Merhaba çok değerli okuyucularımız,
Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Aslında hepimiz, hayatın doğal akışı içinde birer engelli adayı olduğumuz gerçeğini çoğu zaman göz ardı ediyoruz. Zihnimizdeki önyargıları, kalıplaşmış tanımları ve ayrımcı bakış açılarını dönüştürmeden; engelli bireylerin toplum içinde tam anlamıyla rahat etmesini beklemek mümkün değildir. Saygı ve sevgi, bir güne sığdırılamayacak kadar temel, ayrımcılık ise hiçbir koşulda kabul edilemeyecek kadar net bir meseledir. Çünkü engelli bireyler özel, değerli ve toplumun baş tacı olması gereken insanlardır.
Toplumsal gelişmişlik göstergeleri elbette çoktur: teknoloji, ekonomi, şehircilik, kültür… Ancak bunların hepsinin üzerinde duran, bir toplumun gerçek olgunluk seviyesini belirleyen temel kriter; engelli bireylerin hayatın her alanına tam ve eşit katılımıdır.
Bugün sokaklarımızda bir kaldırım rampasının eğimi yanlışsa, bina girişinde hâlâ tek bir basamak bile engel oluşturuyorsa, toplu taşımaya erişim “hizmet” değil “lütuf” gibi sunuluyorsa; bilinmelidir ki bu mesele yalnızca mimari bir sorun değildir — bir toplumsal vizyon sorunudur. Çünkü engellilik bireyin eksikliği değil, toplumun yeterince kapsayıcı olamamasının bir sonucudur.
Bu kapsamda kamu kurumlarına, yerel yönetimlere ve özel sektöre büyük sorumluluk düşüyor. Erişilebilirlik yatırımları yalnızca bir zorunluluk değil; sürdürülebilir şehir politikalarının, modern kurumsal yönetim anlayışının ve güçlü sosyal sorumluluk stratejilerinin temel yapı taşlarıdır. “Herkes için tasarım” yaklaşımı artık dünyada standart hâline gelmiş durumda ve Türkiye’nin de bu ligde güçlü bir oyuncu olması gerekmektedir.
Elbette konu sadece fiziki düzenlemelerden ibaret değil. Engelli bireylerin istihdama, sosyal yaşama, kültürel etkinliklere ve eğitime eşit erişimi; toplumun her bireyine gerçek anlamda değer verdiğimizin bir yansımasıdır. İş dünyasında da bu bakış açısı kritik önemdedir. Bir işverenin engelli istihdamını yalnızca mevzuat gereği yerine getirmesi yeterli değildir; bu bireylerin potansiyeline yatırım yapması gerekir. Doğru konumlandırıldıklarında engelli çalışanlar; yüksek bağlılık, güçlü motivasyon ve örnek çalışma disipliniyle kurumlarda fark yaratırlar.
Ve unutulmamalıdır ki engellilik yalnızca belirli bir grubun meselesi değildir. Hepimiz, hayatın herhangi bir döneminde bu durumla karşılaşabiliriz. Bugün başkası için savunduğumuz haklar, yarın kendi yaşam yolumuzu aydınlatabilir.
Sonuç olarak; engelli bireylerin hayata tam ve eşit katılımı, toplumun vizyonunun, devletin kapsayıcılığının ve bireylerin vicdani duruşunun ortak ürünüdür. Daha erişilebilir bir şehir, daha duyarlı bir toplum ve daha güçlü bir gelecek inşa etmek hepimizin sorumluluğudur.
Bir rampanın açısı, bir işyerinin kapısı veya küçük bir gönüllülük adımı… Küçük görünen her detay, aslında büyük bir dönüşümün ilk imzasıdır.




