Dr. Fahrettin Şanal


Enkaza sıkışmış hayaller!


Milletimizi kahreden Kahramanmaraş depremi 06 Şubat 2023 Pazartesi, saat 04.17 olmuş. Ne gariptir ki, o saatte biz Konya’da depremi hissettik! Ne de olsa ailemizde deprem sensörü görevi gören büyük oğlum var! Bizi uyandırmıştı. Aman Allahım, avize fena halde sallanıyordu! Herhalde çok yakın yerde büyük bir deprem oldu. Onun etkisini biz Konya’da hissettik diye düşündük. Halbuki ne yakını, ta Elazığdan Hatay’a kadar uzanan 11 ilde büyük yıkıma sebep olan şiddetli bir deprem vuku bulmuş! Hem de ne şiddet? İlk deprem 7.7 şiddetinde, 9 saat sonra ise saat 14.20 gibi ikinci deprem 7.6 şiddetinde imiş!

Bu bilgileri sosyal medyada, televizyon kanallarının haber bültenlerinde veya gazetelerde fazlasıyla bulabilirsiniz. Onun için bir vakanüvis (Osmanlı Devletinde zamanın olaylarını tespit etmek ve yazmakla görevli devlet tarihçisi.) gibi depremin sebep olduğu tahribatı, alınan tedbirleri, hayatını kaybedenlerin sayılarını bu yazımıza konu etmeyeceğim. Ya, ne yapacağım? Empati! Beraberce biraz empati yapalım mı? Başka bir deyişle duygudaşlık veya diğergamlık yapalım. Mesela şöyle diyelim, “Enkaz altına sıkışmış hayaller!” Ya da şöyle, “Hayaller enkaz altında kaldı.”

Öncelikle deprem bölgesi dışındaki insanlarımızın şu sözü unutmamaları lazımdır. Nedir o söz? “Sanma ki, dert sadece sende var. Şunu bil ki, sendeki derdi nimet sayanlar da var.” Gerçekten deprem haberlerini gördükçe, bu Mevlana sözünün ne kadar doğru bir söz olduğunu anlıyoruz. Yani tabii afetler karşısında insanoğlunun düştüğü acziyeti, çektiği ızdırabı görünce, insanın benim de şöyle bir derdim var demeye utanası geliyor. Onun için enkaz altında bir umut kurtarılmayı bekleyen depremzedeleri düşünelim.

Hakikaten, kendimizi “Allah korusun” o enkazın altında kurtarılmayı bekleyen bir deprem mağdurunun yerine koyalım. Nitekim haberlerden öğreniyoruz ki, enkazın altından 3 gün, 5 gün belki daha fazla bir süre sonunda dahi mucizevi kurtuluşlar oldu! Bir sefer bu kişiler, “umutsuzluk imansızlık alametidir.” düsturunca umutlarını yitirmiyorlar. Tabi ki kurtarılan bebeleri ve küçük yaştaki çocukları bu düsturdan ayrı değerlendirmek lazımdır.

Of be, ne zor işmiş, kendinizi enkaz yığınları altında hareketsiz düşünmek, değil mi? Genç bir çocuk iseniz, önünüzdeki yılları hayal edersiniz. Depremden önce iyi bir Üniversitede, ve de hedeflediğiniz bölümde okumayı hayal edersiniz. Hatta daha ilerisini de aklınızdan geçirirsiniz. Planlar yaparsınız. Evlilik hayalleri kurarsınız. Ama bir bakmışsınız enkaz altındasınız! Bırakın hayalleri, endişeye düşersiniz. Anne-baba, kardeş kaygısına dalarsınız. Ya onlar da enkaz altındaysalar? Acaba emmi-dayı, teyze hala hatta kuzenler ne durumdalar? Ya kimse benim enkaz altında olduğumun farkında değilse? Ya beni kurtaramazlarsa? Amma kötü bir konu seçmişim. Ruhum karardı. Sizlerin de karardı mı? Ama, maalesef ki, bazı gerçekler insanın ruhunu karartır! 

