki tüm değerler sistemi sizi kazanmadığınız bir şeyi tüketmeye kışkırtıyorsa neden refahı tercih etmeyesiniz" şeklinde konuştu. Dünyanın bir spekülatif ataklar zincirinin sonunda bu hale geldiğini, yani küresel krizin sadece bir ekonomi krizi değil aynı zamanda bir değerler sistemi krizi olduğunu ifade eden Büyükekşi, şöyle devam etti: "Teknik olarak bugünkü manzara şu; IMF dünya için beklediği 2009 büyümesini yüzde 0.5`e indirdi. IMF 2009 yılında gelişmiş ülkelerin yüzde 0.5 büyüyeceğini öngörüyordu, bu rakamı yüzde 2 küçülme olarak revize etti. IMF 2009 yılında ABD ekonomisinin yüzde 1.6, Euro bölgesinin ise yüzde 2 küçüleceğini öngörüyor. Bu rakamlar ihracatının yarısından fazlasını gelişmiş ülkelere yapan Türkiye için kuşkusuz iyi haberleri yansıtmıyor. 2009 yılının kayıp yıl olacağı şeklindeki yorumlar ne yazık ki çoğalmaya başladı. 2009 artık bir kayıp yıl olarak görülüyor ve dünya ekonomilerinin ancak 2010 yılının başlarından itibaren toparlanmaya başlayacağı öngörülüyor." Dünyada bu olumsuz hava sürerken artık bazı politikalarda ısrar etmenin anlamsız olduğunu söyleyen Büyükekşi, "Bunun en büyük sebebi dünyada krize neden olan spekülatif atağın bizde yüksek faiz biçiminde cereyan etmesi ve bunun faturasının son sekiz yıldır Türkiye`nin ihracatçısı tarafından günü gününe ödenmiş olmasıdır" diye konuştu. "Bu krizde övüneceğimiz en önemli şeyin bankacılık sistemimiz olduğunu söyledik" diyen Büyükekşi konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bizim bankalarımız dünya yatırım bankacılığı krizini yaşamadılar. Bunun temel nedeni ülkemizin iç piyasasının faiz açısından çok ama çok doyurucu olmasıdır. Dünyada krize neden olan spekülatif atak bizde yüksek faiz biçiminde cereyan etmiştir. Yüksek faiz reel sektörden finans sektörüne kaynak aktarmaktır. Biz son 7 yıldır izlenen ekonomi programı ve para politikası ile menkul varlıklara çok iyi paralar kazandırdık. Yerli ve yabancı varlık sahipleri çok ciddi karlar yaptılar. Bu karın kaynağı Türkiye reel sektörüdür. Son 7 yıldır Türkiye`nin reel sektöründen başta ihracatçımız olmak üzere finans sektörüne çok ciddi bir kaynak aktarımı yapılmıştır. Şimdi sıra ihracatçımıza ve reel sektörümüze kaynak aktarmanın sırasıdır." Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak krizin başladığı günden bu yana üyelerle olan diyaloglarını artırdıklarını, üzerlerine düşen görevi yerine getirmek için harekete geçtiklerini, sorun ve çözüm önerilerini başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, ekonomiden sorumlu tüm bakanlarla bir araya gelerek aktardıklarını anlatan Büyükekşi, şunları söyledi: "Yaptığımız bu temaslar sonucunda Eximbank`a yeni kaynaklar aktarıldı ve bankanın sermayesi 1 milyar TL`den 2 milyar TL`ye çıkarıldı. Yine Merkez Bankası`nın kullandırdığı ihracat reeskont kredisi limiti 500 milyon ABD doları artırılarak 1 milyar ABD dolarına yükseltildi ve kredinin uygulama esas ve şartları yeniden düzenlenerek bu kredilere kullanım kolaylığı getirildi. Bu kredinin faiz oranı LIBOR+0,75 puan olup ihracatçılarımız bu krediden faydalanabilirler. Bunun yanı sıra önümüzdeki dönemde ihracatçı KOBİ`lerin desteklenmesi amacıyla sıfır veya çok düşük faiz oranlı 1 milyar dolarlık bir kredi yakında kullanıma anklinde konuştu. Dünçılacak. Tüm bu gelişmeler bizim kriz sürecinde pro-aktif davranma konusunda gösterdiğimiz kararlığının bir sonucudur." İhracatçılara finansal destek sağlanması konusunda büyük adımlar