Çocukluk; oyun, eğitim ve güvenli gelişimle özdeşleşmesi gereken en masum dönemdir. Ancak ne yazık
ki, Türkiye'de ve dünyanın pek çok yerinde milyonlarca çocuk, ağır çalışma koşulları altında, haklarından
mahrum ve çoğu zaman istismara açık bir şekilde hayat mücadelesi veriyor. Son dönemde Şanlıurfa'da
bir çocuk işçiye maruz bırakılan makattan hava basarak çocuğumuzun ölümü gibi dehşet verici olaylar,
bu çocukların çalışma hayatında karşılaştığı fiziksel ve psikolojik tehlikelerin boyutunu acı bir şekilde
gözler önüne sermiştir. Bu tür olaylar, çocuk işçiliğinin sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda
ağır bir insan hakları ihlali ve toplumsal vicdan yarası olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.
Ülkemiz, geleceğimiz olan çocuklarımızın haklarını ulusal ve uluslararası alanlarda korumak adına pek
çok kanuni düzenleme yapmış ve birçok uluslararası sözleşmeye taraf olmuştur. Uluslarası hukuk
bağlamında bunlardan en önemlileri Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) gibi uluslararası anlaşmalar olup ülkemiz bu sözleşmlere taraftır. Ulusal mevzuatımızda da, başta
4857 sayılı İş Kanunu ve ilgili yönetmelikler olmak üzere, çocuk ve genç işçilerin çalıştırılma usul ve
esasları kesin çizgilerle belirlenmiştir. Hukuk sistemimizde temel kural, 15 yaşını doldurmamış
çocukların çalıştırılmasının yasak olmasıdır. Ancak, 14 yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını
tamamlamış çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişimlerine engel olmayacak hafif işlerde
çalışabilmektedirler.
14 yaşını doldurmuş ve eğitim- öğretim hayatına devam eden çocuklarımızın eğitim dönemi içindeki
çalışma süreleri ise, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat
olabilir. Okul tatillerinde bu süreler artırılabilir ancak genç işçiler (15-18 yaş) için günlük 7,5, haftalık 35
saat aşılmaz.
Kanun koyucu, çocuklarımızı korumak adına çocuk ve genç işçilerimizin çalışabileceği şartları açık bir
şekilde sınırlandırmıştır. Çocuklarımız gece çalışmalarında ve sağlıklarını, güvenliklerini tehlikeye
atacak ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması kesinlikle yasaktır. Çocuk ve genç işçilere verilecek yıllık
ücretli izin süresi en az 20 gündür.
Unutulmamalıdır ki, bu yasal düzenlemeler, çocuğun ekonomik sömürüye, her türlü tehlikeli işte
çalıştırılmasına ve sağlığına, eğitimine zarar verecek koşullara karşı korunma hakkını güvence altına
almayı amaçlamalıdır. Yasa koyucu, henüz gelişim çağınca olan çocuklarımızı koruyabilmek için tüm
hukuki kısıtlamaları yapmışsa da; toplumumuzda maalesef ki tümüyle önüne geçememektedir. Eğitim
çağındaki çocuk işçilerimizin çalışmasında asıl sorunu araştırmayarak yalnızca çalışma koşulları ile ilgili
kısıtlamalar yapılmıştır. Zira günümüzde ülkemizde çocuk işçiliğinin en temel nedenleri arasında aile
yoksulluğu, gelir eşitsizliği, eğitime erişimdeki zorluklar ve kayıt dışı ekonominin yaygınlığı yer
almaktadır. TÜİK verileri, çocuk işçiliğinin tarım, hizmet ve sanayi sektörlerinde yoğunlaştığını
göstermektedir. Tüm bu sorunlar ele alınarak ivedilikle el atılması gereken adımlar;
Eğitimin Güçlendirilmesi : Çocukların okula devamının kesintisiz sağlanması ve maddi durumu
yetersiz ailelere yönelik eğitim desteği/şartlı nakit yardımlarının artırılmalıdır.
Sıkı Denetim ve Yaptırımlar : İşyerlerinde çocuk işçi çalıştırma koşullarına aykırılık ve istismar
vakalarına karşı sıfır tolerans ilkesiyle hareket edilmeli; denetimler artırılarak caydırıcı idari ve adli
yaptırımlar uygulanmalıdır.
Sosyal Politika ve Refah : Ailelerin yoksullukla mücadelesini destekleyen, yetişkin istihdamını artıran
ve sosyal koruma ağlarını güçlendiren bütüncül politikalar geliştirilmelidir.
Farkındalık Yaratma : Çalışma hayatında çocukların maruz kaldığı risklere dair toplumsal farkındalık
artırılmalı ve şüpheli durumlar için şikayet mekanizmaları kolaylaştırılmalıdır.
Çocuk işçiliği, geleceğimizi tehdit eden yapısal bir sorundur. Şanlıurfa'da yaşananlar, bu soruna sadece
yasal sınırlar üzerinden değil, aynı zamanda çocuğun yaşam hakkı, onuru ve güvenliği ekseninde
yaklaşmamız gerektiğini göstermiştir. Her çocuk, bir işçi değil, korunmaya muhtaç bir bireydir. Onlarınişyerlerindeki güvenliğini ve haklarını sağlamak, sadece devletin değil, tüm toplumun ortak
sorumluluğudur.
Şanlıurfa Vakası: İstismar ve İhmalin En Çirkin Yüzü
Şanlıurfa'da yaşanan ve kamuoyunu derinden sarsan olay, bir işyerinde çırak olarak çalışan çocuğa
yönelik, iş arkadaşları tarafından uygulanan insanlık dışı bir şiddet ve istismar eylemidir. Bu olay, çocuk
işçiliğinin sadece yasal çalışma saatlerine uyulup uyulmadığı meselesi olmadığını, aynı zamanda kayıt
dışı ve denetimsiz ortamlarda çocukların ne denli acımasız bir istismara maruz kalabildiğini gösteren
çarpıcı bir örnektir. Bir çocuğun çalışma ortamında, hayatını tehlikeye atacak fiziksel şiddet ve cinsel
istismara varan bir eyleme maruz kalması durumu; işverenlerin, çocuk işçilerin güvenliğini sağlamada
ve onlara karşı yapılan kötü muameleleri önlemede ne kadar yetersiz kaldığını göstermiştir. Kayıt dışı
veya denetimin zayıf olduğu sektörlerde çalışan çocukların, hem sömürüye hem de istismara karşı
tamamen savunmasız kaldığını teyit etmiştir. Çocukların işyerlerindeki varlığının normalleştirilmesinin,
onların birer birey ve hak sahibi olarak değil, "küçük işgücü" olarak görülmesine yol açmasının
tehlikelerini ortaya koymuştur.
Günümüzde gelinin son durumda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbalisiniz." sözünü
hatırlamak, üzerimizdeki sorumluluğu daha da anlamlı kılmaktadır. Zira geleceğimiz, onun bizlere
emanet ettiği bu çocukların omuzlarında yükselecektir. Çocuklarımızı istismardan, sömürüden ve
şiddetten uzak tutarak, onların eğitim hakkını, oyun hakkını ve güvenli bir ortamda büyüme hakkını
korumak; bu kutsal emanete sahip çıkmanın en temel şartıdır. Unutmayalım ki, bir ülkenin gerçek gücü,
en zayıf ferdine, yani en savunmasız çocuklarına nasıl davrandığıyla ölçülür.




