Tarih: 25.01.2023 10:58

Uzmanı dikkat çekti: "Hipotiroidi aynı aileden kadın bireylerde sık olarak görülür"

Facebook Twitter Linked-in

Hipotiroidi hastalığının kadınlarda erkeklere oranla 8-10 kat daha sık görüldüğünü ve genetik özelliği nedeniyle halk arasında "ana-kız hastalığı" olarak anıldığını belirten Endokrinolog Prof. Dr. Emre Bozkırlı, hastalığın belirtilerinin toplumda sık rastlanan şikayetler olması nedeniyle tanı konulmasının geciktiğini söyledi.
Adana Acıbadem Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Bozkırlı, tiroid hormonlarının yeterli düzeyde bulunmaması durumu olarak tanımlanan hipotiroidi hakkında önemli bilgiler verdi. Prof. Dr. Bozkırlı, her insanın boynunun ön alt kesiminde, tiroid adını verilen tiroid hormonlarını salgılayan kelebek şeklinde bir iç salgı bezi olduğunu ve vücuttaki tüm sistemlerin fonksiyonlarını doğru şekilde yürütebilmeleri için bu bezin sağlıklı çalışmasının şart olduğunu vurguladı.
Bu durumun içten kaynaklanan veya dış müdahalelere bağlı sebepleri olabildiğine değinen Prof. Dr. Bozkırlı, "Toplumda en sık görülme sebebi ’hashimoto tiroiditi’ adı verilen tiroid bezinin kronik, ilerleyici ve zamanla tiroid dokusunun harabiyetine neden olan iltihabi hastalığıdır. Bu hastalıkta iltihabın sebebi herhangi bir organizma değil, otoimmün reaksiyon denilen bağışıklık sisteminin bilinmeyen bir nedenle tiroid dokusuna karşı antikorlar üreterek onu tahrip etmesidir" dedi.

"Halk arasında ’ana-kız hastalığı’ deniliyor"
Hastalığın, kadınlarda erkeklere göre 8-10 kat daha sık görüldüğünü ve toplumda görülme sıklığının yaklaşık olarak yüzde 2-5 olduğuna değinen Prof. Dr. Bozkırlı, tüm yaşlarda görülebilmekle birlikte, 30-50 yaş arası kadınlarda daha sık rastlandığını söyledi.
Hastalıkta genetik yatkınlığın çok belirgin olduğunun altını çizen Prof. Dr. Bozkırlı, "Özellikle aynı aileden kadın bireylerde sık olarak görülür. Bu nedenle Anadolu’da halk arasında ‘ana-kız hastalığı’ olarak da adlandırılır. Hastalığın erken evrelerinde tiroid hormonları normal seviyelerde olup, tiroid bezinde guatr olarak isimlendirilen büyüme meydana gelir. Hastalık ilerledikçe hormon seviyelerinde azalma olurken, tiroid bezi boyutlarında da küçülme meydana gelir" diye konuştu.
Prof. Dr. Bozkırlı, hipotiroidinin diğer sebepleri arasında; tiroide yönelik cerrahi girişimler, bazı tiroid hastalıklarında uygulanan radyoaktif iyot tedavisi, boyna yönelik radyoterapi öyküsü, bazı ilaçların kullanımı (lityum, amiadaron, immünoterapiler, bazı kanser tedavileri) ve diğer bazı tiroidit türlerinin sayılabildiğini de aktardı.

Belirtileri toplumda çok sık görülen şikayetler
Belirtilerinin toplum içinde çok yaygın rastlanan şikayetler olduğu için hipotiroidi hastalarına geç tanı konulabildiğine dikkat çeken Bozkırlı, başlıca belirtileri şöyle sıraladı:
"Halsizlik-yorgunluk, çabuk yorulma, ellerde-ayaklarda ve göz çevresinde ödem, saçlarda kabalaşma-dökülme, seste kalınlaşma, kabızlık, anormal kilo artışı, soğuk ortamlara tahammülsüzlük, aşırı unutkanlık, konsantrasyon ve öğrenme güçlüğü, kadınlarda menstruasyon düzensizlikleri."
Hastalığa tanı koyma aşamasında kan tetkikleri (tiroid fonksiyon testleri: TSH, T3-T4 hormon düzeyleri ve tiroid otoantikorları: anti tiroglobulin ve anti tiroid peroksidaz) ve tiroid ultrasonografi kullanıldığı bilgisini veren Bozkırlı, tiroid sintigrafisi ve bilgisayarlı tomografi-MR gibi görüntüleme yöntemlerinin hipotiroidinin tanısında yeri olmadığını ifade etti.

"İlacın ömür boyu kullanılması gerekebilir"
Tedavisinin, tiroid bezi tarafından yeterli seviyede üretilemeyen tiroid hormonunun dışardan hazır olarak alınması esasına dayandığını dile getiren Bozkırlı, "Bu tedavi kalıcı düzelme sağlamaz, sadece eksiğin yerine konması olduğu için genellikle ömür boyu alınması gerekir. Eksik olan tiroid hormonlarının yerine konması ile 2-3 hafta içerisinde hastalarda belirtilerde belirgin düzelme izlenmeye başlanır. Yeterli düzeyde tedavi almakta olan bir hastanın tamamen sağlıklı bir bireyden farkı olmayıp, o dönemdeki şikayetlerini bu durum açıklamaz" diye konuştu.
Tedavinin en önemli özelliklerinden birinin ilaç dozunun değişkenliği olduğuna vurgu yapan Bozkırlı, "Uzun süre alması gerekenden yüksek dozda tedavi alanlarda kemik erimesi, uzun süre alması gerekenden düşük dozda tedavi alanlarda kalp damar hastalıkları gibi istenmeyen durumlar görülebilmektedir. Bu nedenle hastalarda 3-6 ay ara ile ilaç dozunun kan tetkiklerine bakılarak düzenlenmesi önerilir" diye kaydetti.

"Uygun tedavi alan tiroid hastaları gebe kalabilir"
Tedavi yönünden gebelerin özel ilgi gösterilmesi gereken bir grup olduğuna işaret eden Prof. Dr. Bozkırlı, "Eğer hamilelik öncesinde anne adayının bilinen hipotiroidisi var ve planlı gebelik düşünüyorsa, gebelik öncesinde mutlaka ilaç doz ayarlaması yapılması gerekmektedir. Bilinen hipotiroidisi olan bir kadının plansız gebeliği durumunda, en kısa sürede bu konuda deneyimli bir uzmana başvurması ve ilaç doz ayarlaması yaptırması uygun olur. Toplumda sıkça dile getirilen yanlış bilgilerden biri de tiroid hastalığı olan kadınların çocuklarının olmayacağı iddiası. Bu tamamen yanlış bir iddiadır, uygun tedavi almakta olan tiroid hastalarında infertilite gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak hipotiroidili kadınlarda bebek gelişiminin sağlıklı olarak ilerleyebilmesi için 4-6 hafta aralıklar ile ilaç doz ayarlamasının yapılması gerekir. Uygun gebelik takibi yapılan anne adayı hipotiroidili hastaların, normal sağlıklı gebelerden anne ve bebek ile ilgili riskler yönünden farkı bulunmamaktadır" diyerek sözlerini tamamladı.



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —