Emekliliği hak etmiş iki arkadaş kara kara düşünürler. Öyle ya bu yıl içinde ikisi de emekli olacaklar. Emekli olacaklar da ne yapacaklar? Malum memurların herhangi maddi birikimleri olmaz. Olsa bile, memur zihniyeti ile serbest piyasada iş yapmaları mümkün değildir. Emekli adayları, arkadaşlar emeklilik sonrası hayatları için bir çözüm bulamazlar. En son birisi sanki mucizevi bir şey bulmuşçasına, “ibadet, ibadet, diye sesli düşünür. Diğer arkadaşına dönerek “Emeklilikte ne yapacağız? Buldum. Tabii ki ibadet, ibadet!” der. Emekli ikramiyesi ile en azından bir umre, beş vakit namaz, cami cemaati ile sohbet vesaire derken emeklilik hayatı şöyle veya böyle sürer gider. Bence de hani fena fikir değil! Memuriyet hayatı, iş güç, çalışma derken ihmal ettiği ibadet borcunu da ödemiş olur. Şöyle etrafınızdaki emeklileri bir gözlemleyin. Gerçekte öyle mi yapıyorlar. Mesela önce bir sakal bırakma, sonra giyim stilini yavaş yavaş değiştirme, elde 99 devirli bir tespih, belki bir hoca efendiye biat etme gibi aşamalar kaydedenler var mıdır? Burada benim şahit olduğum, bir emekli izlenimimi anlatayım. Yıllar önce bir esnaf ile anlaştım. Ne diyeyim? Diyelim ki, balkonları cam ile kapattıracağım. Söz verdiği günde gelip balkonu kapatmadı diye, hafta içinde iş yerine gittim. “Tamam birkaç güne gelip katlamalı camları takacağız” dedi. Neyse yine gelmedi. Cuma günü, namazı o iş yerinin yakınındaki camide kılıp dükkâna gittim. Gittim ama dükkân kapalı. Bayağı bekledim. Baktım, bir hacı emmi geldi dükkânı açtı. Bizim ustanın babası imiş. Durun burası önemli. Yeni paragraf açayım. Dedim ki “Hacı emmi, namazdan sonra bir yere mi uğradın? Geç kaldın.” El cevap, “Yok hayır. Ben Cuma namazını mutlaka Falan camide kılarım.” Ben de muziplik yapıp “niye iş yerinin etrafındaki camilerde kılınan namaz kabul (!) olmaz mı?” diye sormadım. Gerçekten İş yerinin yakınında Camiler var, ama emmim illa o ünlü hocanın adı verilmiş olan camide kılarmış. Neyse biraz konuştuk. Emekli öğretmenmiş. Bir mürşide intisap etmiş. Mürşit ona yeni ufuklar açmış. (Yazık. Nasıl bir öğretmen ise? Halbuki bir öğretmen ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.’ Sözünün ne anlama geldiğini bilmeliydi.) Emeklilikle birlikte artık, suyu üfleyerek içen dini bütün bir adam olmuş! Her lafı, dini terminoloji dolu. Allah, kitap, elhamdülillah, hamdolsun… En son, “Allah’ın izniyle oğluma söylüyorum senin balkonlar haftaya kapatılacak” dedi. Ben birkaç hafta daha peşlerinde koştum, en son bu hafta da takmazsanız ben başkasına bakacağım dedim. Neyse başkasına gerek olmadan balkonu kapattılar ama yine istediğimiz gibi olmadı. Allahtan ki paranın tamamını ödememiştim. Hatanızı düzeltin paranızı ödeyeyim, dedim de nihayet işimiz bitti. Tabi ki, hayatta en gerçek yol göstericinin (Mürşit’in) ilim olduğunu bilmeyen bir emekli öğretmen örneği ile genelleme yapamayız. Emeklilikte “ibadet, ibadet” kısmını insanların kendilerine bırakalım. Emekliler ibadet dışında, başka neler yapabilirler? Bir örnek vereyim. Türk tarihçilerinin kutbu merhum Prof. Dr. Halil İnalcık hocayı örnek alalım. Ne diyor hoca "72 kitabım var, çoğunu emeklilikten sonra yazdım!” Sadece kitaplarla da kalsa iyi, onlarca konferans ve 600’ün üzerinde makalelerinin olduğunu da ben ekleyeyim. Eyvah, bu sefer de ilmi mürşit (yol gösterici) olarak almış bir hocanın emeklilikte yazdığı eserleri, yaptığı çalışmaları örnek verdim. İki örnekte aşırı uç örnekler! Bu örneklerin ortası yok mudur ki? İllaki vardır. Mesela, ülkemizde emekliler, yürüyüş yapabilirler, kitap okuyabilirler, hatıralarını yazabilirler, kendilerine hobiler bulabilirler, hayattan kopmazlar ve çalışırlar. “Çalışırlar” deyince, malum “Çalışmak ibadetin yarısıdır” atasözünü hatırladım. Öyleyse şöyle diyebiliriz, insana hayatta emeklilik yoktur. Çalışmaya devam.