Merhaba çok kıymetli okuyucularımız,
6 Şubat’ta yaşadığımız ve “asrın felaketi” olarak tarihe geçen depremin ardından Osmaniye’de yalnızca binalar değil, zihinler de yeniden inşa ediliyor. Yaşanan büyük acı, konut tercihlerini köklü biçimde değiştirmiş durumdadır. Bugün kent genelinde özellikle yüksek kesimler ve dağlık bölgelerde tek katlı, müstakil ve villa tipi konutlara yönelik ciddi bir yönelim olmaya başladı.
Deprem öncesi dönemde Osmaniye’de hâkim konut anlayışı çok katlı apartmanlar üzerine kuruluydu. Ancak kentin depremden ağır şekilde etkilenmesi, “yükseklik” algısını güvenle değil, riskle yan yana getirdi. Vatandaşlar artık metrekareden önce sağlamlığı, kat sayısından önce güven duygusunu sorguluyor. Bu sorgulama da insanları tek katlı, müstakil yaşam alanlarına ve özellikle şehir merkezinden uzak, dağlık bölgelerde kurulan villa tipi yapılara yönlendiriyor.
Depremin üzerinden zaman geçmiş olsa da yer bilimcilerin olası risklere dair uyarılarının sürmesi, bu tercihin geçici bir heves değil, kalıcı bir yönelim olduğunu gösteriyor. Bir kesim çelik konstrüksiyon evlere yönelirken, önemli bir bölüm de tek katlı villa tipi konutları daha güvenli ve yaşanabilir buluyor. Nitekim 6 Şubat sonrasında Osmaniye’de adeta bir “villa dönemi” başladığını söylemek abartı olmayacaktır.
Bu değişimi yalnızca vatandaşın taleplerinde değil, müteahhitlerin yatırım tercihlerinde de net biçimde görmek mümkün. Çok katlı bina projeleri yerini giderek villa ve müstakil konut projelerine bırakıyor. Özellikle Osmaniye’nin şehir merkezine nispeten uzak, doğayla iç içe olan dağlık bölgelerinde inşa edilen villaların kısa sürede alıcı bulması dikkat çekiyor. Hatta bazı bölgelerde bu konutlar tabiri caizse “kapış kapış” satılıyor.
Tüm bu tablo bize şunu gösteriyor: Osmaniye’de konut anlayışı artık yatay mimari ekseninde şekilleniyor. İnsanlar daha az katlı, daha fazla güvenli, daha sakin bir yaşamın peşinde. Görünen o ki önümüzdeki yıllarda Osmaniye’de konut üretiminde villa ve müstakil yapıların ağırlığı daha da artacak; kent, dağlara doğru yeni bir yaşam hattı oluşturacak. Bu değişim yalnızca bir mimari tercih değil, aynı zamanda yaşanan büyük felaketin ardından şekillenen toplumsal bir refleks olarak da okunmalı..




