TÜRKİYE'NİN YAŞAYAN İLİM HAZİNELERİ - Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakcı

TÜRKİYE

TÜRKİYE'NİN YAŞAYAN İLİM HAZİNELERİ - Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakcı

ANKARA (AA) - SEFA SAHIN / FARUK TOKAT - Atatürk Üniversitesi Islami Ilimler Fakültesi emekli ögretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakci, Türkiye ve özellikle yurt disinda yaptigi ilmi çalismalarla örnek bir egitim programi sunmanin yani sira ilerleyen yasina ragmen üniversitelerde ders verdi. Kavakci Hoca, emekli olduktan sonra da ilmi çalisma ve faaliyetlerini devam ettiriyor.

Sakarya'nin Hendek ilçesinin Yesilvadi (Karaçökek) köyünde 1938'de dünyaya gelen Kavakci, 10 yasinda Kur'an-i Kerim hifzini tamamladi. Adapazari'ndaki Hasircilar Kur'an Kursu'nda tecvid, kiraat, Arapça, tefsir, hadis, fikih ve diger Islami ilimler alaninda egitim alan Kavakci, Diyanet Isleri Baskanligi bünyesinde çesitli camilerde müezzinlik ve vaizlik yapti.

Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Istanbul Yüksek Islam Enstitüsü'nde lisans egitimini ayni anda tamamlayan Kavakci, Istanbul ve Atatürk üniversitelerinde akademik görevlerde bulundu.

Kuzey Teksas Islam Derneginin davetiyle Islami ilimler alaninda faaliyet yapmak üzere 1988'de ABD'ye giden Kavakci, burada "Kur'an Akademisi" ve "Suffe Islam Semineri" okullarini kurdu.

Cambridge, Temple, Philadelphia ve Pensilvanya gibi üniversitelerde misafir ögretim üyesi olarak da çalisan Kavakci, emekli ögretim üyesi olarak Istanbul ve Marmara Üniversitesi Ilahiyat Fakültelerinin Ingilizce Ilahiyat bölümlerinde derslere girdi.

Arapça, Ingilizce, Farsça, Fransizca ve Almanca bilen Prof. Dr. Kavakci, "Türkiye'nin Yasayan Ilim Hazineleri" haber dosyasi kapsaminda hayat hikayesi, ilmi çalismalari, tanidigi çagdas Islam düsünürleri, ilim adamlari, ABD'deki izlenimleri ve Islam dünyasinda son dönemde varlik gösteren "siddet" ve "terör" egilimli akimlarla ilgili degerlendirmelerde bulundu.

- "Istanbul Arastirmalari Enstitüsünün ihya edilmesinde Fuat Sezgin'in büyük rolü var"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Ailem '93 Harbi' denilen 1876-77 Osmanli-Rus Savasi'nda, Batum'dan (Gürcistan) Sakarya'nin Hendek ilçesinin Yesilvadi köyüne tasinmis. 'Tahir Dede' isminde bir dedemiz varmis. Dedemizin Osmanli binbasisi oldugunu ögrendik. Ailemizin Osmanli sinirlarina geçmesine Tahir Dede vesile olmus. O dönemki Rus idaresi, Tahir dedemi 'Insan kaçiriyor.' diye yakalamis. Tahir dedem bu yüzden 3 sene 8 ay Sibirya'da sürgünde kalmis. Sibirya'dan kaçarak Hendek'e gelmis ve buradan hacca gitmis.

Adapazari'nda Hasircilar Kur'an Kursu'nda ilk din egitimimi aldim. 1955'te Ankara'da Diyanet Isleri Baskanliginda bir grupla vaizlik için yazili imtihana girdik. Imtihani sadece ben kazandim. Yazili imtihandan sonra sözlü imtihan olduk. Bu imtihanin basinda Diyanet Müsavere Heyeti vardi. Bu heyette Seydisehirli Hasan Fehmi Efendi ve Hasan Hüsnü Erdem vardi. Vaizlik imtihanini kazandiktan sonra 1955'te Istanbul'a gittim. Imam hatip okuluna girdim, iki sene okudum. Imam hatip ortaokulunda okurken Hirka-i Serif Camisi'ne müezzin oldum. Hirka-i Serif Camisi'nde müezzin olabilmek için 150-200 kisi imtihana girdik. Imtihan sonucunda ben 2'nci oldum. Böylece Hirka-i Serif Camisi'ne müezzin oldum. Hirka-i Serif'in 6 müezzini vardi, ben de 6'ncisi oldum. O zamanlar Hirka-i Serif Camisi'nde ögle, ikindi ve yatsi namazi vaktinde çift ezan okunurdu.

Imam hatip okulunun 3'üncü senesinde okuldan ayrilip Vefa Lisesini bitirdim. Liseyi bitirince Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydoldum. Bu sirada imam hatip okulu için hariçten fark derslerden imtihana girdim. Imam hatipten aldigim diplomayla Istanbul Yüksek Islam Enstitüsüne girdim. Yüksek Islam Enstitüsüne, imam hatip okuluna birlikte basladigimiz talebelerden bir yil önce ve enstitünün açilisinin 3'üncü senesi basladim. Enstitü binasi o zaman Kabatas'in üstündeki bir ilkokuldu. Onun bir kati yatili ögrenciler için yurt, bir kati da sinifti. Zaten 3 sinif vardi. Biz 3'üncü siniftaydik. Tabii Istanbul Yüksek Islam Enstitüsünde merhum Celalettin Ökten, Mahir Iz, Ömer Nasuhi Efendi (Bilmen), Nihat Sami Banarli, Ahmet Davudoglu, Kamil Su gibi güçlü, Türkiye'nin kaliteli üst kademe hocalarinin talebesi olduk. Ben her gün hem Yüksek Islam Enstitüsü hem de hukuk fakültesindeki derslere giderdim.

Edebiyat fakültesinde Islam Arastirmalari Enstitüsü vardi. Fuat Sezgin bu enstitüyü ihya ediyordu. Darülfünun Ilahiyat Fakültesi 1933'te kapatilinca bir enstitü (Islam Arastirmalari Enstitüsü) birakiliyor. 1950'de Adnan Menderes'in iktidara gelmesi sirasinda enstitü ihya ediliyor, yeniden canlaniyor. Bu çalismada Fuat Sezgin'in büyük rolü var. Fuat Sezgin Bitlislidir, Erzurum Lisesi mezunudur. Bizim hocamiz olur. Fuat Sezgin, doc¸ent olunca, Salih Tug? ag?abey onun asistanlik kadrosunu aliyor. Salih Tug?, doc¸ent olunca da ondan bos¸ olan asistanlik kadrosuna ben giriyorum. Ben orada 3'u¨ncu¨ doktor asistanim. Muhammed Hamidullah Hoca oraya geliyordu. Onun tercu¨melerini Salih Tug? ag?abey yapiyordu. Arapc¸a'dan ve Fransizca'dan tercu¨me ediyordu. Sonra ben yetis¸ince I?ngilizce'den ve Arapc¸a'dan tercu¨me eserler vermeye bas¸ladim. Daha evvel de Fuat Sezgin'i go¨rdu¨m tercu¨me c¸alis¸masi yaparken. 'Allah Allah. Bu kim! Nereden biliyor Arapc¸ayi? U¨niversitede Arapc¸a mi varmis¸!' dedim. Fuat Sezgin Hoca'nin Arapc¸asi var fakat fasih Arapc¸a ayri bir s¸ey. O, Sahih-i Buhari'nin tamamini okumus¸, 'Buhari'nin Kaynaklari' isimli tezi var. Fuat Sezgin c¸ok deg?is¸ik bir insan. 'S¸u duvari yikmam lazim' derse kafasiyla yikabilir. O¨yle gu¨c¸lu¨ iradesi olan ve o¨yle c¸alis¸an bir tip. Es¸i Ursula Hanimefendi ile de tanis¸irdik. Fuat Sezgin'in kadrosunda, talebeyken de c¸alis¸iyordum. Bu kadroda Ramazan S¸es¸en de vardi. C¸ok gu¨c¸lu¨ bir arkadas¸. Ramazan S¸es¸en I?stanbul'da I?slam I?s¸birlig?i Tes¸kilati I?slam Tarih, Sanat ve Ku¨ltu¨r Aras¸tirma Merkezinden (IRCICA) emekli ama bu merkeze haftada 2 gu¨n gidip gelir. Ramazan S¸es¸en ile beraber bas¸ka arkadas¸lar da vardi. Fuat Sezgin'in ekibindeydik, c¸alis¸iyorduk. Carl Brockelmann'in Almanca mes¸hur bir kitabi var, 'Geschichte der arabischen Litteratur'. Bu kitapsiz, I?slami ilimler sahasinda ilim adami olunmaz. I?slami ilimler alaninda aras¸tirma yapmak isteyen o kitabi bilecek. Fuat Sezgin de 'Geschichte des arabischen Schrifttums' ismiyle 17 cilt halinde bir kitap c¸ikardi. 18'inci cilt de c¸ikmak u¨zereyken Tu¨rkiye'ye do¨ndu¨g?u¨ ic¸in bir ihtilaf c¸ikti. O kopyayi alamadan Tu¨rkiye'ye do¨ndu¨. Biliyorsunuz Gu¨lhane Parki'nda I?slam Bilim ve Teknoloji Tarihi Mu¨zesi var. O mu¨ze, Fuat Sezgin'dir. Zaten kabri de orada. Vasiyeti u¨zerine hanimi da o¨lu¨nce oraya go¨mu¨lecek.

Fuat Sezgin, 'Geschichte des arabischen Schrifttums' kitabini yazarken ona yardimci olan ekipteydik. Fakat 1960'da ihtilal oldu. Ben hukuk fakültesinde talebeyim o zaman. Bir gün sabah kalktik ki 'Üniversiteden 147 kisi atilmistir.' haberini duyduk. Milli Birlik Komitesi vardi, Cemal Gürsel basindaydi. Fuat Sezgin de üniversiteden atilan 147 kisinin içindeymis. Tabii bizim haberimiz yok. Fuat Sezgin sonra Almanya'dayken affedildi. Sezgin Hoca'nin Türkiye'de kalmasi için çok israr edildi. Hoca, Islam Arastirma Enstitüsündeyken geldi, 'Arkadaslar, gençler bu is burada bitti. Ben dönüyorum.' dedi. 'Aman Hocam, gitmeyin, etmeyin.' dediysek de hoca gitti. Hoca herhalde küskündü, kirgindi. Fuat Sezgin arada bir Türkiye'ye gelirdi. Nihat Erim Basbakan oldugu sirada Bursa'da bir üniversite kurmak istedi. Yani böyle saglam, milli bir üniversite kurmak istedi. Maalesef olmadi, o zaman sartlar uygun degildi."

- "Kenan Evren'in toplantisinin ardindan üniversitelerde basörtüsü yasagi karari alindi"

SORU: "Neden Erzurum'u tercih ettiniz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "O dönem yüksek Islam enstitülerinden mezun olanlara doktora hakki verilmiyordu. Türkiye'de sadece Ankara'da ilahiyat fakültesi vardi. Ankara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesindeki hocalar daha çok felsefe ve tarih gibi derslere giriyordu ama onlarin Arapça, Islami ilimler, tefsir, hadis ve fikih ilimleri açisindan zayif olduklari düsünülüyordu. Onun için Adnan Menderes iktidari 1957'de Erzurum'da saglam bir Islami ilimler fakültesini kurdu. Atatürk Üniversitesi'ni kurdular, bu üniversite bünyesinde Islami ilimler fakültesi kurdular. Nitekim Islami ilimler fakültesinden mezun ettigimiz talebeler Diyanet Isleri Baskanliginda çok basarili oldular. Ben hizmet için Erzurum'a gittim, fakültede göreve basladim. 1974'ten itibaren 1982-83'e kadar orada hizmet ettim. 1980'de Evren Pasa'nin ihtilali oldu. Evren Pasa Erzurum'a geldi, dekanlari, temsilcileri topladi. Ben de dekan oldugum için toplantiya rektörle gittik. Kenan Evren, Erzurum Kongresi'nin yapildigi binada, ayni salonda konusma yapti. O dönem Humeyni Iran'da devrim yapmisti. Kenan Evren, 'Vay efendim basörtüsü... Zaten Erzurum Iran'a yakin. Gericiler, basörtülü geliyorlar. Öyle sey olur mu?' falan dedi. Daha sonra üniversitelerde basörtüsü yasagi karari alindi. Ben de üniversitede dekanim. Sikiyönetim komutani korgeneral Selahattin Cambazoglu ve Rektör Hursit Ertugrul'dan yazi geliyor. Yazi geliyor ama orada bu emirleri tatbik etmiyorum. Ben, ögretim üyelerine, 'Bu yaziyi okuyun, geregini yapin.' demiyorum... Fakülte sekreterine de 'Sen kapida dur, basörtülü girmesin.' demiyorum. Bu benim görevimdir. Ben rektörlüge 'Ilgi-1', 'Ilgi-2', 'Ilgi-3', 'Ilgi-4', 'Ilgi-5' seklinde yazilar yazdim. 'Yukarida medlulu bulunan basörtüyle ilgili hususu tatbik etmeyecegim. Anayasa'ya aykiri, kimseye karisamazsiniz. Atatürk inkilaplarinda da böyle bir sey yok. Atatürk'ün annesi ve evli bulundugu Latife Hanim basörtülüydü.' seklinde gerekçelerini yazdim... Birlesmis Milletler Insan Haklari Beyannamesi gibi birçok referansin ve maddenin yer aldigi yaziyi rektörlüge gönderdim. Tabii sikiyönetim komutani general bu isten hiç hazzetmedi."

- "Ilim tahsil ettigim hocalardan hiçkimse para istemedi"

SORU: "Hangi hocalarda ilim tahsilinde bulundunuz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Hafizliktan sonra Adapazari'na gelince El-Ezher Üniversitesi mezunu Bosnak Saban Hoca'ya derse gittim. Baska hocalar da vardi, hepsinden ders aldim ama benim zihnimi açan, seviyeme inen kisi Topaloglu Terzi Ahmed Efendi'ydi. Bizi, dini egitim konusunda yasaklarin oldugu süreçte motive eden birçok sey vardi. Dogrusu herhalde aileden gelen bir egitim sürekliligi var. Bir de dedemin, ailemin dualarinin destegini görüyordum. Bende de din egitimi konusunda bir ask vardi. Önümü bilerek, görerek ilim ögrenmiyordum, örnek de pek yoktu. Talebelerin istegi üzerine ilim verilmeye baslandi. Mesela 3 kisi basladik Arapça ögrenmeye, 2'si birakti, ben devam ettim. Arapça egitimini ders veren hocanin evinde yapiyorduk. Evine sabah gidiyordum, bazen aksam da tekrar gidiyordum. Hocanin evine yürüyerek 45-50 dakikada gidiyordum. Hoca evde baska bir grubu okuturken ona katiliyordum. Hocaya para ödemiyorduk. Hayatim boyunca hocalardan hiçkimse para istemedi. Zaten o dönem maddi durumda iyi degildi.