attıklarını ancak meselenin bir de güven boyutu bulunduğunu ifade eden Büyükekşi, piyasada büyük bir güven sıkıntısı yaşandığını, bankaların reel sektöre güvenmediğini, dolayısıyla reel sektörün yeni kredi bulma konusunda büyük sıkıntılar yaşadığını belirtti. Bu noktada güven bunalımını aşmak amacıyla 1 milyar dolar sermayeli bir kredi garanti fonunun kurulması ve bu fonun 5 milyar dolara kadar kefalete imkan vermesi şeklinde bir önerileri bulunduğunu vurgulayan Büyükekşi, bu fonun kaynağının 500 milyon dolarlık kısmını devletin, "Hazine kağıdı" olarak koyabileceğini, bankacılık kesiminin de 500 milyon dolarlık bir katkı sağlayabileceğini kaydetti. Bu şekilde oluşturulacak bir fonun reel sektördeki güven bunalımının giderilmesinde büyük rol oynayacağını belirten Büyükekşi, "Çünkü bankalarımız, kasalarında 24 milyar TL nakit bulunmasına rağmen firmalara kredi vermemektedirler. Eğer bu fonu hayata geçirebilirsek Eximbank`a da gelemeyen firmaları cesaretlendirmemiz ve mevcut kredi kanalları açmamız mümkün olacaktır" dedi. İhracatçıların finansman açısından desteklenmesini hedefleyen bu gelişmelerin yanı sıra istihdamın korunması için de önerileri olduğunu hatırlatan Büyükekşi, şunları kaydetti: "Hepimizin de yakından takip ettiği üzere kriz yüzünden istihdamımız azalmaktadır. İşsizliğin artmasının bir sosyal patlamaya dönmemesi için istihdamın teşviki ve korunması için acil tedbirler alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada bizim ihracatçılar olarak şöyle bir önerimiz var; biz, kısa çalışma ödeneği yerine vergi ve SSK prim borcu olmayan firmaların, işçi çıkarmamak koşulu ile, SSK ve muhtasarlarının yüzde 25`nin 2009 yılı için 1 yıl süre boyunca işsizlik fonundan ödenmesini öneriyoruz. Eğer bu önerimiz hayata geçirilirse bu şekilde firmalarımızın istihdamlarını korumalarını teşvik etmiş olacağız. Biz inanıyoruz ki devlet-özel sektör, işçi-patron, şirket-müşteri ele ele vererek bu kriz sürecini en az hasarla atlatacağız. Tüm Türkiye olarak gerekli önlemleri en kısa sürede hayata geçirerek, bu bunalımdan daha güçlenmiş bir Türkiye olarak çıkacağımıza inancımız tamdır." Merkez Bankası`nın 3 ay arka arkaya faiz indirimine giderek, gecelik faizleri yüzde 16.75`ten yüzde 13 seviyesine çektiğini hatırlatan Büyükekşi, "Merkez Bankası peş peşe yaptığı ve gerekirse yapmaya devam edeceği faiz indirimleri ile hedefi 12`den vurmuştur. Faizlerin indirilmeye başlamasını biz ihracatçılar olarak son derece önemli buluyoruz ve devamının da gelmesini bekliyoruz. Bu çerçevede biz de ihracatçılar olarak bundan sonraki süreçte Merkez Bankası ile maksimum işbirliği yapmanın yol ve yöntemlerini arayacağız. Yüksek faiz lobisi karşısında tavrımız bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her zaman Merkez Bankası faiz indirimlerini desteklemek doğrultusunda olacak. Bu amaçla Merkez Bankası ile en kısa sürede ortak bir çalıştay yapmayı ve ihracatçılarımızla Merkez Bankası`nı bir araya getirmeyi planlıyoruz"şeklinde konuştu. Bu krizin kendilerine ihracat pazarlarında da başlayan çeşitlenmeyi süratle arttırma arzusu kazandırdığını ifade eden Büyükekşi, alternatif pazar arayışlarına hız vermeleri gerektiğini çünkü dünyanın her bölgesinin krizden aynı oranda etkilenmediğini vurguladı. 