Merhaba kıymetli okuyucularımız,
Her şehrin bir nefes alma noktası, kalabalıktan ve gürültüden uzaklaşmak için sığındığı bir köşesi vardır. Osmaniye için o yer, hiç şüphesiz Zorkun Yaylası’dır. Şehrin kavurucu sıcağından bunalan herkesin yolu, yaz aylarında bir şekilde bu yaylaya düşer. Çünkü Zorkun sadece bir yayla değildir; Osmaniyelinin hafızasında bir geleneğin, bir yaşam biçiminin karşılığıdır.Bir sevdadır Zorkun Yaylası.
Osmaniye merkezinden yukarıya doğru kıvrıla kıvrıla uzanan yol, her virajında insanın içini serinleten bir güzelliğe dönüşür. Ağaçların arasından süzülen ışık, mis gibi çam kokusu, uzaklardan gelen kuş sesleri… İşte o anda şehir geride kalır, yerini dinginliğe ve huzura bırakır. Zorkun’un havası, insanın yüzüne çarptığında sanki “Hoş geldin, biraz nefes al artık.” der.
Yıllardır yaz mevsiminde Zorkun’un sokakları, çocuk sesleriyle, mangal kokularıyla, komşuluk muhabbetleriyle dolar. Esnafı bile farklıdır buranın; kimi Zorkun tava yapar, kimi tereyağı satar, kimi de yayla çileğini. O doğal tatlar, bu bölgeye özgü samimiyetle birleşince Zorkun kültürü doğar.
Bir zamanlar dedelerimizin at sırtında çıktığı o yollar, bugün arabalarla dolu olsa da, değişmeyen tek şey Zorkun’un ruhudur. O ruh; doğayla barışık yaşamanın, sabah sisinin içinde çay içmenin, akşam serinliğinde battaniyeye sarılıp sohbet etmenin güzelliğidir.
Ama her güzellik gibi Zorkun da dikkatli korunmayı hak ediyor. Doğasına sahip çıkmak, çöplerimizi arkamızda bırakmamak, yapılaşmayı kontrol altında tutmak… Bunlar sadece bir sorumluluk değil, gelecek nesillere bırakacağımız bir emanettir.
Zorkun Yaylası, Osmaniye’nin yalnızca bir yüksek rakımlı bölgesi değil; şehrin kalbinin attığı yerlerden biridir. Yaz aylarında binlerce insanın kaçıp sığındığı bu doğa harikası, her nefes alışta bize aynı şeyi hatırlatır:
“Gerçek huzur, doğanın kucağında saklıdır.”