Terzi Ahmed Efendi ilmi yönümü açti. Ondan sonra 1955'te vaizlik imtihanina girip kazandigimda Adapazari'ndan büyük bir müftü geldi, tebrik etti. Camilerde vaaz etmeye basladim. O zaman Adapazari Uzun Çarsi'da Orta Cami vardi. Orta Cami'de aslen Izmitli olan Cevdet Simsek isimli bir hoca vardi. Ikindi namazlarindan sonra eline bir kitap aliyor, örnegin Ahmed Ibn-i Hanbel'in Müsned'ini veya Misir'dan getirdigi Münziri'nin et-Tergib ve't Terhib kitabini açip okuyor, motor gibi. Camide ikindi namazindan sonra yapilan bu sohbeti, terzi, manifaturaci ve diger tüccarlarin, esnafin epeyce bir kismi, 20-30 kisi ve ben de dinliyorum. Hocayi dinleyen tek genç benim. Cevdet Simsek Hoca'nin Orta Cami'de yaptigi sohbette duyduklarimdan ilmi hayatim boyunca istifade ettim. Amerika'da fetva soranlar oldu, Cevdet Simsek Hoca'nin anlattiklarini hatirladim, oradan cevap verdim. Terzi Ahmed Efendi ve Cevdet Hoca, her seyimi özellikle onlara borçluyum. Bu hocalar sadece Allah rizasi için çalisiyorlardi. Beni gördükleri zaman umutlaniyorlardi. Hoca sohbette ayetin yarisini söyler gibi oluyordu, tabii yasli adam ayetin diger yarisini hatirlayamayinca ayetin devamini ben okurdum. Cevdet Simsek Hoca, benim ayetin diger yarisini okudugumu görünce, 'Sohbete katilan terzi, kumasçi olan tüccarlarin hepsinin çocugu var, hafiz degiller ama ayetin devamini getiren bu çocuk nereden çikti!' diye sasiriyordu. Cevdet Simsek Hoca kendi çocuklarindan daha ileri tuttu beni."

- "Hamidullah Hoca'nin cenazesini ben yikadim, cenaze namazini kildirdim"

SORU: "Istanbul'da hangi hocalari tanidiniz ve kimlerden egitim aldiniz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Ben sinifta kösede oturup herkesi görmeye çalisirdim. Sinifa ilk giden ögrenciydim. Otobüsle okula giderken Kur'an-i Kerim'in Almancasini ezberliyordum. Arapça kelimeleri buluyorum, Almancasinin yanina yaziyorum. Islami ilimlerle mesgul olan kimse, yabanci dil; Arapça, Farsça bilecek, Osmanlica okuyacak, anlayacak ama yabanci dil, özellikle Ingilizce yazacak, konusacak. Fakat okuma ve metni anlama seviyesinde Fransizca ve Almanca da bilecek ki o müstesriklerin kaynaklarinda geçen dili kendi anlayacak. 'Düsman öyle demis, yabanci böyle demis.' Desin, bir anlayin bakalim yabanci ne diyor? Onun için ben yabanci dile çok ehemmiyet veririm.

Yabanci dil merakim söyle basladi. Istanbul'da üniversitede biri dedi ki 'Seni bugün bir yere götürecegim.' Ben o zaman imam hatip okulunun ortaokul 2'nci sinifindayim. Imtihani hariçten verip Vefa Lisesine geçmek üzereyim. Arkadasim beni Istanbul Üniversitesinin Edebiyat Fakültesine götürdü. Üniversitenin kapisindan ilk kez giriyorum. Ondan sonra fakültede felsefe bölümünün bulundugu üst katlara çiktik. Felsefe bölümüne gittim. Küçük bir sinif, 10 kisi ya alir ya almaz. Bir masa var, etrafinda sandalyeye oturanlar var. Sinifta bir de tahta var, kitap raflari var. Sinifta Bekir Topaloglu ile birkaç arkadasi vardi. Biz de sinifta oturduk. Biraz sonra bir baktim sinifa bir zat girdi. Zayif, naif, kravatli, koyu elbiseli, saçlari yana taranmis ama tanimadigim bir zat. Bu zat Muhammed Hamidullah imis. Sinifta tahtaya Italyan sarkiyatçi Leone Caetani'nun 'Annali dell’Islam' (Islam Tarihi) eseri yaziliydi. Hüseyin Cahit Yalçin Osmanlica'ya tercüme etmis. Bu eseri tahlil ediyorlarmis. Muhammed Hamidullah, Caetani'nun Buhari'de geçen bir hadisi nasil yanlis anladigini Arapça konusarak anlatiyor. Yaninda bir adam, gri elbiseli, kravatli, saçlari yana tarali biri tercüme diyor. Tercüme eden kisi Fuat Sezgin imis. Sasirdim, üniversitede Arapça varmis. Arapça konusan kisi Muhammed Hamidullah imis. 'Ne isi var ya Fransa'da? Biz Anadolu çocuguyuz. Paris'i Fransa'yi duydugumuz yok.' diye düsünüyoruz. Ögreniyoruz ki Hamidullah aslinda Hindistanliymis ama memleketi isgal edilince Fransa'ya gitmis. Sonra Hamidullah Hoca Amerika'ya gitti, hastalandi. Hindistan'dan akrabalari bana telefon etti, hanimla beraber gittik. Hamidullah Hoca'nin cenazesini ben yikadim, cenaze namazini kildirdim. Florida'nin Jacksonville sehrindeki Müslüman mezarligina defnettik. Muhammed Hamidullah'in cenaze töreninin fotograflari var ama fotograflari torunu Sedide Hanim paylasmak istemedi. Ben de israr etmedim.

Hamidullah Hoca, Fransa'da 60 yil kaliyor ama Almanya'da doktorasini Almanca olarak hazirliyor. Sonra Fransa'da Islami Diplomasi baslikli Fransizca yazilan doktorasini hazirliyor. Fransa'da vatandaslik almiyor. Pakistan çagirip vatandaslik teklif ediyor, almiyor, Türkiye'ye davet ediyoruz, istemiyor. Hamidullah Hoca, 'Hayir benim memleketim Haydarabad Dekken'dir. Memleketimi Hindular isgal etti. Ben oraliyim.' diyor. Hindistan'a gitmiyor çünkü Ingiliz müstemlekesi orasi. Onun için Fransa'da yasiyor. Fransa'da komaya girdigi için hastaneye yatiyor. Ondan sonra Amerika'daki torunu Sedide Hanim gidip onu aliyor. Hamidullah'in pasaportu yok çünkü haymatloslara (vatansiz) pasaport verilmiyor. Hoca'nin bende belgeleri olabilir. Fransiz polisi belge vermis, resmi var, ismi var ama bu belgelerdeki memleketi hanesinde 'Haymatlos' (vatansiz) yaziyor.