2009 yılı için gelişmiş ülkelerin yüzde 2 küçülmesi beklenirken gelişen ülkelerin krize rağmen yüzde 3.3 büyümesinin beklendiğine işaret eden Büyükekşi, Afrika pazarının yeni yeni canlandığını, Ortadoğu ülkelerine olan ihracatın gittikçe hız kazandığını belirtti. "Eli hızlı olanın kazandığı bir devreye girdik ve biz çok iyi bir kısa mesafe koşucusu olduk" diyen Büyükekşi, şöyle devam etti: "Mesela kriz sonrası dönemde az stok tutmak ve bu stoku hızlı bir şekilde çevirmek ön plana çıktı. AB ülkeleri bu yüzden kaliteli malı kısa sürede teslim edebilmesi nedeniyle Çin ve Uzakdoğu`daki siparişlerini Türkiye`ye yönlendiriyorlar. Bu bizim için büyük bir avantaj. Bu fırsatı iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Farklı pazar arayışlarına hız verirken diğer taraftan da kriz anında farklı satış yöntemlerine yönelmek, farklı üretim tekniklerine odaklanmak, daha dikkat çekici pazarlama kampanyaları uygulamak bize avantaj sağlayacaktır. Bu şekilde hem krizi olabildiğince az hasarla atlatmış olurken, diğer taraftan da kriz sonrası döneme hazırlanmış olacağız. Şunu unutmayalım ki; kriz bir gün sona erecektir. Kriz sonrası dönemde en avantajlı olacak olan ise kriz döneminde bunun hazırlığını yapmış ülkeler olacaktır. Temennimiz o yöndedir ki; Türkiye de o ülkeler arasında yer alacak, ihracat için belirlediğimiz 500 milyar dolarlık hedefe koşar adım ilerlemeye devam edecektir." Avrupa Birliği`nin (AB) Türkiye`nin değişim ve gelişim programının temel meselesi olduğunu söyleyen Büyükekşi, bu noktada, Başbakan Erdoğan`ın Brüksel gezisinde gündeme getirdiği, muhalefetin AB sürecini zorlaştıran yaklaşımını ve Meclis`te AB konusunda işbirliği sağlanamamasını önemli bir sorun olarak gördüklerini ifade etti. TİM olarak, AB hedefinin siyasi anlaşmazlıkları aşan bir eksene oturtulmasını beklediklerini belirten Büyükekşi, "AB üyelik hedefi doğrultusunda siyasi ve ekonomik reformlara hız veren, demokrasi ve insan hakları alanında somut ilerlemeler sağlayan, uyum sürecine dört elle sarılan bir Türkiye, üyelik yolundaki engelleri bir bir aşacak ve 2010`lu yıllarda AB üyeleri arasında hak ettiği yeri alacaktır" dedi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Davos`ta yaşanan gerginliğe de değindiği konuşmasında Başbakan Erdoğan`a destek verdi. Büyükekşi, şunları söyledi: "Davos`ta son derece kötü ve haksız bir biçimde yönetilen oturumu terk eden Türkiye Cumhuriyeti`nin Başbakanı`dır. Patagonya Cumhuriyeti başbakanı değil. Sayın Tayyip Erdoğan bizim Başbakanımızdır. Tabi ki onu uluslararası arenada destekleyeceğiz ve tavrına sahip çıkacağız. Bunun aksini düşünemeyiz. Öte yandan diplomatik davranmak diplomatların görevidir. Başbakan diplomatik bir hata yaparsa ki biz yaptığını düşünmüyoruz diplomatların görevi yaygara yaparak başbakanı eleştirmek değil sessizce gereğini yapmaktır. Dışişleri ve diplomasi bunun için vardır. Bizim kuşağın tüolinde konuştu. Dünm hayatı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi`nin İsrail`in saldırgan savunma politikasına karşı aldığı kınama kararlarını dinlemekle geçti. Değişen bir şey oldu mu? Hayır. Dünya diplomasisi İsrail`i caydırabildi mi? Hayır. Yanı başımızda süren ve savunma gerekçesi ile meşrulaştırılan ağır saldırıların oluşturduğu mağduriyete tanık oluyor ve dolaylı bir duygusal bir travma yaşıyoruz. Bu koşullar altında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı`nın Filistin meselesinin bir kangrene dönüşmesine yol açan birisi tarafından sözlü taciz edilmeye `Hayır` demesinden daha doğal bir şey olamaz. Bu çerçevede Başbakanımızı yürekten destekliyoruz."




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —