Dünya belki de 1929 ekonomik buhranından sonra en büyük sıkıntılardan biri ile karşı karşıya.1973 petrol krizi, 1990’lar Rusya ve Almanya merkezli değişimler, 1997 Asya krizi, 2009 ABD kaynaklı mortgage krizi ve nihayetinde Covit 19 salgını ile başlayan son kriz.
Ülkeler bu süreçlerden en az hasarla kurtulmak için birtakım tedbirler alıyor. Bu tedbirlerin iki temel ayağında enflasyon ve büyüme yer alıyor.
***
Enflasyon, mal ve hizmetlere dair fiyat düzeyinin yükselmesi sebebi ile paranın satın alma gücünde meydana gelen düşüşü ifade eder.
Burada etkileyici unsur sadece belirli mal ya da hizmetlerin fiyatlarında meydana gelen artış değil, mal ve hizmetlerin genel fiyat düzeyinin artış göstermesi sonucu alım gücünde meydana gelen azalmadır.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur da enflasyonun söz konusu fiyatların bir seferlik artışı olmadığı, bu artışın süreklilik arz etmesi hali olduğudur.
Sebepleri açısından ele alındığında talep ve maliyet enflasyonu şeklinde ele almak mümkündür.
Talep enflasyonu piyasada tüketicinin ihtiyacını karşılayacak yeterli ürün olmaması nedeniyle fiyatların yükselmesidir. Diğer bir ifade ile arzın talepten az olmasından kaynaklı enflasyondur.
Maliyet enflasyonu ise üretim girdileri maliyetindeki artış nedeniyle nihai ürünlerin fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanmaktadır.
***
Ekonomik büyüme, belirli bir zaman içerisinde bir ekonominin üretim kapasitesinde ve ekonomik kaynaklarının miktarında meydana gelen artıştır.
Ekonominin uzun dönemde büyümesini belirleyen temel etkenler, ülkenin doğal kaynaklardaki ve sermayesindeki artış, teknolojik gelişmeler ve ülkenin sahip olduğu nitelikli işgücü sayılabilir.
Büyüme ve kalkınma sık sık karıştırılan iki kavram.
Kalkınma, büyümenin ülkenin sanayi kurumlarındaki artışı, teknolojideki gelişme, gelir dağılımındaki adalet, fırsat eşitliği ve iş gücündeki kalitenin yükselmesiyle meydana gelmektedir.
Ekonomik büyüme, kalkınma olmadan gerçekleşebilirken; kalkınma olması için ekonomik büyümenin de mutlak şartta olması gerekir.
***
Enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkiye yönelik iki farklı görüşten bahsetmek mümkündür.
Bunlardan ilki, enflasyon ile ekonomik büyüme arasında pozitif ilişki olması görüşüdür.
Enflasyon oranının belirli bir eşik değerin altında olduğu durumda enflasyon büyüme ilişkisinin pozitif olduğu yönünde bulgular mevcuttur. Bu enflasyon değeri ortalaması % 8 civarındadır. Yani yüzde sekiz üzerindeki enflasyon büyüme için olumsuz bir anlam ifade etmektedir.
Diğer görüş ise enflasyon ile ekonomik büyüme arasında negatif ilişki olması durumudur. Bu konuda ekonomi dünyasının bilinen insanları tarafında daha güçlü bir şekilde enflasyonun büyümeyi negatif etkilediği bulgusu mevcuttur.
Türkiye ekonomisi verileri ile yapılan çalışmalar da göstermektedir ki enflasyon büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle sağlıklı bir ekonomik büyüme için enflasyon oranlarının düşürülmesi gereklidir.
***
Türkiye, 2001 krizi sonrasında enflasyonda ciddi düşüşler sağlamasına karşılık bu eğilimi sürdüremedi ve enflasyonu yine kontrolden çıkmış durumda.
Bugün Türkiye, dünyada enflasyonu en yüksek ülkeler sıralamasında ilk beş ülke arasında yer alıyor.
Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi yaparak bu durumu kontrol etmeye çalışmakla birlikte geçmiş yıllara baktığımızda bu hedeflerinde yüksek oranda sapmalara ve yüksek enflasyon ile karşılaştı Türk insanı.
***
Türkiye ekonomi yönetiminin tercihi yüksek enflasyon, yüksek büyüme, düşük politika faizi (yüksek piyasa faizi) tercihi ile bir deneme yapmaktadır.
Bu şekilde ihracat artarken ithalatı kısma politikası hedeflenmiş olmakla birlikte cari açıkta son yirmi yılın en yüksek değerlerine ulaşılmış oldu.
Diğer yandan vatandaş yüksek enflasyon nedeniyle pasının değerini korumak amacıyla Türk Lirasından kaçmaya başladı. Yüksek bir dolarizasyon tehdidi ortaya çıktı.
Aynı zamanda fiyatlar seviyesinde aşırı yükselme nedeniyle vatandaş alım gücünün daha fazla düşecek olması nedeniyle bugünden alabilecekleri kadar ürün almaya yöneldiler.
Bireyler tasarruflarını değerlendirebileceği faizin enflasyonun çok altında olması nedeniyle yeni ev almaya, beyaz eşyalarını yenilemeye, araba almaya, evlerine tüketim maddeleri stoklamaya yöneliyorlar.
Hatta kredi kullanıp tatile ve eğlence yerlerine gitmeye yöneliyorlar. Bu davranışlar sonucunda tüketim harcamaları ve dolayısıyla sanayi ve hizmetler üretimi büyüyor.
***
Gelinen noktada Türkiye büyümeyi enflasyona tercih eden bir politika yürütmektedir.
Büyümenin yaratacağı istihdam ve olumlu algının başka yanlışları ve hataları göstermeyeceği düşünülmektedir. Fakat işgücü ödemelerinin GSYH içindeki payının yüzde 30’lardan yüzde 20’lere gerilediği görülmektedir. Bu durum sabit gelirli vatandaşların alım güçlerinde sürekli bir azalmayı işaret etmektedir.
Yukarıda bahsedilen durum karşısında IMF şunları söylüyor;
Yüksek enflasyonun satın alma gücünü eritmesi, yaşam standartlarını aşağı çekmesi, gelir adaletini ve sosyal huzuru bozması nedenleriyle hükümetlerin önceliği enflasyonla mücadeleye vermesi gerekir.
Faiz oranlarının artması ve finansmana erişim imkanlarının azalması elbette ekonomik büyümeyi aşağı çekecek ve istihdam imkanlarını kısıtlayacaktır. Ancak enflasyonla mücadelenin ötelenmesi veya yeterince önemsenmemesi, tüm bu sorunları daha da derinleştirecek, çözüm sürecini güçleştirecek ve uzatacaktır.