Bosna Hersekli Muhammed Tayyip Okiç vardi. Okiç Hoca, Tito zamaninda Fransa'ya, Fransa'dan Türkiye'ye Ankara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesine geliyor. Okiç, ilahiyat fakültesinde bir tek hoca, saglam adam. Namazini kiliyor, efendi biri, Fransizca'yi iyi biliyor, Arapçasi iyi. Kimdir o? Muhammed Tayyip Okiç. Okiç Hoca, Erzurum'a Islami Ilimler Fakültesine geldi, sonra hastalandi. Talebeleri memleketine gitmesi için bir hafta ugrasti, zor izin aldilar. Bosna'da defnedildi. Muhammed Tayyip Okiç Hoca, Ankara Ilahiyat Fakültesinden çikti Erzurum'a geldi. Okiç Hoca da kayitlara haymatlos olarak geçti. Hamidullah ve Okiç Hocalar vatanlarindan atildi diye baska bir ülkenin vatandasligina geçmediler. Sahsiyet sahibi adamlar bunlar ama haymatloslar; pasaportlari yok. Bir yerden seyahat ederken vizeye müracaat ediyorsun. 3-4 ay bekliyorsun, izin, tahkikat yapiliyor. Hamidullah Hoca'nin Türkiye'ye gelisini takip ettigim için basima gelenleri biliyorum. Sirkeci'de Istanbul Emniyet Müdürlügünün büyük binasi vardi. Orada istihbaratçilar vardi. Ben evraklari takip ederken, beni ve vize çikarma dosyalarini arastiriyorlardi. Beni, 'Bu Hilafetçi mi?' diye sorguluyorlardi. Ben küçücük bir talebeyim, ne hilafetçisi. Tabii Türkiye'nin o dönem böyle bir hassasiyeti vardi. Yahu adam (Hamidullah Hoca) Ingiltere'ye giremiyor. Almanya'da, Fransa'da yasiyor. Vatansiz ama sahsiyet sahibi bir insan. 'Islam Peygamberi' diye 2 ciltlik kitabi Türkçe'ye iki kez tercüme edildi. O kitaba bakin, iste Hamidullah Hoca o. Muhammed Hamidullah Hoca'nin çalisma masasinda Fransizca sözlük vardi. Kur'an cebinde, hafiz. Namazinda niyazinda, müteserri, sözü yumusak söyler fakat vazgeçmez, egmez, bükmez. Hamidullah Hoca'ya gelip soru sorarlardi. Hamidullah Hoca, sorulan sorulara verdigi cevaplarla muhataplarini tatmin eden tek kisiydi.

Ahmet Davudoglu Hoca'dan bahsetmemiz lazim. Mert bir adamdi. Davudoglu Hoca tiknaz yapili, Arapçasi mükemmel bir zat. Üniversiteden biri, emekli bir profesör, 'Kur'an'da Hukuk' diye bir kitabi var, bizim enstitüde konferans verecek. Milli Egitim Bakanligi o profesörü konferans versin diye göndermis. Bu profesör konusmasinda 'Kur'an, ayet bu, hadis bu.' diyor. Profesör, Davudoglu Hoca'nin anlayisina uymayan bir yorum yapiyor. Laiklik vesaire ilgili yorumlar da yapiyor. Davudoglu Hoca, konferansi verecek kisiyi önceden bana söyledi, 'Yusuf bu gelen adamin konferansinda sen de bulun. Olur olmaz seyler söylerse karsi gel.' dedi. Tabii profesör konusurken bana sira gelmeden Ahmet Davudoglu Hoca'nin kendi kalkti ayaga.

Ahmet Davudoglu Hoca, Süleyman Efendi'nin (Süleyman Hilmi Tunahan) hemsehrisidir. Davudoglu kendi hatiratinda anlatiyor, Misir'dan geldigi zaman kendi memleketine gitmis, orada idama mahkum edilmis, iskence görmüs, zor kaçmis Türkiye'ye gelmis. Süleyman Hilmi Efendi, Adapazari'na geldi 2-3 defa, ben elini öptüm, bana dedi ki 'Sen ne yapiyorsun?' Arapça egitimi gördügümü söyledim. Süleyman Efendi, 'Emsile kitabinda her kelimenin altinda Osmanlica manasi var. Osmanlica'ya alisman için o manayi izah sadedinde onlari bir deftere yaziver.' dedi. Tamamini yazdim. Vefa Lisesinde geometri, cebir ve fizik hocasi 'Sifirci Hayrettin' unvanli bir hocamiz vardi, beni severdi. Hayrettin Hoca derste bir seyi anlatirken ben hocanin anlattiklarini defterime hizlica Osmanlica olarak yazardim. Osmanlica'yi çabuk yazardim. Latin harfleriyle hizli yazmak zor. Osmanlica ile Arapça ve Latin harflerini karsilastirdiginiz zaman Osmanlica çok az yer isgal ediyor. Latince ve Arapça, Fenike alfabesinden geliyor.

Davudoglu Hoca, Yüksek Islam Enstitüsünde esip gürleyen mübarek bir adam. Böyle pehlivan yapili bir insan. Bir gün sinifta derste, 'Ben bilirim onlari. Muhammed Abduh, Resit Riza'yi Misir'dan bilirim" diyor. Yani biraz modernistlerden bahsediyor. Onlarin aleyhinde konusuyor. Sonra Hoca, 'Bizden de o modernistlere katilanlar var. Mehmet Akif Ersoy. 'Dogrudan dogruya Kur'an'dan alip ilhami / Asrin idrakine söyletmeliyiz Islam'i" diyor. Ne münasebet! Fikih ilmi ne olacak? Ulema ne olacak?' diye kükrüyor hoca. Böyle söyleyince tabii biz talebeler yutmayiz? Neredeyse bir kiyam yapiyorduk. Baskasi söylemediyse ben söyleyeyim. Istanbul Yüksek Islam Enstitüsünde egitim gören 3'üncü devreyim. 2'inci devre Hayrettin Karaman ve Bekir Topaloglu, birinci devreden olanlari unuttum. Ahmet Davudoglu modernistler hakkinda konusunca, sinifta Mustafa Sabri Sözeri vardi. Evvela Ahmet Davudoglu'nun siniftaki o kiyam hareketini Mustafa Sabri Sözeri bastirdi, idare etti, yumusattilar. Tabii bir sonraki derse Mahir Iz geliyor sinifa.

- "Uluslararasi I?slam Aras¸tirmalari Merkezi kurulmasi lazim."

Mahir Iz, Mehmet Akif'in talebesi, Taceddin Efendi Dergahi'nda Mehmet Akif oturup çayini yudumlarken, talebesi Mahir Iz Farsça divan okurmus. Muhammed Ikbal ile Mehmet Akif birbirlerini görmemis ama birbirlerini seviyorlar. Ikbal, Akif'e Farsça siirlerinin yer aldigi Cavidname, Peyam-i Masrik, Armagan-i Hicaz kitaplarini göndermis. Mahir Iz, Hoca'ya (Mehmet Akif) kitaplari okuyor. Mehmet Akif Ersoy da 'Öyle mi! Ne büyük adam canim?' diyormus. Hoca hem çayini içiyor hem böyle talebe yetistiriyor. Çünkü metot o. Güçlü talebe kendi okur hocaya. Mahir Hoca, 'Dogrudan dogruya Kur'an'dan alip ilhami / Asrin idrakine söyletmeliyiz Islam'i.' dizelerinin niye yazildigini, Akif'in hiçbir zaman fikihçilari, müfessirleri disari birakmadigini, Safahat'taki diger siirlerinde fikihçilari, müfessirleri takdir ettigini, siirleri bütün içinde anlamak gerektigini biliyor. Mahir Iz demek Mehmet Akif demek. Ahmet Davudoglu Hoca müteserri, fikihçi ama Mahir Iz ehl-i edep, ehl-i tasavvuf, ehl-i hal bir zat. Hocalarimdan aldigim terbiye geregi hocalar arasindaki ihtilaflara girmem ama o kadar çok ihtilaf var ki. 'Ilmü'l hilaf ve'l-cedel' çok önemli. Onun için benim dünyaya teklif ettigim, 50 küsur senedir söyledigim seyi tekrar edeyim. Teklifime göre, bütün Islami eserleri eskiden yeniye kronolojik sekilde kompüterize edecegiz. 1000 alimi, kurulacak dünya islam arastirmalari merkezine toplayacagiz. Dünyada Uluslararasi Islam Arastirmalari Merkezi kurulmasi lazim. Böyle bir yapiyi kurmadiysan, o hoca baska hocayi itham edecek, bu bunu yarim, eksik anlayacak.

Mahir Iz Hoca sevilen, gürleyen, ümmetin sesi, bir ehl-i edep, kafasinda siirler olan, Osmanlica, Arapça bilen bir zat-i serif. En çok sevdigim hocalarimdan biri ve talebelerin elinden tutan, sahip çikan bir zat. Onun vefati sirasinda bulundum. Mahir Iz, SSK Pasabahçe Devlet Hastanesi'nde vefat etti, cenazesinde bulundum. Cenazesinin yikanmasinda bulundum. Mahir Iz, cenazesini Kizil Minare Camisi Imami Mahmut Bayram ya da Nedim Urhan yikasin diye vasiyet etti. Mahmut Bayram o sira köydeymis. Cenazeye Mahmut Bayram yetisemedi yahut gelemedi ama Nedim Urhan cenazesini yikadi ve cenazesini 3 kisi gömdü. Ben, Osman Öztürk, - Osman Öztürk onun halifesi olabilecek bir arkadastir - ve bir de bir adam geldi, 'Ben de cenazeye katilabilir miyim?' dedi, katildi. O kisiyi sonra ögrendim, Bandirmali Tatlici Ali Efendi imis. Mahir Iz'in cenazesi de Sahra-i Cedid Camisi'nin kabristanina defnedildi. Hoca'nin iki kabir uzaginda Elmalili Hamdi Efendi'nin kabri var. Mahir Hoca'ya evliligimizi de borçluyuz, yani çok sey borçluyuz. Talebeye sahip çikan, babacan, talebeye kendini vakfetmis bir hocaydi. 'Dikili agacim yoktur benim. Tek basima maasimla geçinirim.' anlayisina hakimdi. Mahir Hoca maasini alir, önceden bildigi ihtiyaç sahibi kimselere maasinin zekatini, 40'ta birden fazlasini verirdi. Bu uygulamayi baskasina da tavsiye ederdi. Kendini talebeye ve ümmete vakfetmis bir zat idi.

Ömer Nasuhi Efendi, Yüksek Islam Enstitüsünde kelam ilmini okuttu. Ömer Nasuhi Efendi'nin hiç güldügünü görmedim. Fötr takar, uzun cübbe giyerdi. Müftülüge arka kapidan girer çikar, yürüyerek eve giderdi. Evi, Fatih Camisi'nin altindaki Gelenbevi Ortaokulunun yanindaydi, medreseye yakindi. Ömer Nasuhi Efendi'yi ne kimse tanir, ne kimse görür, ne de o kimseyle konusurdu. Kitap yazan bir adam. 8 ciltlik Hukuk-i Islamiyye ve Istilahat-i Fikhiyye Kamusu'nu ve o Büyük Islam Ilmihali'ni kim yazar? Ondan baska kimse yazamaz. Kendi dünyasinda bir adam. Çünkü Erzurum'da yetismis. Bakmis ki cumhuriyet devri, inkilaplar, ihtilaller... Kazin ayagi öyle degil. Fötrü giy, sakalini birak, isini yap. Yani geçmis, gitmis. Öyle bir zat. Allah rahmet eylesin. Ömer Nasuhi Efendi kendi aleminde yasayan, idare eden biriydi. 1960 ihtilali oldu. Ankara'ya Diyanet Isleri Baskanligi görevine gitmek istemiyor. Bizim bas müezzinimiz Mahmut Özcanli, 'Hoca harcandi.' dedi. Ankara'da dayanamadi, Mahmut Özcanli'nin dedigi çikti. Çünkü Ankara'nin karisik diplomatik yapisi var. Cemal Gürsel, Ömer Nasuhi Bilmen'e, 'Hemsehrimsin.' dedi. Zorla Ankara'ya götürdüler, zorla emekli olmak zorunda kaldi. Çünkü Ankara'nin bu çetrefil politikasina dayanamadi.

Ahiskali Ali Haydar Efendi'yi uzun müddet gördüm. Mahmut Efendi (Ustaosmanoglu) Karadeniz'den geldigi zaman Ismailaga Camisi'nde imamlik yaparken Ali Haydar Efendi'yi Ismet Garibullah Tekkesi'nde gördüm. O bölgede kösede cami yoktu eskiden, cami yapmislar. Ismet Garibullah Tekkesi'nde büyük bir duvar var, duvara yaklastigimiz zaman sagda kapi var. O kapi açilinca içeride sefer tasi gibi böyle ahsap bir bina ve büyük bahçe var. Orada Ali Haydar Efendi sohbet yapardi, sohbette 10 kisi ya var ya yoktu. Emin Saraç'in kayinpederi Ali Yekta Sundu vardi. Emin Saraç'in nikahinda bulundum. Emin Saraç Misir'a gitmeden önce Üçbas Medresesi'nde kaliyor ve Ahiskavi Ali Haydar Efendi'ye ders okuyor. Ahiskavi Ali Haydar Efendi de Mesihat'ta (Seyhülislamlik) 4 mezhep müsevvidi. Yani Seyhülislamliga bir fetva geliyor, o fetvayi arastiriyor, fetvayi yaziyordu. Sonra kaynaklariyla beraber Seyhülislam'a gidip 'Bu fetva böyle soruldu. Böyle cevap yazdim.' 'El Cevap: Olur' diye imzaya sunuyor. Yani büyük alim. Ali Haydar Efendi gibi bir adam nadir bulunur. Iskilipli Atif Efendi ile beraber mahkemede yargilandi ama Ali Haydar Efendi kurtuldu. Ismet Efendi Tekkesi'nde sohbetlerini dinledim. Sohbetlerinde 10 kisi ya var ya yoktu. Oranin bas müritleri 2 kisiydi. Ali Yekta Sundu Hirka-i Serif Camisi'nde imamlik yapti, ben müezzinlik yaptim. Bas müritlerden biri de Besiktas Müftüsü Fuat Çamdibi'ydi. Çamdibi'nin oglu Vefa, imam hatipte sinif arkadasimdi. Iki tane hoca, eski alim. Ali Haydar Efendi hatta dermis ki, 'Bu ikisi benim iki gözümdür. Biri bu (Ali Yekta Sundu), biri bu (Fuat Çamdibi).'

Ali Haydar Efendi irtihal edince cenazesinde de bulundum. Fatih Camisi'nde cenaze namazi kilmak için müsaade etmediler. 1960 askeri darbesi dönemindeyiz, helikopter tepemizde dolasiyor. Bundan dolayi Ali Haydar Efendi'nin cenaze namazi Yavuz Sultan Selim Camisi'nde kilindi. Cenazesi Fatih Camisi'ndeki hazireye gömülmek istendi, ona da müsaade edilmedi. Edirnekapi Sakizagaci Mezarligina defnedildi. Burada bahsettigim bu hocalarin disinda benim Istanbul'da oldugum halde niye gidip ziyaret etmedim diye esef duydugum 1-2 hoca var. Biri, Ermenekli Saffet Efendi. Digeri de Kadiköy Müftüsü Ahmet Mekki Efendi'ydi.

Tabii Mahmut Bayram Hoca'dan bahsetmemek olmaz. Istanbul Imam Hatip Okulunu Arapça konusunda ihya eden Kizil Minare Camisi imami Mahmut Bayram'dir. Arapça konusunda firtina gibidir. Bana, 'Sen dünyada Arapça meraki, ögretimi vesairesi için cennete girecek birisini göster.' deseler, Mahmut Bayram'i gösteririm. Arapça ögretmek için yaratilmis bir adam. Arnavut Hüsrev Hoca'nin talebesidir. Mahmut Bayram, imam hatip okuluna derse gidiyor. Tahtayi silmek için silgiyi oldugu yerden almak için zaman kaybetmektense hemen ceketiyle silen adamdir. Kapinin önündeyken ders zili çaldi mi içeridedir, teneffüs zili çaldi mi siniftan çikar.

Necmettin Erbakan Hoca'yi tanidigimda Istanbul Lisesinde talebeydi. Necmettin Erbakan tiynet olarak cin gibi bir adamdir. Necmettin Erbakan ile bizim kayin biraderler, ögrencilerin rahat namaz kilabilmesi için lisede cami açmislardi. Bu zatlari, Anadolu'dan gelen ögrencileri toparlayan, ihtiyaçlarini gidermeye çalisan Hasip Efendi'dir."

- "Amerika'da her ay 35 dinin temsilcisiyle bir araya gelirdik, tek Müslüman bendim"

SORU: "Amerika'ya gidisiniz nasil oldu?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Dünyanin, özellikle Amerika'nin; Osmanli / Türk ve Islam ilim irfanina ihtiyaci var. Islam dünyasi, Amerika'nin Islamlasmasina katkida bulunmuyor. Simdi ABD'de Cemaat-i Teblig ve Güney Afrika'dan irsat gruplari var ama onlarla olmaz. Osmanli'nin cami, medrese ve tekke gibi sosyal yapilari iyi tahlil edilerek ABD'de egitim ve teblig çalismalarinin yapilmasi gerekir. Amerika'daki insanlar yumusak Hiristiyan'dir, onlara Protestan denir. Protestanlar, Katoliklerin din zulmünden kaçmak için yerini, yurdunu birakip Amerika'ya kendilerini atmislar. Kilise'deki ritüeller seremonyal bir seydir. Insanlar hafta içinde çalisiyor, hafta sonu da sosyallesmek amaciyla ailesiyle kiliseye gidiyor. Çocuklar oynuyor, dul kadinlar ayri bir alanda toplaniyor. Kilise orada bir ihtiyaç, bir sosyal bulusma yeri. Din degil, Hristiyanligin ahkami yok. Amerika'nin muhtaç oldugu bir tek sey var, o da Islam. Amerika'da her ay 35 dinin temsilcisiyle bir araya gelirdik. Tek Müslüman bendim. Beni severlerdi, kendi aralarinda kavga ederlerdi ama ben güzelce anlatirdim.

Erzurum'dan ayrildim, Ankara'ya geldigimde baroya kaydoldum. Libya'ya ve baska Islam ülkelerine sirketlerin hukuki islerini çözmek için gittim. Kizlarimdan Merve Kavakci tip fakültesi 2'nci siniftayken basörtüsü nedeniyle okula alinmiyor. Merve ve diger kizlarimin basörtüsüyle okuyabilecegi okul aradim. Önce, El-Ezher Üniversitesinin rektörü, rektör yardimcisi ve dekaniyla görüstüm. Kizlarimi okumalari için El-Ezher'e gönderecektim, vazgeçtim. Pakistan'da bir üniversite var, oraya göndermek için para yoktu. Daha sonra Amerika'dan bir mektup geldi. Mektupta, 'Biz sizin isminizi duyduk. Amerika'ya bize konferans vermek üzere gelir misiniz?' diyor. O dönem Devlet Planlama Teskilatinda çalisiyordum. ABD'ye gitmek için 15 gün izin aldim. Uzun sözün kisasi kizlarima basörtülü okuyacagi bir okul ariyorum. Amerika'ya Dallas'a konferansa gittim. Dallas'ta bir tek Islam merkezi var, baska hiçbir sey yok. Bir tek helal et satan bakkal var, kimse yok. Konferans bittikten sonraki gün Amerika'dan ayrilacagim, bana dediler ki, 'Yusuf Bey, biz size söylemedik. Devamli buraya gelmeni isteriz.' Beni oraya davet eden kurumun adi Kuzey Teksas Islam Dernegi idi. Bu kurulusun daveti üzerine ABD'ye gittim. Kizlarimizi oraya götürüp kolejde (üniversitede) okuttum. Kimse 'basörtülü okuyamazsin' demedi. Kizlarim orada birakip Türkiye'ye dönerek Necmettin (Erbakan) Bey'in yaninda, kendisine destek olmak için politikaya girmeyi düsünüyordum. Kuzey Teksas Islam Derneginin daveti üzerine, ABD'de onlarin camisinde imam olarak göreve basladim. Hayatimin en verimli devresini orada yasadim.

Amerika'ya gelmis egitimli, ilim sahibi birçok Arap var. Bunlarin sikintilarini, ihtiyaçlarini gidermeye çalistim. Kimsenin mezhebine karismadim ama 'Ben Hanefiyim.' dedim. Onlara uygulamalardaki farkliliklari anlattim. Zaten oralarda mukayeseli mezhepler tarihi ve fikih bilmek çok önemli, yoksa kavga çikiyor. Onlari yumusattim fakat yumusatmanin metodu, kendin yumusak davranacaksin. Camiye gelen bütün çocuklara seker dagitirdim. Ben ABD'den ayrildim ama oradaki Müslümanlar hala bana internet araciligiyla fetva sorarlar, ben de cevaplarim. Bilgili, efendi, baski yapmaz, fikrimi söylerim ama baska mezhebi itip kakistirmam. Biz bunu Muhammed Hamidullah ve diger hocalardan gördük. Hristiyanlarla toplantilara gittim, onlardan çok sey ögrendim. Amerika'nin, Dallas'in en büyük kilisesinde Papa 2'nci Jean Paul öldükten sonra merasim yapildi. Merasimin yapildigi kilisede tek Müslüman bendim, profesörlük cübbemi giydim. Orada ben, Ali Imran Suresi'nin 64'üncü ayetini yani, 'De ki: 'Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramizda müsterek olan bir söze gelin. Yalniz Allah'a tapalim. Ona hiçbir seyi ortak kosmayalim ve Allah'i birakip da içimizden bazilari diger bazilarini Rab edinmesin. Eger yine yüz çevirirlerse, 'Sahit olun ki biz Müslümanlariz' deyin.' ayetini okudum. Kilisede herkes bana bakiyordu."

- "Papa 16. Benedictus ile özel bir görüsmemiz olmadi"

SORU: "Papa 16. Benedictus'un Nisan 2008'de ABD'yi ziyaretinde kendisiyle bas bas görüstügünüze iliskin iddialar var. 'Fetullah Gülen'i, Papa 16. Benedictus ile görüstü diye elestiriyorsunuz ama Yusuf Ziya Kavakci da görüsmüs. Bu hiç gündeme getirilmiyor.' deniyor. Bu elestiriyi nasil degerlendiriyorsunuz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Bas basa degil ama bir görüsme var. Evvela benim bu tartismalardan haberim yok. Papa 16. Benedictus ABD'ye geldiginde bir toplantida görüstük. Islamic Circle of North America (ICNA) Amerika'nin en büyük kurulusu. Ben oranin 10 sene azasiydim. Amerika ve Kanada Müslümanlarinca seçilmis 12 kisi var. 12 kisi arasinda tip ve sosyal bilimler gibi branslarin baskanlari var. Bu 12 kisi içinde ben de varim. Bu kurulusta 2 kez baskan seçiliyorsun. Ben 2 kez baskan seçildim, ara verildi, 3'üncüsünde ben kendimi aday göstermedim. Baskalari beni aday gösterdi, beni tanimadan Müslümanlar seçtiler. ICNA çok sakin, kavgaci olmayan bir teskilattir. Amerika'da Fikih Konseyi'nin azasiydim. 'Ismimi silin.' dedim istemediler, Türkiye'ye gelince zorla sildirdim. O toplantiya davet edildik. Merve de vardi. O toplantida belki 150 kisi vardi. Yani Amerika'daki ayri ayri dinlerden temsilciler vardi. Ben Benedictus'a özel bir sey göstermedim. Toplanti Katolik Kolombiya Üniversitesinin bahçesinde yapildi. Benedictus toplantiya arabayla geldi, koltuk gibi bir sandalyede oturdu. Bize genel seyler söyledi. Benedictus'a kalabalikla yanimizdan geçerken 'Merhaba.' demis olabiliriz. Benedictus ile özel bir görüsmemiz olmadi. Benedictus toplantiya katilan herkese kutu içinde üstünde kendi resmi olan arma veya madalyon gibi bir sey verdi.

Dünyada olmayan, Amerika'da hiç olmayan 'Kur'an Akademisi' okulunu kurduk. Ilkokul, ortaokul, lisenin bulundugu bir özel okul. Akademiye okul öncesi talebesi de aldik. Amerika'da Islami okullar var ama bizim kurdugumuz okulda yüzde yüz hafizlik, Arapça, Kur'an'dan örnekler ve cümlelerle Arapça egitimi var. Türkiye'den hoca bulamadik, Suriyeli, Misirli, Tunuslu ögretmenleri topladik. Onlara, Kur'an'daki 500 temel kelime, ailelerin en çok kullandigi temel kelimeleri ve Kur'an'dan cümlelerin bulundugu liste hazirlattim ve çalistirdim. Bu hazirladigimiz notlarla çocuklari egitmeye basladik. Böyle bir okul kurdum. O okul epeyce muvaffak oldu ama tam muvaffak olamadi. Türkiye'den Kur'an-i Kerim götürdük fakat bizim Kur'an-i Kerim sayfalari ile Pakistan'daki Kur'an-i Kerim sayfa ve baskilari farkli. Pakistanli hafiz hocalar, 'Biz Türkiye'den gelen Kur'an-i Kerim'i okutamayiz.' dediler. Türkiye'den getirdigim Kur'an-i Kerimler ortada kaldi. Akademideki çocuklar okulu basariyla bitirdi. Ondan sonra üniversitenin temeli olacak 'Suffe Islam Semineri' diye bir yer kurdum.

Islam dünyasinda bir stratejik düsünme kabiliyeti olmali. Bu kapsamda uzun bir yatirim, 100-150 senelik bir program stratejisi kurulacaksa Amerika'da Islam'i yayma stratejisi baslatilmali. Avrupa'da Islam yayilmasi daha zordur, orasi kin dolu. Avrupa'ya Kuzey Afrika'dan isçiler, az okumus kimseler gidiyor. Türkiye'den Almanya'ya gitmis isçi. Avrupa, Osmanli dolayisiyla da Müslümanlara kin besliyor. Amerika'da Müslümanlara karsi en azindan bu seviyede kin yok. Amerika nisbeten yumusak yani Islam'a müheyya. Amerika'da camiler açacaksin, güzel imam yetistireceksin. Güney Amerika'dan da Ispanyolca konusan talebeler alacaksin, yetistirip oraya göndereceksin, destekleyeceksin. 100 senelik bir stratejiden bahsediyorum. 'Strategy of Islamization of USA (ABD'yi Islamlastirma Stratejisi)' seklinde bir programin varsa gel beraber yapalim."

SORU: "Islam dünyasinda özellikle Osmanli imparatorlugunun çöküs döneminde ortaya çikan tek dogrucu ve tekfirci zararli akimlar diger Islam ülkelerinde hizla yayilmisken, Türkiye'de kitlesellesemedi. Diger Müslüman ülkelerin çogunda yayginlasan bu akimlarin Türkiye'de o çapta yayginlasamamasini neye bagliyorsunuz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Ben 50-60 sene evvel ateizmi, gnostisizmi, agnostisizmi duymadim. Biz Türklerin yani Osmanli'nin kendi havasi, efendi, kibar yapisi vardi. Osmanli tasavvuf düsmani degildi. Yani biz yumusak adamlariz. Bizde centilmenlik vardi ama hir, gür, kavga yoktu. Sonra ne oldu? Iran'da önce Siilik sonra Humeyni etkisi yasandi. Küresellesmenin etkisiyle dünyada birçok olay yasandi. Küresellik geldi, silip süpürdü. Tabii herkesin cebinde ayni telefon, televizyon. Ayni anda uzaktaki konusma burada izlenebiliyor. Küresellik olunca gençlerin fikirleri karisti, yaslilar dünyada olani izah edemiyor. Insanlarin hem gönüllerine hem de aklina hitap edecek din görevlilerine ihtiyaç var. Osmanlilardan tevarüs edilen çogulcu din anlayisi sayesinde Türkiye'de tek dogrucu ve tekfirci zararli akimlar yayginlasamadi."

SORU: "Osmanli'nin çöküsü ve Islam dünyasinin merkezini kaybedisiyle birlikte cografyamizin farkli bölgelerinde emperyalizme karsi direnis, bagimsizlik mücadeleleri, isgale karsi hareketler gelisti. Bugün ise birçok yerde basi sonu hesap edilmemis sözde cihad fetvalariyla Müslümanlari kaosa, teröre ve siddet sarmalina sürükleyen DEAS benzeri terör akimlari ve bölücü gruplar var. Siz bu ve tahrip edici yapilari nasil degerlendiriyorsunuz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: Bu (DEAS benzeri terör akimlari ve bölücü gruplar) büyük bir afet. DEAS, Boko Haram, El Kaide benzeri terör akimlari ve bölücü gruplarin ortaya çikma nedeni evvela cehalet, gerçek Islam'in bilinmeyisi ve Müslümanlarin ortak karar mercii olmamasidir. Oradaki bas, buradaki bas, herkes bas… Bunlarin dinleyecegi bir üst fetva merci gibi bir makam yok. Tabii dis güçler, büyük istihbarat organizasyonlari da rol oynuyor. Orta Dogu'daki petrol kaynaklarinin üzerindeki menfaatler rol oynuyor. Küresellesme ve teknolojinin gelismesi gibi sebepler dolayisiyla marjinal olmasi lazim gelen kuruluslar sesini çikarabiliyor, müessir olabiliyor. Tabii dünya istihbarat kuruluslari büyük rol oynuyor."

SORU: "Alemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed'in dininin bugün terörle yan yana aniliyor olmasini nasil degerlendiriyorsunuz? Islam terör, tedhis ve tekfir hareketlerini caiz görür mü? Islam'in tüm insanligin hidayetini hedefleyen bir din oldugunu, Hazreti Muhammed'in alemlere rahmet olarak gönderildigini dünyaya nasil anlatiriz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Her köyde her mahallede aksiyoner, aktivist, dinamik, canli bir imam olsun istiyorum. Her kapiya gidecek, herkesin adini bilecek, dertleri varsa çözmeye çalisacak. Islam denen mübarek din, bir temsilci ister. Bu temsilci aksiyoner, ciddi, dinamik, efendi, çok bilgili olmasi lazim. Ama beyne ve kalbe de nüfuz eden biri olmali. O mahallenin bütün insanlarini ziyaret edecek. Ihtilaflarin çözümünün nasil olacagini iyi bilecek."

- "FETÖ'cüler yurt disinda Türkiye aleyhinde hareket ediyorlar"

SORU: "15 Temmuz darbe girisimiyle ülkemize ve milletimize yönelik hain niyetleri tamamiyla ortaya çikan FETÖ'ye bakisiniz nedir? Bu örgütün toplumumuza ve inanç dünyamiza verdigi zararlar nelerdir?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Fetullah Gülen'i bir defa gördüm. Egitim, ögretim çalismalariyla basladi, sonradan meger dal budak salmislar. Orduya girmisler, generaller emekli olmus, yerlerine seçilmisler, kendi adamlarini yükseltmisler. Hakimlerin, savcilarin, polislerin listeleri önceden hazirlanmis. Bunlardan hiçbirinden benim haberim yoktu, sastim kaldim. Hele 15 Temmuz darbe girisimi ne istir? Uçaklar uçup Cumhurbaskanligi Külliyesi'ni, Özel Harekat Baskanligini, Meclis'i bombaliyor. Bu nasil olur yahu? Ben bu ise sastim kaldim. Hayretler ettim. FETÖ hakkinda önemli belgeler yayimlandi. Gülen 15 yasindayken CHP'den birtakim adamlarla irtibata geçmis. Eski CHP Genel Sekreteri Kasim Gülek'in cenaze namazini kildiriyor, Ecevit ile tanisiyor. Mason locasina bagli olduguna dair belgeler yer aliyor. Ben sadece onu atesli konusan, ilkokul mezunu bir vaiz, talebelerle ilgilenen biri olarak biliyordum. Gaybubet evleri, diger çalismalar… Dünya istihbarat örgütleri, büyük güçler, FETÖ'yü evirmisler çevirmisler, eskiden beri böyle bir örgütü hazirlamislar."

- "FETÖ, Islam dünyasinin ve Bati'nin Islamlasmamasi konusunda bir fitnedir."

SORU: "FETÖ'nün kendi hain hedeflerine ulasmak için basta ABD olmak üzere uluslararasi alanda yayginligini ve etkinligini artirmak amaciyla 'dinler arasi diyalog' anlayisini öne çikardigi görülüyor. Siz bu tür çalismalara nasil yaklasiyorsunuz?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Fetullah Gülen'in adamlari ABD'de benim talebelerimin bulundugu toplantilara hiçbir zaman gelmediler, hep karsi çiktilar. Merve'nin (Kavakci) konferansa davet edildigi üniversiteleri sabote ettiler. Fetullah Gülen'in adamlari hep bize karsi çikti. Amerika'da bizim oldugumuz yerde 4-5 üniversite var. Benim talebelerim orada Islam Derneginin baskani. Bu dernegin baskani Muhammed Zeyd, üniversitede Müslüman bir toplulukla masa kuruyorlar. Cuma günü Islami bir çalisma yapiyor, hutbe okunuyor. FETÖ'cüler de gelip biraz uzakta ayri bir masa kuruyor. Bizim oldugumuz bölgede cemaat çok kalabalik oldugu için baska bir bölgede mescid kiraladik. Yeni mescidin açildigi yerdeki cemaati o mescide yönlendiriyoruz. FETÖ, kiraladigimiz mescidin karsisinda bizim alamadigimiz 1,5 milyon dolar degerindeki merkezi alip diyalog merkezi olarak kullandi. Diyalog merkezinde teravih kiliyor, mescide teravihe gelmiyor. FETÖ'nün tutulur tarafi yok. FETÖ elebasi Gülen ölecek. Simdi onun adamlari ne olacak? Yurt disinda Türkiye aleyhinde hareket ediyorlar. Türkiye'den yurt disina gidenleri rahatsiz ediyorlar. FETÖ, Islam dünyasinin ve Bati'nin Islamlasmamasi konusunda bir fitnedir."

SORU: "Hocam sizin yabanci dil ögrenirken de kendinize has bir yönteminiz olmus. Biraz bahseder misiniz bundan?"

YUSUF ZIYA KAVAKCI: "Kur'an-i Kerim'in Türkçe mealini, hafizsan Arapçasini önüne koyacaksin. Örnegin 'el-hamdü' kelimesinin Ingilizce karsiligini bilmiyorsan bakacaksin. Hamd kelimesinin Ingilizce'deki karsiligi 'praise'dir. Kelimenin kirmizi kalemle altini çizeceksin. Gençligimde bu yöntemle Kur'an-i Kerim'e basindan sonuna kadar baktigimda bilmedigim 3 bin kelime çikti. Ondan sonra onlari her güne bölerek ezberledim. Ayetleri okuyorum, Ingilizcesini hatirliyorum. Bu sekilde Almanca, Fransizca'yi ögrendim. Fransizca'dan tercüme eserlerim de var."



Yurt Dünya 25.06.2020 12:02:03 0

İlginizi Çekebilir

1

Otomobil kanalete düştü: 2 ölü

2

Yeşilay Genel Başkanı Dinç’ten Osmaniye’ye Ziyaret

3

Özel İdareden Sumbas’ta Yol Çalışması

4

Kadirli’de hibe desteği bilgilendirmesi

5

Av. Akif Özer Vefat Etti

6

Karaçay Şelalesi’nde 3 kişi kayboldu

7

Vali Dr. Erdinç Yılmaz Üniversiteli Gençlerle Buluştu

8

Vali Yılmaz, soğuk havaya rağmen gezilerini sürdürüyor

9

Osmaniyespor, Çankayaspor maçı hazırlıklarını sürdürüyor

10

Başkan Kadıoğlu, Öğretmenler Günü Etkinliğine Katıldı