Orta yaşlı bir insanı enkaz altında düşünmek, onun yerine kendinizi koymak, ne zor, değil mi? Empati yapmanın zorluğunu yaşıyorsunuz ve çaresiz kalıyorsunuz. Elbette, amacım duygu sömürüsü yapmak değildir. Yine de canımızı, dişimize takıp empati yapalım.Düşünün, daha çocuklarınız da küçük yaştalar. Halbuki çocuklar üzerine ne hayaller kurmuştunuz. Birisi okuyacak öğretmen, diğeri okuyacak mühendis hele en küçük olan yok mu, en küçük, o kesin doktor olur diye hayaller kurarken, gerçekle yüz yüzesiniz. Yani enkaz altındasınız! Allahtan umut kesilmez diyerek kurtarılmayı beklersiniz. Ya çocuklar? Ya eşiniz? Bir umut hayattadırlar, inşallah da kurtulurlar, diye düşünürsünüz. Bu arada, bildiğiniz bütün duaları okursunuz. Belki içinizden “bu da geçer yahu!” dersiniz.

Acaba yaşı kemale ermiş, diyelim ki yarım asırı (50 yaşını) devirmiş bir kimse enkaz altında neler düşünür? Çocukları ve de torunları var ise, ilk önce onları düşünür. Allahım sıralı ölüm ver derken, yarabbim bana evlat acısı göstermesin diye düşünür. Başka? Belki de, geçmiş hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçer. Daha evlendirip mürüvvetini göreceği evladını düşünür. Henüz Hacca da gitmek nasip olmamıştır! Son çocuğu da evlendirip, Hacca gitmeyi düşünürken, takdiri İlahi işte deprem felaketine maruz kalmak! İnsan oğlu ne aciz, ne çaresiz duruma düşüyor değil mi? 

Acizliğin sessiz feryadını, duyan var mı? Nasıl duyulsun ki, bu feryat insanın iç yangının sesi, iflas etmiş yüreğinin sesi! Öyle enkaz altındakilere yardım eden, kurtarma ekiplerinin “Sesimi duyan var mı?” bağırışlarına benzemez. Çünkü “Sesimi duyan var mı?” sözü enkaz altındakiler için umuttur.

Yukarıda yaşı kemale ermiş insanların geçmiş hayatları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer benzeri bir şey demiştim. Haydi düşünelim. Nasıl bir geçmiş hayat? İyi? Kötü? Vasat? Enkaz altındayken bile bir insan yaptığı iyilikleri, yardımları, eda ettiği ibadetleri, hüsnüniyetini düşünür mü? Düşünebilir. Hatta aklına keşkeler gelir! Kötü anlamdaki eğer var ise “Kul Hakkı yeme” gibi keşkeleri bir tarafa bırakalım. Daha olumlu pişmanlıklardan, keşkelerden bahsedelim.

Mesela, keşke bu şehirden başka bir şehre taşınsaydık diye düşünebilir, insan. Keşke daha yeni yaptırdığım, tek katlı, bahçeli eve gitseydik. Keşke, keşke, keşke ama bir de gerçekler var. Bunu kabul edelim.

Öyleyse, hâlâ acılar tazeyken, bu konu üzerine, daha derin bir duygudaşlık uygulamasına girmeyeyim. Hatta bu konuda edebiyat yapmaya da gerek yok!

O halde, yazımı daha fazla uzatmadan, iyi dileklerimle bitireyim. Allahtan deprem felaketinde ölenlere rahmet, yaralılara şifa ve geride kalanlara sabır diliyorum. Allah vatanımızı böyle tabii afetlerden korusun ve bir daha milletimize bu acıları göstermesin. Amin. 

  • Cumartesi 28.5 ° / 15.2 ° Güneşli
  • Pazar 34.3 ° / 19 ° Güneşli
  • Pazartesi 29.3 ° / 15.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı