Dr. Fahrettin Şanal


Aczimin feryadı! 

Aczimin feryadı! 


Herkesin yaylalarda, denizde olduğu, 6 Temmuz 1982 tarihinde Çukurova'nın Osmaniye'sinde bir evde, fincan gibi iri, masmavi gözlerini dünyaya açan oğlumun hikayesini yazmak, bana akademik bir tez yazmaktan zor gelecek gibi görünüyor.  Oğlumun şansızlığı doğduğu gün, benim önceden kazandığım sezonluk Fullbright bursuyla ve eşimin de kerhen verdiği izinle Amerika'ya gitmiş olmamla başlıyor diye düşünürüm.  Daha sonraki yıllarda bütün hayatımızı ona göre dizayn edeceğimiz oğlumuza, ben illa babamın ismini verelim derken, babamın Mesut ismini vermesi bana hep kara mizah gibi gelmiştir. Gerçi Mesut isminin önüne büyük adamlar iki isimli olur düşüncesiyle kardeşim nüfusa kayıt ettirirken bir de Melih ismini koydurmuştu.  
İlk altı ay gayet normal görünümlü Mesut'umuzun, altı aydan sonra yaşıtlarından, sanki bir yarıştan çekilircesine, geri kalmaya başladığını fark ettik.  
Hemen Konya'da, Adana'da, Osmaniye'de çeşitli defalar çocuk doktoruna götürdük.  Bize ortak dedikleri "Bu sizin ilk çocuğunuz siz evhamlanıyorsunuz.  Biraz kemik zayıflığı var, oturamaması ondan.  Bol bol proteinli besinler verin, güneşe çıkarın. " şeklindeydi. Biz de elimizden geleni yapmış olmanın vicdani rahatlığıyla doktorların tavsiyelerini yerine getiriyorduk.  Bu arada hocalar, yatırlar vesaire gibi telkinleri sabırla göğüslüyor, ama çaresiz kalıyorduk.  
Evet çocuğumuzda doktorların bilemediği bir hastalık olduğu düşüncesi bizde gönül yorgunluğuna sebep oluyordu.  Bu arada evlilik borçlarını temizlemeye çalıştığımız için, ufkumuzu açacak maddi imkânımız da yoktu.  1983 yazında Menemen'de kısa dönem askerliğe gittiğimde kayınpeder Mesut'u Çukurova Üniversitesi'nde bir doçente götürüyor, 
Doçent "sarışın, renkli gözlü çocuklarda görülen, çok istisnai bir hastalık olan "Fenilketonüri"den bahsediyor.  Ancak bu hastalığın teşhis ve tedavisinin o yıllarda sadece Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hastanesi'nde yapılabildiğini, tedavi olmazsa ileri derecede zeka geriliği olacağını söylüyor. " Ben bunu duyduğumda kısa dönem askerliğim asırlık askerliğe dönüştüğü gibi, müthiş bir moral çöküntüsüne uğramıştım.  
On altı aylık oğlumuz, 14kg lık bir pelte gibiydi Hacettepe Hastanesi'nde tedaviye başladığımızda.  Bir de doktorlardan birisi "teşhiste geç kalınmış, beyin en büyük gelişmeyi ilk bir yaşında yapar" demez mi? Gel de umutsuzluğa kapılma.  
Memleketimiz Osmaniye'de akrabalar oğlumuzun hiçbir zaman yaşıtları seviyesine gelemeyeceğini duyunca güya bize "Kafanıza takmayın, her ailede bir deli olabilir.  Sağlıklı olsa idi de hayırsız olsaydı daha mı iyi olurdu ?" türünden teselli veriyorlardı.  Herkes eşimle akraba olup olmadığımızdan, dedelerin varsa işlediği günahların ceremesini çekip çekmediğimize kadar yorumlarda, isnatlarda bulunuyordu.  Ben de kul yapısı hukukta, birinin işlediği suçtan dolayı bir başkasını cezalandırma olmadığına göre ilahi hukukta niye olsun ki diye savunmaya geçerdim.  Bu tip yorumların genellikle insanların cahilliklerinden kaynaklandığını düşünürdüm.  
Doğal olarak sosyal çevremizi yavaş yavaş yitirmeye başladık.  Kendimizi çocuğumuza, hayattan kopmadan adadık.  Tedaviyle beraber, anne baba olarak mesleğimiz olan öğretmenlik, oğlumuz için bir avantaja dönüştü.  Yatalak durumdan yürümeye,tepkisizlikten etrafa tepki vermeye, etrafındakileri tanımaya başlaması bizlere umut verdi.  Oğlumuzu bu haliyle kabullendik, iğneyle kuyu kazarcasına çalışarak onu daha iyi duruma getirebileceğimizi anladık.  Tedavisi mümkün olan hastalıkla doğabilme risklerini göze alarak, beşer yaş arayla bir kızımız,bir oğlumuz daha oldu. Şimdi Mesut'umuz gerçekten bizleri yazımın başındaki "kara mizah" tanımlamasının aksine mesut edecek duruma geldi, her gün bir mucizesine tanık oluyoruz.  Evde tek başına kalabiliyor, telefonlara cevap verebiliyor, kardeşlerine sahip çıkıyor, Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü dördüncü sınıfta okuyan kızımıza ve Anadolu Lisesi üçüncü sınıfta okuyan kardeşine günlük "okul nasıl geçti bu gün, sınavın nasıl geçti?" gibi sorular sorup, rapor alıyor.  Kardeşleri de ağabey diye hitap ederek, sabırla ona cevap veriyor.  Bu haline şükürler.  

 

Not: Bu yazım Gazetemizde 01. 02. 2009 tarihinde yayımlandı. Oğlum Mesut 06 Temmuz 2022 itibarıyla 40. Doğum gününü kutluyor. Tabi ki, onun 40. yaş gününü kutlasak da, Allah ömür verdiği sürece, o bizim hiç büyümeyen ve de büyümeyecek olan çocuğumuz. Sadece anne/baba olarak bizim değil, aynı zamanda kardeşlerinin abisi, yeğenlerinin de dayısı.

Yazımızda bahsettiğim diğer çocuklarıma gelince, Allaha şükürler olsun ki kızım bir Üniversitede Öğretim Üyesi, diğer oğlum ise Tıp Fakültesinde uzmanlık çalışmasını bitirmek üzere. İnşallah yakında Uzman Çocuk (Pediatri) Doktoru olacak.

Yani hayat devam ediyor. Bizim açımızdan Mesut ile geçen 40 yıl mı? O soruya hemen cevap veremem. Çünkü, çok zor bir soru!

Zaten bu yüzden, benim için her dem taze de olsa, pratikte 2009 yılında yazdığım yazıyı köşeme tekrar aldım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  • Cumartesi 28.5 ° / 15.2 ° Güneşli
  • Pazar 34.3 ° / 19 ° Güneşli
  • Pazartesi 29.3 ° / 15.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı